Lübnan, parlamento seçimleriyle büyük bir sınav vermişti geçen Mayıs ayında. Ülkenin çoğunlukçu seçim sistemi yerini nispi seçim sistemine bırakmış ve bu şekilde ülkedeki çoklu ve kırılgan mezhepsel yapının siyasî temsiliyette daha iyi yansıtılması hedeflenmişti. Çeşitli eleştirilere rağmen mâkul bulunan bu sistem, sandıklar açıldığında ortaya çıkan tablo sebebiyle Lübnan’ın kronik siyasal krizlerine çözüm üretmekte kendisinden beklenen başarıyı gösteremedi. Lübnanlılar üstüne düşeni yapıp sandığa gitti ancak siyasetçiler seçim sistemi değişse de siyaset biçimlerinin değişmediğini gösterdi.
Lübnan’da meclisteki koltuk sayısı Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında eşit şekilde bölünmüş olsa da iki tarafın da kendi aralarındaki parçalanmışlığı sebebiyle bu eşit paylaşım pek de kolay olmamakta. Müslümanlar Şii-Sünni olarak iki ana gruba bölünmüşken, Hristiyanlar ise Katolikler ve Ortodokslar olarak kendi içlerinde rekabet yaşamaktalar. Tabi Dürzilerin de parçalı olduğunu unutmayalım.
Hâl böyle olunca her mezhebin dışarıdan bir destekçisi de var; Marunî Hristiyanlar Fransa ile poz verirken, Sünniler ekseriyetle Körfez ülkeleriyle, Şiiler ise İran ile kadraja giriyor. Taraflar anlaşmak için masaya oturduğunda sufle aldıkları ülkelerin gözlerinin içine bakıyorlar.
LÜBNAN’IN İÇİNDEKİ DERİN SURİYE
Lübnan’ın bu mezhebî farklığı siyasal olarak bir zenginlik mi, yoksa bir belâ mı tartışması bir kenarda dursun, bir de işin içine ülkenin üstünde kara bulut gibi dolaşan Suriye faktörü var ki, işi daha da karmaşıklaştırıyor. İki ülkenin geçmişi oldukça çetrefilli olsa da özetlemek gerekirse Suriye geçmişten bu yana Lübnan’a dair derin planları olan bir ülke. “Büyük Suriye” idealiyle Lübnan topraklarına duyduğu tarihî âidiyet sebebiyle Lübnan’ın siyasî hayatının adeta ortasına oturdu Suriye. Lübnan geçmişte iç savaşlarla cebelleşirken, Suriye fırsattan istifade epey ülkeye yerleşmiş, askeriyle, ideolojisiyle Lübnan’ın siyasi kurumlarına etki etmişti. Ta ki 2005’te Refik Hariri Suikastinden Suriye ve sıkı müttefiki Hizbullah sorumlu tutulunca, Lübnan halkı Suriye’ye evin yolunu gösterdi. Esed gerisin geri kendi mıntıkasına döndüyse de bir gözü hep Lübnan’da kaldı. O gün bu gündür Lübnan siyaseti Suriye yanlısı ve Suriye karşıtı iki bloğun siyasetteki çekişmelerine sahne oluyor.
Her seçim sandığı açıldığında sorulan soru: “Suriye yanlıları mı, yoksa karşıtları mı galip geldi?” Hal böyle olunca son seçimlerde de akla gelen ilk soru bu oldu. Lübnan halkının yarısı sandığa rağbet göstermemişti. Sebebine gelince; küskünler, güvensizlik, siyasî çatışmalardan bıkkınlık, değişen bir şeyin olmayacağı düşüncesi ilk akla gelenlerden. Sonuçta Lübnan meclisinde Suriye taraftarlarının çoğunluğu elde ettiği bir seçim tablosu ortaya çıktı.
DOKUZ AY HÜKÜMET KURULAMADI
Bu durum, tabi ki Lübnan’daki tarafların derin anlaşmazlıklarını daha da körükledi. Hükümetin kurulması sürecinde hangi partiye hangi bakanlıkların verileceği ilkin Hristiyanlar, sonra Dürziler ve en son da Sünniler arasında çekişmelere sebep oldu. Bunlara ek olarak Hizbullah’ın ülke yönetimi üzerinde artan ağırlığı, İsrail ile muhtemel bir yeni savaş, İran’ın yaşadığı küresel sıkışmışlıktan kurtulmak için Tahran-Beyrut hattı açtığı iddiaları ve son olarak Suriye’nin özellikle mülteciler sorunu üzerinden iç siyasete yaptığı baskı yeni hükümetin yaklaşık 9 ay boyunca kurulmamasına sebep oldu.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Dışişleri Bakanı Cibran Basil gibi etkili isimlerin Suriye yanlısı blokta olması ve Hizbullah ile siyasî müttefiklik, hükümeti kurma görevini üstlenmiş olan Hariri’yi epey zorlamış, Şiiler ortak tavır alırken Sünnilerin bölünmüşlüğü de işini zora sokmuştu.
