''Çözüm Sürecine geri dönülsün'' deniyor.
Ne münasebet, dönülmesin elbette. Barış sürecindeki yanlışların ceremesini çekmiyor muyuz şimdi? Bir örgüte gösterilen tavizkârlığın şımarıklığa dönüşmesinin sonuçlarıdır bugünkü durum. Artık şapkayı önümüze koyup düşünmenin vakti geldi de geçiyor. PKK ‘ya barış sürecinde sırf eli silahına gitmesin diye bölgede hakimiyet kurmasına göz yumulmuş, bölge PKK’nın istekleri dışında kuş bile uçamaz hale gelmişti.
Siyasi olarak PKK ile ayrışan kesimler o günlerde çok şikayetçiydi de hepimiz tek ses olup “ aman barış süreci devam etsin dedik, adeta barış için kan kusup kızılcık şerbeti içtik. Mahkemesini kurmuş, ekibini oluşturmuş, yaşları onsekiz bile olmayan çocuklara kimlik kontrolleri yaptıran, şehirde palazlanmış bir PKK barış sürecindeki ılımlı iklim koşullarını bir güzel kullanmadı mı?
İstediği gibi at koşturacak bir ortam oluşmuştu PKK için. Süreci şehre yığınaklar yapmak, propaganda yapmak için hoyratça kullandı ve bizler ta ki Kobani eylemlerine kadar durumu görmezden geldik. Bölgede kendinden başka örgütlere, düşüncelere yaşam hakkı vermeyişinin artık patlama noktasıydı Kobani eylemleri.
O yüzden tekrar hiçbir şekilde barış sürecine dönülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü silahların gömülmediği bir ortamda yapılan tek şey şehre daha çok silah yığmak oluyor ve kontrolü daha da eline alan bir Pkk ile karşı karşıya kalınıyor. Bu bölgedeki kavganın derinleşmesi demektir.
Gerçi 2012’de Barış sürecinin devam ettiği vakitlerde Diyarbakır’daki Ak Parti il binasına düzenli aralıklarla takım elbiseli bir adamın yönlendirmesiyle yaşları 8-12 arasında değişen çocuklara taş attırılıyordu. Hayret ediyordum, her defasında aynı görüntü; birden kitleler halinde çocuklar önde arkada takım elbise giymiş bir adam binaya doğru yürüyor, çocuklar taş atarken bu adam birden ortadan kayboluyordu. Sonra polisler olay yerine gelip çocuklara gaz sıkıp dağıtıyor ve apartmanlardan çocuklara limon atan insanların görüntüsüyle perde kapanıyordu. Ak Parti il binasının camları hurdahaş oluyordu ve çocuklar “olay”sız bir şekilde dağılıyordu. Ertesi gün tekrar camlar takılıyor birkaç gün sonra tekrar çocuklar… O pencerelerden limon atanların “insanlık”larına da diyecek iki çift lafım vardı bir türlü söyleyemediğim; çocuklara limon atacaklarına “ herin mala xwe!” deyip onlara kızmaları gerekir eğer zerre kadar o çocuklar için endişeleniyorlarsa. Gidin evinize, bu bir oyun değil !....
Bir ara bütün işim gücüm beşinci kattaki evimden aşağıdaki bu görüntüleri seyretmekti. Nasıl bu kadar tavizkar davranıyor bu polisler, alışıldık bir durum değildi.Çocuklardan biri ana avrat polise küfür ediyordu bir keresinde. Polis çocuğu gözüne kestirip üstüne yürüyecekti tam - dedim kesin şimdi çocuğu yerde saatlerce tekmeler- o da ne! amiri olduğunu anladığım bir başka polis koştu ve o polis arkadaşını hemen sakinleştirip geri çekti. Konuşmalar o kadar net geliyordu ki “çocukla çocuk mu olacağız!” diyordu amiri. Hayret edilesi bir durumdu, bu aşırı iyimser, aşırı insancıl polisler beni bile şaşırtmıştı.
Kobane olayları patlak verdiğinde Yasin Börü’nün öldürüş şekli ve sonrasında Pkk’ya yakınlığı ile bilinen belli bazı yerlere saldırı yapılması … O dönemde en çok iki tarafın da devleti suçlaması bana garip gelmişti. İki taraf da “ Polis bilerek gelmedi, polis geç kaldı, devlet bilerek müdahale etmedi!” diyordu. Şimdi düşünüyorum iki taraf da kürt, iki taraf da Kürtçe konuşuyor ve devletle problemleri de var direkt ya da dolaylı olarak. Birbirlerine satırlarla girişmişler ve ama istiyorlar ki devlet gelsin kendilerini korusun. Sormazlar mı adama, yahu siz devleti hani sevmiyorsunuz, devlet hani gelip bölgenizde kötülük yapıyor saç baş kavga edip düşmanınızdan medet ummanız racona ters değil mi.
Sahi bu bölgedeki müzmin düşmanlar devlet orda olmasa birbirlerinin etini yüzmez mi ? Böyle köklü nefretleri barındırıp kötülüklerin anası olarak “T.C” yi görmek çok ironik. Devlet dese sıkıldım sizden, ne haliniz varsa görün, en büyük katliamları kendi aralarında yapmazlar mı? Şimdi kim böyle bir özerkliği, böyle bir devleti ister. En ufak kavgada “katil T.C”den yardım isteyeceklerse kendileri de inanmıyorlar demek ki özerkliğe, otonomluğa.
Bu son olaylarda da gösterdi ki hendeklerle özgürleştirilmiş halk (!) ne hikmetse özgür kantonlara doğru değil de katil devletin(!) gücünü daha iyi hissettirdiği büyük şehirlere akın ettiler. Valla ben kafa olarak zalim bir yöneticidense adil bir Habeş kralını her daim tercih edecek ruh halindeyim. Ve hicret olarak yolumu Habeşistan’a doğru çeviririm.Hendekçileri destekleyen Kürtlerin PYD’nin kontrolündeki “Özgür Kobane”ye gitmeyişlerini bu açıdan anlıyorum.
Ancak Bölge Kürtleri şu soruya açıkça cevap vermeli ki kafamız netleşsin :
Öncelikleri güvenlik mi özgürlük mü?
Bu şartlarda hem çok güvenli hem de çok özgür olunmayacağı ortada. Ya güvenlik için bazı özgürlükten feragat edilmeli ( özerklik gibi istekler ) ya da daha özgür olmak için güvenlikleri tehlikeye düşecektir. Hem çok özgür olmak isteyip hem de güvenlik problemleri yaşayınca Devleti ve polisi imdada çağıracaklarsa film başa sarar. Şunu da bilmekte fayda var Pkk Kürtlere hiçbir şekilde güvenlikli bir ortam vaat etmiyor ve özgürlük karşılığında- ki onu vereceği de inanılası değil- güvenliklerini ellerinden alıyor.
Ben bu coğrafyada hem çok güvenli hem de çok özgür bir ülke bilmiyorum. Kobane eylemleri sırasında birbirlerini yiyen Kürtler kuracaksa böyle bir ülke bilemem tabi, Rojavadan gelen haberler PYD’nin bölgede kendinden başkasına hayat hakkı vermediğini yönünde, ben söyleyeyim de.