Dünya sanki koşulları hızlıca oluşturulan bir 3. Dünya savaşına doğru akıp gidiyor. Büyük devletlerin büyük kapışmaları Müslüman coğrafyasında gözle görülür bir hareketlilik ile adeta ben geliyorum dercesine gözümüze gözümüze görüntü sinyalleri gönderiyor.
Rusya Suriye’de büyük bir ordu biriktirmeye devam ediyor.
ABD zaten sömürgesi haline getirdiği Irak’a Suriye topraklarını da ekleyerek daha güçlü, nicel ve nitel olarak geliştirilen askeri birliklerine savaş gemileriyle yoğun bir takviyeye devam ediyor.
Bu işin en ilginç ayağı İngiltere: İngiltereli siyasetçiler Dünyada siyasi mesajı sözleriyle vermekten kaçınan müstesna bir ülke! Bütün siyasi gelişmeler, yeni askeri hareketlilikler, büyük siyasi kopmalar her hâlükârda İngiltere’nin siyasi egemenlik alanlarını genişletirken, eski egemenlik alanlarındaki hakimiyetini de adeta pekiştiriyor.
İngiltere’yi yönetenler gerçekten Dünyada kamuoyuna en az konuşan, en az siyasi demeç veren ülkelerin başında geliyor. Yaptıkları ülke ziyaretlerini sessiz ve sedasız bir şekilde gerçekleştiriyor.
Bir kraliyet ailesinin dünyaya yeni gelen bir bebeklerinin dünya kamuoyunda tartışıldığı kadar da İngiliz siyasilerin siyasi demeçleri dünya kamuoyunda tartışılmıyor gibi.
Ama “Güneş Batmayan” kadim bir emperyal gücün bu sessizliği oranında bir etki gücüne sahip olduğunu düşünüyorsak muhtemelen yanılıyoruzdur.
Denildiğine göre şu anda İngiltere’nin Suriye’de 30 bin askeri var.
Bu kadar asker hangi amaçla Suriyede bulunuyor?
Hangi uluslararası hukukun sözde gereklilikleri burada bulunuyor?
Bu konunun Türk kamuoyunda tartışıldığını bilmiyorum.
Onlar medeni dünya ve istedikleri zaman herhangi bir ülkeyi işgal etmeleri onların medeni durumlarının doğal bir sonucu olarak mı algılanıyor acaba?
İngilizler şu anda ordularıyla Suriye’de!
Ruslar hakeza öyle!
Amerika hakeza öyle!
Peki bu ülkenin fikir namusuna sahip çevreler veya fikir özgürlüğü, hak ve özgürlükler konusunda burnundan kıl aldırmayan çevreler bu konuyu hangi boyutta tartışıyor veya bu durumu, bu acı durumu hiç tartışıyorlar mı?
İngilizlerin, Amerikalıların, Rusların bu topraklara hala medeniyet adına, uygarlaştırma misyonu adına, demokratik değerler adına konduğunu düşünecek gerzek var mı acaba?
Türkiye’nin olası büyük siyasi kopma ve siyasi savrulmanın gerçekleşmesi mümkün olan ve kendisiyle 800 km’den fazla sınır komşusu olduğu Suriye topraklarında kendi güvenliğini sağlamak için aldığı önlemlere yöneltilen eleştiriler ile okyanus ötesinden gelerek buralara konumlanan ülkelerin Suriye’deki varlık sebebi ve varlık biçimlerine yöneltilen eleştiriler arasındaki farka dikkat ettiniz mi acaba?
Bu kadar büyük ordularla aynı yatağa giren, siyasi flört yapan paravan örgütler, aziz Kürtlerin ismini kullanarak kendisini ilerici bir kampta tanımlayarak Avrupalılara partnerlik yapan PYD vb örgütler bu güçlerle nasıl bir ilişki biçimine, nasıl bir anlaşma imkânına sahip olabileceklerdir?
Bu ordularla bu topraklara dadanan bu güçler, kendilerine paravan olan örgütlere nasıl bir onur bağışlayacak acaba?
Bu koşullarda paravan kimdir?
Dünyanın en büyük ordularıyla topraklarımıza üşüşen Avrupa güçleri mi yoksa perde gerisinde kendisine gaz verilen, birkaç ağır silahla onere edilen(!) derme çatma örgütler mi?
Kendisini Avrupa uygarlığının Ortadoğu’daki temsilcisi, sözde İslam gericiliğinin düşmanı ama sözde Avrupa uygarlık değerlerinin de distribütörü olarak algılayan örgütler, devletlerin, devletler hukuku çerçevesinde esaslı bir paylaşım konusunda bir anlaşmaya/uzlaşmaya vardıklarında nasıl bir paçavra olarak atılabileceklerini hesaba katıyorlar mı hiç?
Birinci Dünya savaşında, savaş sürecinde gaz verilen sözde kimi liderlerin devletler hukuku çerçevesinde bir uzlaşma zeminine varıldıktan sonra nasıl bir sefil hayata mahkum edildiklerini araştırın bir zahmet…