Hariri, özellikle babasının katilleri olarak gördüğü Suriye ve Hizbullah’a karşı mesafeli durmuş ve çok defa kendisini istifanın eşiğine gelmiş olsa da uluslararası baskının da etkisiyle bu süreci devam ettirmişti. Artık umutların tükendiği bir dönemde, özellikle ekonomik sıkıntılarla boğuşan Lübnan’ın ihtiyacı olan uluslararası yardımları alabilmek için bir hükümetin kurulmasının şart olduğu anlaşılmış ve bu da tarafları uzlaşmaya zorlamıştı.
Şİİ HÜKÜMETİ ELEŞTİRİLERİ
Özellikle Hizbullah’ın uluslararası arenada terör örgütü olarak listelere alınması, Lübnan kabinesinde kendisine verilecek bakanlıkları çok hassas kılıyordu. Ancak Hizbullah, arkasına aldığı rüzgârla birlikte başından beri direttiği Sağlık Bakanlığı ile birlikte iki bakanlık daha aldı. Yine bir diğer Şii Parti Emel’in Maliye Bakanlığını alması çiçeği burnunda kabine ile ilgili “Şii Hükümeti” eleştirilerine sebep oldu.
Amerikalı kimi analistler daha şimdiden “Amerika artık Lübnan’a yardım etmeyi kesmeli” demeye başladılar bile. Ancak böyle bir adımın Lübnan’ın daha da İran-Rusya ve Suriye bloğuna itip itmeyeceği de tartışılmayı hak ediyor. Özellikle de Esed Rejimine meşruiyet kazandırmak için Afrika ve Ortadoğu’daki bazı ülkelerin Şam’a bilet kesmesi, Lübnan’da Suriye yanlıları bloğunun elini güçlendiriyor. Mesela geçtiğimiz ay Beyrut’ta gerçekleşen Arap Ekonomi Zirvesine Esed’in davet edilip edilmeyeceği tartışmaları vardı.
YENİ BİR YOL AYRIMINDA
Lübnan, Suriye savaşından oldukça etkilenmiş ve milyonlarca mültecinin yarattığı siyasal ve toplumsal sorunları çözmek için uluslararası topluma seslenmişti. Hariri‘nin de taraf olduğu Suriye karşıtları, mültecilerin Esed rejimine geri gönderilmesinin onları ölüme göndermek olduğunu düşünüyor ve uluslararası toplumdan yardım istiyordu.
Ancak Hizbullah’ın başını çektiği ve Marunî liderler Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in de dâhil olduğu Esed yanlıları, mültecileri geri göndermeyi tek seçenek olarak görüyorlar. Yeni hükümetin önündeki en önemli meselelerden biri de bu mesele. Mülteci karşıtı Basil yeni kabinede de dışişleri bakanlığı koltuğunu koruyor. Suriye karşıtı bloğun kabinedeki ağırlığı, Hariri’yi de zora sokmuş olacak ki son yaptığı açıklamada Rusya’dan mülteci sorununu çözmesi için adeta yardım istedi.
Ekonomideki sorunlar, yolsuzluğun ayyuka çıkması, toplumsal uzlaşının yer yer çatırdaması, Lübnan’ı yeni bir yol ayrımına getirdi. Lübnan tamamen Tahran-Beyrut yoluna mı sapacak yoksa iç çekişmelerle her bloğun başka bir tarafa çekmeye çalıştığı bir ülke mi olacak, bunun net bir cevabı yok. Ancak Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’i ağırlarken kendisinden mültecilerin geri göndermesi ile ilgili yardım istemesi, en azından şimdilik Suriye ve İran yanlısı bloğun ülkede daha etkili olduğunu gösteriyor.
‘LÜBNAN, FEYRUZ’UN ZAMANINDAKİ LÜBNAN DEĞİL’
Mültecilerin bu şartlar altında geri gönderilmesine açıkça karşı çıkan tek siyasetçi olan Durzi lider Velid Canbolat ise partisinin Lübnan’daki Suriyeli mültecilere sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceğini ve Esed rejiminin bu insanlara işkence ve soykırım yapmasına izin vermeyeceğini söyledi. Canbolat, bu konuda Suriye yanlıları karşısında zayıflık göstereren Hariri’ye de sitemli.
Demem o ki, Lübnan yeni bir dönemece giriyor. Sünnilerin küskünlüğü, Şiilerin hırçınlığı ve Hristiyanların korkuları eşliğinde yeni bir yola. Lübnan’ı neler beklediğini hep beraber göreceğiz ama en azından şimdilik Velid Canbolat’ın dediği gibi “Lübnan, Feyruz’un zamanındaki Lübnan değil” diyebiliriz.
| Zeynep Karataş / Gerçek Hayat / 18 Şubat 2019 |