Ne yazık ki, bu ülkenin karanlık tarihinin(özellikle 90’lı yıllar) artık sıradanlaşmış faili meçhul cinayetlerine benzer bir cinayete daha tanık olduk. Bu tür olaylarda acele genellemelerden, suçlamalardan, birilerini katil ilan etmekten kaçınmak gerekir.
Öncelikle ölümleri teröristler tarafından olduğu kesinleşen iki polise ve henüz faili belirlenemeyen Tahir Elçiye rahmet olsun.
Olayları analiz ederken kendi ideolojik bakışımıza, ideolojik yargılarımıza göre değil, gerçekliğe göre değerlendirilmelidir. Nasıl ve şekilde yorum yaparsak yapalım bunun olayın gerçekliğini değiştirme imkanının olmadığını bilmeliyiz. Ne yazık ki, olay berraklaşmaya başlayınca, ön yargılarının esiri olarak yorum yapanlardan kimi sessizleşecek,kimi yüksek sesle bağıracak. Oysa yapılması gereken olayın faili kim çıkarsa çıksın hukuk önünde hesap sorulmasını sağlamaktır.
Olayın hemen ardından PKK/HDP yandaşları "Katil PKK", HDP karşıtları ise “Katil PKK” diye suçluyu hemen ilan ediyor. Değerlendirme yapmak için kimsenin doğru bilgiye ihtiyacı yok gibi davranıyor. Demek ki,gerçek ne olursa olsun zihnimizdeki inşaya,bulunduğumuz grubun çıkarlarına,ideolojik tutumumuza uymuyorsa görmezden geliyoruz. Ne diyordu İsmet Özel "İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilirse diğerine sağır.
Sağduyulu düşünüp “Ne olabilir?” sorusunu sorduğumuzda önümüze birkaç seçenek çıkmaktadır.
1-PKK infaz etmiş olabilir.
2- polis vurmuş olabilir.
3- Asıl amaç olmamasına karşın PKK veya polis kurşununun sekmesiyle olabilir.
4- PKK ve polisin dışında başka bir grup yapabilir.
Ne yazık ki "Katil devlet" " katil PKK "ve "katil polis" diye şartlanmış topluluklar arasında sağlıklı düşünmek imkanı kalmıyor. İdeolojik zihin soru sormaz,analiz yapmaz,eleştirmez, sorgulamaz; hakaret eder,suçlar,küfreder.
Önyargılı zihinler PKK militanlarının neden Tahir Elçi’nin açıklama yaptığı zamanı tercih ettiği ve Militanlar polise ateş açmak için neden bu zamanı seçti ? sorularıyla yüzleşmek istemezler.
Tahir Elçi cinayeti gösterdi ki, herkes içinde yer aldığı kampın yararını düşünerek yorum yapıyor. Neredeyse kimin ağzını açtığında ne söyleyeceği belli olan bir dönemde yaşıyoruz. Böyle olunca ideolojik taraftarlık ortamı esir alıyor ve en insani tepkiler bile anlamsızlaşıyor, gerçeği aramak kaygısı buharlaşıyor. Daha hiçbir şey belli değilken "katil polis" ve "katil PKK diye bağıranların hiçbir farkı yok. İkisi de ölümü kendi ideolojik on yargıları doğrultusunda aracsallaştırmaya çalışıyor.
Tahir Elçi katledildi. Peki sağlıklı düşünen bir zihin nasıl değerlendirme yapmalıdır? Değerlendirme yaparken dikkat edeceğiniz evrensel ahlaki ilkeleri Aziz Kur'an belirlemiştir: "Asla zanda bulunmazlar. (Casiye -24)
Cahillerle asla tartışmazlar. (Furkan-63) Kınayıcının kınamasından korkmazlar. (Maide-54)Asla yalan söylemezler. (Mü’minun-8). Sadece bu olayda değil,değerlendirdiğimiz olay ne olursa olsun bu evrensel ahlaki ilkeleri gözden uzak tutmamak gerekmektedir.
