erotik shop
Bugun...
Özyönetim, Hendek ve Cami


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 10-12-2015 14:54

Kürt sorunu üzerinde analiz yapanların büyük bölümün taraftar psikolojisiyle davranması, sorunun çözümüne değil daha da büyümesine zemin hazırlamaktadır. Bir konuda taraf olmakla taraftar olmak farklı şeylerdir. Taraf olan bir siyasi görüşü, ideolojik yaklaşımı, dünya görüşünü samimiyetle benimsemiş insandır; taraftar ise bir kampın militanı, olayları analiz etmeyen ve sadece üyesi olduğu grubun çıkarlarını düşünen kör bir fanatiktir. Kürt sorununun en büyük açmazlarından biri de tarafların değil taraftarların konuşmasıdır. Tarafların konuştuğu ve anlaşmazlık unsurlarını çözme iradesini temel aldığını, taraftarlığın ise kavga etmeye meyilli bir psikoloji içinde olduğunu kabul etmek gerekir.

            Fanatizmin teslim aldığı bir konuda sağlıklı düşünmenin, tartışmanın ve siyaset üretmenin imkanı yoktur. Taraflar “şimdi eleştiri zamanı değil,birlik zamanı” diyerek her tür gayri meşruluğu meşru hale getirmenin peşine düşerler. Bu durum hem devletin hem de PKK’nın yaptığı hataları örten bir işlev görmektedir.  Devletin Kürt politikasını veya PKK’nın uyguladığı şiddeti ve yaptıklarını eleştirmek mutlaka bir tarafa angaje olmak değildir.

            Benim gördüğüm kadarıyla hiçbir Kürt yazar ve Kürt sorunu ile ilgilenen çoğu entelektüel PKK pratiklerini Mücahit Bilici kadar cesurca eleştiremiyor, eleştiremiyor. Kürt entelektüellerin önemli bir bölümü de bu gerçeği gördüğü halde " şimdi birlik zamanı, eleştirinin zamanı değil” diyerek, eleştirilerini erteliyor. Bu durum birliğin kurulmasına hiç bir katkı sağlamadığı gibi, sorunu daha da derinleştirip karmaşık hale getiriyor. Bir başka sorun da eleştiri yapan herkesin devletin ajanı olarak suçlayan militan örgüt yandaşlığıdır. Bu tutum bir konuda belirlenen siyaseti eleştiri alanının dışına taşımak amacıyla sıkça başvurulan bir yöntemdir. Kürt aydınlarının bir bölümü de PKK tarafından yapılan her olumsuz eylemi eleştirmek yerine devleti suçlayarak örgütün davranışlarını kabul edilebilir olarak gösterme çabasındadır.

Kürtlerin PKK eleştirisizliğinin altındaki korku faktörünü de unutmamak gerekir. Baskı ortamlarında kişilerin gerçek fikirlerini ortaya koyup dillendirmeleri bir hayli zordur. PKK'ın bölgede fiziksel ve psikolojik bir baskı ortamı yarattığı açıktır.

Mücahit Bilici, duruşu ve yazdıklarıyla devlet politikalarına mesafeli durarak PKK eleştirisinin yapılabilme imkanlarıňı gösteriyor. Bu duruş kuşkusuz önemli ve ufuk açıcı yaklaşımları da beraberinde getirmektedir.

Her olayı devlete yıkmak isteyenlerle her olayda devletin sorumluluğunu aklamaya çalışan zihin aynıdır. Bütüncül, toptancı, ajitatif. Analiz yapmaya hiç elverişli olmayan bir zihin yapısıdır bu. Olayları anlamaya değil içinde yer aldığı grubu savunmak karşıdakini ise suçlamak eğilimindeki militanların bakış açısıdır. Militanların olduğu yerde tartışmak değil ancak slogan atmak mümkündür.

PKK çatışmacı siyasetini ısrarla sürdürürken Barzani ve Türkiye adım adım aralarındaki ilişkiyi derinleştiriyorlar. Barzani, kime ve neye karşı bu şekildeki işbirliğini derinleştirmektedir? Bunun cevabını Almak için Barzani eleştirilerinin nereden geldiğine bakmak gerekiyor. PKK’nın çatışmacı zihniyeti ile Barzani’nin dünya siyasetini okuyan ve buna göre politika geliştiren siyaseti arasında dağlar kadar fark var.

