24 Haziran seçimleri birçok bakımdan öğretici oldu. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bütün partiler karşılaştıkları sonuçtan öncelikle kendileri sorumludurlar. Bundan dolayı, yapılacak olan alınan sonuçtan sonra bütün partiler, kendi içlerine dönerek kendilerini derin bir iç eleştiriden geçirmelidir. Karşılaşılan olaylardaki başarısızlığı dış etkenlere transfer ederek açıklamak çok anlamlı bir yöntem değildir.
Seçim sonuçları aslında 28 Şubat sonrası köklü bir değişim geçiren muhafazakar dindar seçmenin, bu değişim sürecinde ısrar ettiği görülmektedir. Muhafazakar - dindar seçmen için, büyük siyasal kırılma 28 Şubat dönemin de yaşandı. 28 Şubat şu sorunun eşiğine getirdi muhafazakar dindar siyasal aklı: " Bu andan itibaren nasıl bir siyasal anlayışa olmalı ki, sivil siyasetin önünü tıkayan bürokratik oligarşiye başarılı bir cevap üretilebilsin.
Neden Erdoğan ve neden Erbakan değil sorusunun cevabı bu arayışa verilen cevapta gizlidir.
Bu süreçte Erdoğan ve arkadaşları Ankara oligarşisiyle mücadele etmek için iç dinamiklerin yetersiz olduğunun farkındalardı . Bu yüzden Avrupa Birliği ile birliktelik yaşandı. Kuşkusuz bu ilişkinin sürekliliği olamazdı. Buna hem Avrupa fikriyatı, hem İslam ve Batı medeniyetleri arasındaki uyumsuzluk hem de Erdoğan'ın medeniyet anlayışı engeldi. Bundan dolayı Erdoğan bürokratik oligarşiyi beli oranda disipline ettiğinden, artık Avrupa Birliğine eski ilişkisinin anlamı kalmadı. Bu durum Erdoğan’ı daha yerli be milli bir politika arayışına itti. MHP ile olan yakınlaşma bu politika değişiminin sonucudur.
Seçime CHP adayı olarak giren Muharrem İnce, Partisinin bütün olumsuz mirasına karşın iyi bir performans sergiledi. Muharrem İnce’nin ait olduğu partinin olumsuzluğuna karşı daha büyük bir başarı sağlaması kolay değildi. Nihayetinde ağırlıklı CHP zihniyetinin alışkanlıklarını değiştirmesi kolay değildi. Muharrem İnce'yi öğretmen güzellemesi üzerinden desteklemeye çağıran zihniyet sahiplerinin bir süre önce eğitimin gericiliğinden şikayet ettiği unutulmamalı. Aslında vurgulanmak istenen öğretmenlerin kutsallığı falan değil, İnce'ye bunun üzerinden oy devşirmeye çalışmak
Ahlaki olarak herhangi bir mesleğe ait olma iyi bir insan olduğunun göstergesi değildir. Öğretmenlik üzerinden İnce güzellemeleri yapanların zihnindeki öğretmen tipi, hiç kuşkunuz olmasın Köy Enstitüleri ve Öğretmen liselerindeki öğretmen tipidir. Bu öğretmen tipi, laik, seküler ve dini değerleri dışlayan, Darwin teorisi ve sosyalist değerleri kutsayan bir tiptir.
Eskiden iyiydik analizi ise artık Tek Parti Faşizmini özleyen ve Menderes'in CHP destekli bürokratik elit tarafından katledilmesinden mutluluk duyanlardan başkasına bir şey ifade etmiyor. Bu zihniyet İnönü gibi bir diktatörden demokrat bir lider, Tek Parti faşizminden demokrasi, 27 Mayıs alçaklığından hukuk devleti çıkarmak isteyen zihindir. Devirleri tamamlanmış bir zihin dünyasının temsilcileridir onlar. Eski Türkiye'ye özlem duymalarının nedeni, muhafazakar dindarların devletin merkezine yürüyüşlerine duydukları öfkedir. Böyle bir zihniyet dünyasını değiştirmek kolay değildir. İnce yine de bunu denedi ve partisinin üzerinde bir oy potansiyeline ulaştı.
Sol siyasiler, muhafazakar- dindar seçmeni rahatlatacak bir dilde ısrar ederse, gelecekte muhafazakar partilerin işi daha da zor olacak. Muharrem İnce bu dili kısmen başardı.
Seçim seçmenin milliyetçilik konusunda da bir nitelik değişimine uğradığını gösteriyor. Milliyetçilik kıyı ve orta Anadolu ve Karadeniz milliyetçiliği olmak üzere ikiye bölündü. Antalya -Çanakkale ekseninde seküler, Kemalist, ulusalcı milliyetçiler İYİ Partiye; Erzurum- Balıkesir ve Karadeniz eksenindeki ülkücü-muhafazakar-milliyetçiler MHP'de kaldı. Şunu da belirtmek gerekir ki, MHP bütün manipülasyonlara karşın oyunu büyük ölçüde korumuştur.
Ak Parti, sosyolojik anlamda cemaatlerin en yüksek oy verdiği partidir. Ancak Süleymancılar olarak bilinen cemaat öyle görülüyor ki, bu koalisyonun parçası olmadı. Süleymancıların önemli ölçüde IYI Partiyi desteklediği görülüyor. Süleymancıların yoğun olarak bulunduğu Antalya seçimleri bunu net olarak gösteriyor.
Hiç kuşkusuz seçimin en büyük hayal kırıklığını Saadet Partisi yaşadı. Saadet Partisinin bütün tezlerini çökertti. "Yüzde on barajı olmazsa daha çok oy alırız" seklinde öne sürülen Saadet Partisi tezinin anlamlı bir karşılığının olmadığı görüldü. Saadet Partisinin sorunu barajla ilgili değil; çok daha derin sosyolojik nedenleri var. Kullandıkları dil ve içine girdikleri ittifakın muhafazakar dindar seçmen tabanında hiçbir rasyonel ve ahlaki karşılığı yoktu.