Tahir Elçi öldüren devlet değil, devletsizliktir" diye bir yorum yaptı HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş. Sanıyorum burada Demirtaş,Kürt milliyetçilerinin sandığı gibi, Kürt devletinin zaruretini anlatmıyor,anlattığı ya da anlatmak istediği Türkiye'de devlet otoritesinin olmadığı bu yüzden cinayeti önleyemediği yönündeki eleştiridir.
Gelişmeler ve yaşanan süreç, Çözüm sürecinin değerini ve vazgeçilmez oluşunu, her geçen gün daha çok kendini hissettirmektedir. Bu yüzden çözüm ve çatışmasızlık sürecinin kapısını sürekli zorlamak gerekmektedir.
Tahir Elçinin cenaze töreninde yaşananlar bir cenazenin ne kadar araçsallaştırılacağı hakkında yeterince bilgi veriyor.Herkes kendi açısında bakıyor, kendi ideolojik bakışı yönünde değerlendirmeler yapıyor. Ölümden çok ölümün nasıl değerlendirileceği gibi ahlaksız bir noktaya savruluyor insanlar.
Tahir Elçi’nin ölümünden sadece devleti suçlayan zihin; neden ilçelerde hendek kazıldığını, roketli ve silahlı militanların ilçelerde ne aradığını sorgulamak zorundadır. Geçmişte devletin faili meçhul geleneğini bilenler bu olayda devletin bazı birimlerinin rolü de olabileceğini gözden uzak tutmamalıdır. Ancak iktidarın yaklaşımı bu noktada olumludur ve olayı her yönüyle değerlendirildiği izlenimi vermektedir.
Kuşkusuz bir ilçenin güvenliğini güvenlik güçleri dışında yasadışı güçler sağlayamaz, arabaların anahtarlarını alamaz,trafiği engelleyemez. Güvenlik güçleri hukukun içine çekilmesi yönünde eleştirilebilir, silahlı militanların şehirlerdeki varlığı asla ise kabul edilemez.Şehirlerdeki militanların varlığı ve yasadışı eylemleri askeri operasyonları davet eder. Türkiye geldiği nokta itibarıyla silahı bir mücadele aracı olacağı bir siyaseti kabul edemez.
Şehirlerdeki silahlı güçlerin varlığı asla kabul edilemez. Eğer bunu kabul edersek güvenlik güçlerinin operasyonlarını eleştirme hakkımız biter.
PKK /HDP sempatizanları güvenlik güçlerini eleştirirken, şehirlerdeki silahlı militanlara dönük bir şey söylemiyor, söyleyemiyor.
Asıl soru şu: ilçe ve şehir merkezlerindeki roket ve silahlı militanların varlığı meşru mudur ?
Tahir Elçi, sokağa çıkma yasağı olan ilçelerde hem polisin hem PKK'ın orayı terk etmesini,kazılan hendeklerin kapatılmasını istiyordu. Yani herkesin önünde hedefti. Yüzde yüz doğru olduğunu söylemiyorum zaten bunu bilmeme de imkan yok. Ama çok sayıda gücün onu ortadan kaldırılması gereken biri olarak gördüğünü düşünüyorum. Bunlardan biri de PKK'dır. Polis öldürmüş olabilir mi , Başbakan'ın dediği gibi bu da mümkündür.
Tahir Elçi'nin katili bir an önce ortaya çıkarılmalı. Kimin silahından çıkan kurşunla katledildiği bütün ayrıntılarıyla açıklanmalı. Bu cinayet faili meçhul kalırsa her türlü spekülasyona açık bir hale gelir. Bu da birinci derecede devletin görevidir.
Tahir Elçi katledildi. Katleden kimse kınamaya,lanetlemeye hazır mıyız? sorusu önemlidir. Açık yüreklilikle şu soruları sormalıyız: Tahir Elçi neyi temsil ediyordu, neyi savunuyordu, kimi veya kimleri rahatsız etti, barış söylemi kimi,kimleri tedirgin etti? Soruları cesaretle sormak ve karşınıza çıkacak hakikatten korkmamak gerekmektedir
Tahir Elçi katledildi. Siyasal ve ideolojik ön yargılarımızı bir kenara bırakıp cesaretle düşünelim. Suçluluğun telaşıyla öteye beriye saldırmanın anlamı yok. Oturup, düşünmek ve kendimizle hesaplaşmanın vaktidir.