CHP devletin askeri ve bürokrasisiyle bütünleştiği için İktidarı seçimle bağlantılı olmadan 2005'li yıllara kadar sürmüştür. Bundan dolayı CHP'nin etkisi her zaman aldığın oy oranının üzerinde olmuştur. Asker, yargı ve üniversiteler çoğunlukla bu düşünceye sahip kişilerin iktidarda olduğu alanlar olmuştur. Hatırlayalım RP ve Ak Partiye kapatma davalarını açan yargı mensupları hiç kuşkusuz CHP'li idi.
Ak Parti, iktidarı boyunca bürokrasi üzerinde yaptığı değişim hamleleriyle, CHP'nin ordu, yargı, üniversite ve aydınlar arasındaki tarihsel bloğu parçaladı. Bu Türk siyasetinde, sivil siyasetin etkin kılınması açısından bir devrimdir kuşkusuz. Yapılan değişiklikler siyaset bir anlamda halkın daha etkin olduğu bir yapıya dönüştü. Bu gelişmelerin ardından "sandık her şey değildir" retoriği devreye sokuldu. Bu seçilen iktidarları denetleme ayrıcalığını kaybeden Kemalist-ulusalcı aklın savunusu idi. İflah olmaz Ak Parti karşıtı zihnin göremediği, çoğunlukla görmek istemediği sosyolojik dönüşüm bu noktada yaşandı.
Tek parti dönemi, dini önemsememe karşılığında vatandaşları devletin birinci sınıf üyesi yapmayı amaçlıyordu. Halk CHP'nin bu teklifini asla kabul etmediğini 1950 seçimlerinde açıkça gösterdi.
CHP, ulusalcı ve elitist modernleşmeci tavrıyla halkla doğru iletişim kurma yolunu tamamen tıkadı. Halkta karşılık bulamayınca yapabileceği tek şeyi yaptı ve askerle kol kola girerek iktidara gelmeyi denedi.
Bu ülkede 27 Mayıs ve 28 Şubat faşizmini savunup, 12 Eylül faşizmine karşı çıkan ilkesiz insanlar bulunmaktadır. Oysa bu darbelerin üçü de Kemalist- ulusalcılığa dayanmaktadır.
28 Şubat faşizmi Müslümanlığı önemseyen halk üzerinde öyle bir etki bıraktı ki, bu durum devletin en büyük müttefiki olan muhafazakar dindarları kaybetmesiyle sonuçlandı.
Türk solunun dinle olan sorunlu ilişkisi, dahası aşağılayıcı ve dışlayıcı tavrı, dindarları sağ-muhafazakârlığın kucağına itti. İsterseniz Said Nursi'nin CHP ve DP hakkındaki fikirlerini okuyun. Şöyle diyordu: "CHP kafamızı, DP kolumuzu istiyor, elbette kolumuzu vermeyi tercih edeceğiz.". Kuşkusuz Nursi iki olumsuz arasında daha az zararlı olan yönünde bir tercihte bulunuyor. Türküyle Kürdüyle Anadolu dindarlığının tavrı hep böyle olmuştur, böyle olmaya da devam ediyor. Şu fakla ki, Ak Partiyi destekleyen dindarların önemli bir bölümü Ak Partinin dindarların sorunlarının önlenmesi karşısında samimi adımlar attığına inanıyor.
Türk siyasetinin sosyolojik okuması şudur: Siyasal merkezi elinde tutan Kemalist elitlerin enerjisi tükendi ve toplumla sağlıklı bir iletişim dili kuramadılar. Bu halleriyle çevreden gelen ve muazzam bir enerji biriktiren, toplumla son derece sağlıklı bir iletişim dili kuran muhafazakar dindar siyasal akımla mücadele etmeleri imkansızdır.
DEVAMI : http://www.fikirzemini.com/yazarlar/yusuf-yavuzyilmaz/chp-sivillesebilir-mi/270/