Kısa süre de olsa PKK’nın alan hakimiyeti kurduğu yerlerde yaptığı uygulamalar; öz yönetim ve hendek kazma eylemleri kitleleri ürkütmek ve korkutmaktan başka işe yaramadığı gibi devletin operasyonlarına da meşruiyet kazandırmaktadır.

Diyarbakır Suriçinde ki Kurşunlu Camii yanması gözleri bir kez daha PKK’ya ve ne yapmak istediğine yöneltti. Ancak her olayda olduğu gibi, siyasal olayları değerlendirmede içine düşülen zaaf bir kez daha kendini gösterdi. Yine herkes kendi siyasal kampından ateş etmeye başladı. Kimi faillerin kimliğinden dolayı sessiz kaldı,kimi de olmadık teviller peşine düştü. Oysa kimin yaptığı tam olarak bilinmeyen eylemlerde bile tavır net olmalı. “Bu tarihi camii yakan, söndürülmesini engelleyen kimse Allah ona,o zihniyete lanet etsin” demek çok mu zor.

Kurşunlu camiini yakanın kimliği,taşıdığı zihniyetin ipuçlarını ele vermesi bakımından elbette önemlidir. Bazen kimin yaktığını önemsememek failin kimliğinin gizlenmesiyle de ilintilidir.Hukukta bir olayın niçin yapıldığı kadar,belki de daha çok kim yaptı sorusu anlamlıdır. Çünkü kimin yaptığı niçin yapıldığı ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.

            Galiba PKK/HDP siyasal çizgisi ,özyönetim,hendek, ve camii gibi olaylarla kendisinin ait olduğu ideolojik duruşu hatırlatıyor insanlara. Kürtlerin birliği adına PKK/HDP çizgisinin ideolojik gerçeğini görmek istemeyen veya göremeyen kimselere de kendini hatırlatıyor. Kürt aydınlarının işi zor karşılarında sadece aydınlanmacı,laik,modernleşmeci karakteriyle Kemalizm yok, bu ideolojinin Kürt versiyonuyla da hesaplaşmak zorundalar.

Şurası açık ki,PKK’nın uyguladığı şiddet stratejisinin geleceği yoktur. Türkiye demokrasisinin geldiği nokta itibarıyla silahlı mücadelenin gerekçelerini ortadan kaldırmıştır. Öte yandan HDP’nin meşru bir siyasal parti olarak Türk siyasetinde yer alması,siyasal mücadele kanallarının açık olduğunun ifadesidir. Eğer böyle ise silahlı mücadelenin ahlaki alt yapısı çökmüş demektir. Silahlı mücadele demokratik kanalların tıkalı olduğu rejimlerde meşru kabul edilebilir ancak. Bundan dolayı PKK yandaşları Türkiye’nin, Ak Parti döneminde geçirdiği büyük demokratik değişime karşın,  şimdiki noktanın eski Türkiye’den hiç farklı olmadığını savunmaya çalışmaktadır.

            Gelinen noktadaki en hayati soru Şu: PKK/HDP çizgisi siyasal partiyi,silahlı mücadeleyi meşru görerek, örgütün bir uzantısı olarak mı, yoksa silahlı mücadelenin anlamlı olmadığı teziyle legal siyaset yapma anlamında mı değerlendiriyorlar? Dahası asıl sorun Kürtlerin demokratik haklarının kazandırılması mı yoksa PKK ve Öcalan’ın geleceği mi? HDP, PKK’ın silahlı mücadelesini desteklemekle demokratik mücadeleyi sürekli anlamsızlaştırma tehlikesi arasına sıkışmaktadır.  

            PKK olayının belirli bir sosyal ve siyasal zemin üzerine yükseldiğini ve bunda devletin tarihsel Kürt politikasının etkili olduğunu savunan sosyolojik yaklaşım haklıdır. Peki bugün aynı yöntem uygulanamaz mı? Acaba PKK, çatışmaları bugün itibarıyla durdurup sadece siyasal mücadele yapacağını savunsa devletin operasyonlarının meşruiyeti kalır mı? PKK’nın silahlı mücadelede ısrarı devleti güvenlik politikalarını uygulamaya zorlamıyor mu? Bu tür olaylarda neden sonuç ilişkilerini çift taraflı uygulamak daha açıklayıcı olmaktadır.

            Sonuç olarak şu söylenebilir ki, bu siyasal ortamda silahlı mücadelenin Kürtlere kazandıracağı hiçbir değer ve kazanım yoktur.



Bu yazı 1725 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI