Aslında şöyle oldu:
Bir adam bir adamı eleştiriyordu merhametsizce. Sonra diğer bir adam eleştirdi o merhametsizi tüm merhametsizliği ile. Yutkundu ilk eleştiren, ilk taşı atan. Ve itiraz etti öfkeyle :” Ama sen Müslümansın!”
Şimdi konuya tanım yaparak geçelim, iddiam şu :
Eleştiri seküler bir virüstür!
Hiç iyi bir şeyi yokmuşcasına bir insanın yerle yeksan edilmesi veya tersten okuyalım; hiç kötü bir şeyi yokmuş gibi bir kişinin Tanrı’nın yanına yükseltilişi… Bazen de “şeyler” dir ayak altında çiğnenen, gökyüzünün en yüksekliğine iliştirilen. İdeoloji, simge, fikir…
Eleştiri sekülerdir çünkü;
Bir kişiyi parlatan yani bütün doğal izlerine bile makyaj yapan ama vakti gelince aynı kişinin üstünü hiçbir beyaz nokta kalmayana dek karalayabilen bir ahlakla biçimlendirilmiştir.
Ne insafsızca!
Sekülerizmin tüm vaizleri yüksek kürsülerden bağıradursunlar “Karikatürler sadece temsilidir, İslam’a saldırmıyor” diyerek. Hiç de anlamıyor bu Müslümanlar eleştiriyi, demokratlığın gereği oysa bu tür küçük şımarıklıklar, tahammül etmemek ne ayıp, çok ayıp… Diyorlar ki: Müslümanların kafası basmıyor aslına bakarsanız, bassa özünde hiç öcü değil ve hatta çok cicidir bu eleştiri (!)
Oysa müslümanlar anlasa eleştirinin, güçlünün tarafında saf tutan ahlaksızca öldürme biçimi olduğunu. Müslümanlar eleştirmediği için bu haldeler denir, aksini düşünüyorum elekleri kendilerine ait olmadıkları için bu haldeler. Sadece kendi istedikleri boyutta düşüncelerin geçebileceği büyüklükte delikler açmışlar eleğe, tutuşturmuşlar müslümanın eline.
Bu eleştiri eleği adeta kutsal tanımayan, tahrip gücü yüksek toplumun köküne döşenmiş dinamit gibi.Bu eleştiri, kamusallığın temelinin inşa edildiği kaygan bir zemin. Müslümansa hiç bilmediği bir dansa girişmiş parmak uçlarıyla.
Eleştiri sekülerizmin eleğinden kurtulmazsa yani kendi kodlarımızı katmazsak eleştirirken kuşkusuz dönüşeceğiz. Ödünç aldığımız dil yıkıcı, üstelik bir de kutsallarımızla açıkça oynandığı halde sesimiz çıktığında tahammülsüz ilan edileceğiz.
Mesela ölmüş bir bebeği bile politik hırslara malzeme edebilir seküler eleştiri… Karikatüre göre Aylan Kürdi’nin kıyıya vurmuş cesedi ayaklanıyor ve bir cinsel tacizci,kaba Doğulu oluyor. Buna “ne var ki şimdi bunda kızacak?” denecek ve ironiden anlamadığımız iddia edilecek, mizahtan da.
Müslüman bu zehirli eleştiri oklarıyla çok derinden vurulmadıkça hissedemiyor acıyı ve kestiremiyor kaybedişin ne büyük, sonuçlarının ne yıpratıcı olduğunu. Batı mutfağında hazırlanmış “eleştiri “yi bol seküler sosla sipariş ediyor ve sonra hazmetmeye çalışıyor. Mühim olan bütün tatları denemek, bütün biçimlere aşina olmak. Bu sayede hakarete aynı dozda cevap da verebilecek tabi.
Oysa avaz avaz bağırmalıydı Müslüman, karitatürlerden rencide oluşumuzun yarattığı iç şiddeti liberal dünyanızın tasavvuruna tercüme etmeyi bilmiyoruz ve topluca susuyoruz diyerek... Ve anlamıyoruz Yüksek Eleştiri Kültürünüzden. Ne kadar cahil, ne kadar kaba ve zevksiz görünürsek görünelim.
Ne yaptık sahi?
Müslüman bu hınçla bulduğu ilk “öteki”yi cümlelerin kör kuyularında boğuyor. Yetmiyor üstüne bir de çölde kafasının derisini yüzüp güneşe bırakıyor ,o da yetmiyor buzul kütlelerinin arasında terk ediyor nüans farkıyla en yakınındakileri… Çok şükür. Bu gün de Allah için eleştirdik!
Ama bütün bunlara rağmen Müslüman memnuniyetsiz.. Her birimiz söz kumarbazı olmuş, vakti zamanında kendileri ile alay edenleri kılcal damarlarına kadar soymuş ve artık dil oyunlarında karşı tarafın tüm mahreminin gözetleyicisi, günahlarının bekçisi olarak dikilmiş halde… Ancak yine de huzursuzluk ve menuniyetsizlik gölge gibi peşimizde. Sormayı unuttuğumuz bir şey vardı içimizi rahatsız eden ;
Linç de eleştiriye dahil miydi ?
Aslında babasını görse tanıyamaz halde bir saldırganlıkla verilmişti cevap. Eğer önümüze atılmışsa bir parça insan, aç kurt iştahıyla çiğneyip ve ama yine de aç kalkıyoruz sofradan.
Entelektüellerin cübbelerini bıraksalardı belki bir bilgenin asası yol gösterebilirdi. Müslüman yıkıcı olamaz, başkasının kutsallarına saldıramaz, başkasının özel hayatını ağzına alamaz, başkasının günahını ifşa edemez. Müslüman bu şekilde eleştiremez çünkü inşa edicidir, yıktığına karşı sorumluluk duyar.
Müslüman reddiye yapar, tenkit eder, şerh düşer ama sınırları belli olmayan bu seküler eleştiri kulvarında ne işi var?
Oyunu kuralına göre oynamamıza rağmen bu kez mızıkçılığı yapan karşı taraf.
Hayır diyor; böyle Müslüman olmaz.
Düşmanımızı bile şaşırtıyoruz ahlaktan vazgeçişimizle, eleştirmeye başlarken değerlerimizi kapıda portmantoya asışımızla.
Dokunduğumuz her şeye dönüştük, ekolojik olduk, feminist olduk, sosyalist olduk ve angaje olduğumuz her şeyde olduğu gibi eleştiride de sekülerleştik.
Tekfir etmekten korkup eleştirmekten korkmaz hale geldİk. Herşey olduk bir türlü Müslüman olamadık. Mevdudi’nin çağrısı ne güzeldi :
“Gelin Müslüman olalım!” her halimizle.