Kobani Eylemlerinin yapıldığı, HDP'lilerin peş peşe Koboni'ye selam çaktığı günlerdi. Kışkırtılmış ve saman alevine benzeyen bir “kürt milliyetçiliği” almış başını gidiyor, dört parçadaki toprakların bir araya getirilmesi gerektiğini savunan ve kendilerine Kürdistani diyenler hızlarını alamıyor “bizim kudüs'ümüz Kobane'dir” diyecek kadar ileri gidiyorlardı.
“Rojava” tanımını da güncel siyasetin terminolojisine o günlerde katmışlardı. Bu tanım Kürtlerin Irak-Türkiye-Suriye ve İran sınırları içerisindeki Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı bölgelerin teorik olarak bütünlüğüne vurgu yapan ve bu bütünlüğün Suriye'de kalan kısmının “ Batı Kürdistan” olduğunu anlatan bir tanımdı.
Türkiye'de daha önce Kobani diye bir yerin varlığından dahi haberi olmayanlar kalktılar sokaklara çıktılar ve sembol haline getirdiler,“ Kürt Baharı” direnişinin başladığı şehir olarak gösterdiler. Kafalarındaki plana göre bu domino etkisi yapacak, bütün kürt yoğunluklu şehirlere sıçrayacaktı ‘direniş'. 6-7 Ekim olayları da bu planın bir parçası olarak sahnelendi.
PYD'nin bölge Kürtlerine yaptığı eziyetlerden bahsettiğimizde, bu meselenin ilerde Kürtler arasında halledileceğini , şimdi bunları konuşmanın sırası olmadığını, PYD'nin yanlışları olsa da Kürtlerin PYD'ye yapacağı her eleştirinin ihanet içerdiğini söylüyorlardı. Hatta eleştirileri bastırma yöntemi olarak “yoksa sen İŞİDçi misin?” sorusunun ne kadar kullanışlı olduğunu, bütün eleştirileri bertaraf etmeye yaradığını da belirtelim. Böylelikle PYD Esad'la anlaştığında, rejimin bayrağını kendi bölgelerinde dalgalandırdığında “ Siz yoksa Baasçı mısınız?” diye sorulmasının önüne geçildi.
Bir kaç gün önce Rımelan'da toplanan Suriye Demokratik Federal Sisteminin yetkilileri - kısaca PYD- “ Rojava” ifadesinin afişlerden, tabelalardan, yazışmalardan kaldırıldığını medya önünde ilan ettiler. Şam Rejimine olan sadakatlerinin nişanesi olarak yaptıkları bu açıklama ile Kürtlere kimlik bile vermemiş Esad'a biatlerini hiç utanmadan, üstelik “Ulus devlete karşı olmak” gibi düşünsel aygıtları da malzeme etmeyi ihmal etmeden kazı yanmaktan son anda kurtardılar. Bu kaçınılmaz bir şeydi ancak bundan sadece bir iki sene önce “Rojava” ifadesinin PYD tarafından Kürtleri oyalamak için, milli duygularını kışkırtmak için kullanıldığını söylediğimizde tartışmasız “hain”likle yaftalanıyorduk. Şimdi ise “rojava” demek yasak, bildiğiniz yasak.
Oysa gerçek anlamda Suriye'de “rojava” yı savunanlar PYD'nin baskılarına dayanamayıp eğer Ege denizini , yani ölümü aşabilmişlerse şuan Avrupa'da bir mülteci kampında yaşıyorlardır. Bu gün “rojava” kelimesini tabelalarından indiren “Kuzey Suriye”lilerin ekran yüzlerine baktığımızda aslında her şey ortada. Hediye Yusuf adlı PYD'li kim diye soracak olursanız kısaca şöyle diyeyim; Esed'in memuru,hiçbir zaman Baasla bir sorun yaşamamış biri, babası da öyleydi. Yani kimlik bile alamayan Kürtleri PYD dün de temsil etmiyordu bu günde.
“Kobani direnişi” diyerek parlattıkları bu süreçte, olan henüz reşit bile olmayan çocuklara, en ön saflara sürdürülen kadınlara, eğitimsiz oldukları için daha riskli bölgelere gönderilen ve adeta Esad'in ileri karakolunun bekçileri yapılan Kürtlere oldu. Belki Hediye Yusuf milletvekili olur, ne büyük kazanç! Üstelik bütün bunlar için Kürtlerin çocukluk travmalarını kullandılar.
Şimdi “rojava” ifadesi madem çıkarıldı, Türkiye'deki destekçilerine dönüp sormak gerek;
Şimdi hangi yöne selam vereceksiniz!
Zeynep Karataş - Milat