Saadet Partisi, uyguladığı akıl dışı politikayla sadece seçimi kaybetmedi; gelecekte muhafazakar dindarlar için alternatif olma imkanını da yitirdi. Geleneksel olarak muhafazakar dindarların en çok rahatsız olduğu bir partiyle ittifak yaparak, muhafazakar dindarların tepkisini çekti.
Saadet Partisi 1.4 oy aldı. Temel Karamollaoğlu ise 0.9 . Bu durum neye işaret ediyor? Kendi Partisinin altın da oy alan bir genel başkan. Aynı durum Demirtaş ve Meral Akşener için de geçerli.
Umuyorum Saadet Partisi yaptığı vahim hatayı anlamıştır. Bu politikanın seçmende anlamlı bir karşılığı olmayacağı açıktı. Saadet Partisi sürekli Erbakan’ın karizması üzerinden kendini meşrulaştırmaya çalıştı. Oysa bu tutarlı bir siyaset değildi. Erbakan idealizmi üzerinden yürüyen bu anlayış seçmende karşılık bulmadı. Erbakan büyük hizmetleri olduğu açıktır. Ama hatasız biri değildi. Kıyamet kadar hatası vardı. Onu eleştirel anlamda bir de Nurettin Topçu'dan okuyun.
Unutmamak gerekir ki, Erbakan sonrası yenilikçi hareketin toplumda önemli bir karşılık bulması, rahmetli Erbakan'ın siyasal dilinin tükenmesiyle de ilgilidir. Erdoğan'ın ortaya çıktığı andan itibaren yıllarca Erbakan'ı destekleyen kitleler Erdoğan'ın yanında saf tuttu ve hala tutmaya devam ediyor. Bunda Erdoğan'ın başarısının yanında Erbakan'ın politik başarısızlığını da rolü büyüktü.
Erbakan gibi karizmatik bir lidere karşın muhafazakar dindar kitle Erdoğan'ın yanında durdu. Temel Karamollaoğlu gibi karizması Erbakan ile kıyaslanmayacak kadar düşük bir profilin Erdoğan ile yarışması zor görünüyor.
Kürt siyasetinin en önemli aktörü olan HDP’de ilginç bir sonuç ortaya çıktı. Öyle görülüyor ki, HDP Demirtaş’ın aldığı oyun üzerinde bir oy alması emanet oylarla ilgilidir. Bu durum normal şartlarda, CHP’nin emanet oyları dışarıda bırakılırsa, HDP’nin ciddi bir şekilde baraj sorununun olduğuna işaret ediyor. HDP’ yi % 13’lerden % 8.8’lere gerileten nedenleri iyi analiz etmek gerekir. Bu sonuçta bir yandan HDP’nin destek verdiği Hendek olayına duyulan tepki, diğer yandan HDP’li belediyelerin yerine atanan ve kayyumların başarısı, HDP"yi olumsuz etkiledi. Bundan sonra seçilecek belediye başkanları sadece ideoloji üzerinden gidemeyecek, hizmet de üretmeye çalışacaklardır.
HDP'nin temel açmazı, temsilciliğini yaptığı kitlenin dini değerlerine karşın, savunduğu ateist- laik- modern- sol- seküler kültürün uyuşmazlığıdır.
Bu derin çelişki üzerinden düşünmek yerine, eşcinsellerin sorunlarıyla uğraşmak daha cazip geliyor, Kürt sol siyasal elitine.
Kuşkusuz, seçimden Ak Partinin de çıkaracağı sonuçlar var. Nitekim bir önceki seçime göre % 6’lık bir kayıp gözüküyor. Bu durum, Erdoğan’ın partisinin üzerinde bir konumu olduğunu gösterdiği gibi, çeşitli olumsuzluklardan dolayı seçmenin bir uyarısı olarak kabul edilmelidir.
Şimdi bize düşen, olumsuz gördüğümüz noktalarda iktidarı uyarmaktır. Yıkıcı olmayan, samimi ve yapıcı eleştiri ve uyarıları yapmaya devam etmek zorundayız.
1- Mülakat sisteminden kesinlikle vazgeçilmelidir.
2- Devlet memurluğunda liyakatin dışında hiçbir ölçü olmamalıdır.
3- Seçim sürecinde verilen vaatler yerine getirilmelidir.
4- FETÖ ile mücadeleden dikkatli olunmalı, adalet terazisinden sapmamalıdır.
5- Vatandaşlar arasında partizan yatırımlar yapılmamalıdır.
6- Özellikle eğitim ve kültür politikaları mutlaka gözden geçirilmeli, bu konudaki eksiklikler mutlaka giderilmelidir.
Kuşkusuz insanlara düşen bazı görevler de vardır. Halka gelince gerginlikten uzak durmak gerekir. Sonuca sevinin ama asla komşunuzu üzecek davranışlar yapmayın. Çocuğu hastalandığında onu hastaneye yetiştirecek sizsiniz. Size bir şey olduğunda da ilk yardıma koşacak olan odur.
Rakipleri küçümseyen dil kimseye yakışmaz. Kültürümüzde kaybeden teselli edilir. Anadolu irfanına uygun davranmak gerekir. Kazananlar kibirlenmemeli, dışlayıcı bir dil kullanmamalı. Kaybedenler fazla üzülmemeli. Nihayetinde bize işi düşen kişinin partisini sormayız, sormayacağız. Anadolu irfanı, bütün farklılıkları kucaklayacak bir kültürel birikime sahiptir.