Sağlam ve sorunsuz bir düşünce zemini oluşturmak için yapmamız gerekenler olduğu gibi neyi yapmayacağımız da önemli bir ölçüt olacaktır.
Öncelikle siyaset, din, kültür,toplum gibi alanlarda sahip olduğumuz bilgiyi asla başkalarının üzerinde denetim kurma amacı olarak kullanmayacak, bilginin ve bilmenin sağladığı sorumluluğu kibre dönüştürüp insanlarla asla alay etmeyeceğiz. Temel amacımız anlamak, uyarmak ve anlatmak olacaktır. Kısır tartışmaların, ajitatif söylemlerin daima uzağında duracağız. İnsanların hata yapabileceği gerçeğini gözden uzak tutmayarak bilgimizi mutlaklaştırmayacağız.
Mutlak ve tartışmaz bilginin ancak tarih üstü ve zaman dışı olan Allah’a ait olduğu gerçeğini gözden uzak tutmayacağız. İnsan olarak bizim hem unutkan,hem tarihsel, hem de bilgimizin sınırlı ve değişken olduğunu unutmayacağız.
Bugün Müslümanlar dünya sistemine hakim olmadığının bilinci içinde sorunlarına çözüm arıyor olmaları gerçeğini gözden uzak tutmayacağız. Sorunumuzun böyle bir durumda Müslümanların hayatlarını nasıl ve hangi siyasal tutum içinde sürdüreceği üzerinde düşünmek olduğu gerçeğini ıskalamayacağız. Bu durumu beğenmeyen ve durumundan rahatsız olanlarla, hayatlarını sitem içinde rahatlıkla sürdüren Müslümanlar arasında gündelik uğraşları bakımından fark olmadığı gerçeği ile yüzleşeceğiz. Yaşadıkları dünyanın sorunları karşısında zihinsel farklılıkları olan insanların, pratik hayatları ise aynı olduğunu unutmayacağız.
Kuşkusuz İslam’ın ibadetlerin parçalanmasına izin vermediğini bilecek ona göre davranacağız. İslam’ın bundan dolayı sosyal sorumluluklarla ibadetleri özdeşleştirdiğinin bilincinde olacağız. Yetimin itip kalkan ile namaz kılan arasındaki bağlantının çok önemli olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayacağız.
Hayatı parçalayan modern aklın,sosyal davranışlarla ibadetlerin arasını da böldüğünü asla unutmayacağız. Bundan dolayı Müslümanlar çerçevesini kendilerinin belirlemediği modern dünyada Müslüman olarak yaşamanın ve hayatlarını sürdürmenin kavgasını verdikleri zor bir süreçten geçtiklerini gözden uzak tutmayacağız.
Kutsal inancımızın temel parametreleri olan Kur'an Ve Sünneti asla bağlı bulunduğumuz grubun onaylanması için aracı kılmayacağız. Grubumuzu Kur'an ve Sünnet çerçevesinde yönlendirmeyi daima önceleyeceğiz.
Kendi mezhebimizi,dini yorumumuzu tek doğru ve meşru yorum olarak görmeyecek, yorumlarımızda insan olarak hataya açık ve bilgimizin tarihsel olduğunu asla gözden uzak tutmayacağız.
Dünyada, ülkemizde ve çevremizde bizim gibi inanmayan, bizim kültürel değerlerimizi paylaşmayan, bizim etnik grubumuzdan gelmeyen kardeşlerimizle bir arada yaşamak bilincinden bir an bile uzaklaşmayacağız.
Her ne olursa olsun yorumlarımızda samimi olacağız. Ancak asla bizim dışımızda doğruların olabileceğini gözden uzak tutmayacak,kendi doğrularımızı kimseye dayatmayacağız.
İnsanların köken birliğine inancımızı asla kaybetmeyecek, diğer farklılıkları asla din kardeşliği üzerine çıkarmayacağız. Ümmet anlayışımızı bir etnik grubun aleyhine işleyecek biçimde tasarlamayacağız.
Karşımızdaki bizim hakkımızda ne derse desin biz hakkaniyeti elden bırakmayacağız. Aklımızı içinde bulunduğumuz grubun çıkarlarına feda etmeyeceğiz.
Kim ne derse desin düşene,sendeleyene ,hata yapana bir tekme de biz atmayacağız. Haklılığımızı başkalarının hataları ve günahları üzerine kurmayacağız. Eleştirilerimizi kardeşlik hukuku çerçevesinde yapacak, " ben demiştim" kibrine teslim olmayacağız. Kardeşlerimizin uyaracak ve kardeşlik hukukunun sınırlarını asla çiğnemeyeceğiz.
İslam hukukunun temel parametresi suçların bireyselliği olduğunu, bundan dolayı yapılan bir eylem için bir etnik grubun tamamı suçlanamayacağını, bir Türkün veya Kürtün yahut herhangi bir insanın kötü bir eylemde bulunmasının Türkleri ve Kürtleri kötü yapmayacağını, kötü bir eylemden dolayı bütün etnisiteyi yargılamak ilkel hukuk örneği olduğunun bilincinde olacağız.
Aziz Peygamber Mekke'nin Fethi günü insanlara hitap ederek şöyle buyurduğu sürekli rehberimiz olacaktır.
" Ey insanlar! Allah sizden cahiliye gururunu ve atalarla övünme adetini gidermiştir. İnsanlar iki gruptur: İyi,takva sahibi, Allah katında değerli kişi ve bedbaht Allah katında değersiz kişi. İnsanlar Adem'in çocuklarıdır ve Allah Adem'i topraktan yaratmıştır."(Tirmizi) Aziz Peygamberin bu hadisini şu ilkeler ışığında yorumlayacağız:
1- Ataların kahramanlıklarıyla övünme ve bu parametre ile diğer insanlara üstünlük sağlama arzusu cahiliye adetidir.
2- İnsanlar arasındaki ayırım değerler üzerinden yapılır. Bunun dışında insanlar etnik,dil ve kültür bakımından ayırımcılığa tabi tutulamaz.
3- İnsanların ontolojik kökeni aynıdır. Yani köken bakımından insanlar arasında hiyerarşi oluşturulamaz.
Bu tutum, etnik sorunları analiz ederken sürekli akılda tutacağımız evrensel ilkeler olacak, Irklar arasında hiyerarşik bir düzenlemeye izin vermeyeceğiz.
Başarısızlığın nedenini sürekli kendi dışındaki faktörlere aktarmanın yüzleşmekten kaçınmakla sonuçlandığının bilincinde olacak, senelerce Türkiye'nin geri kalmışlığını, Filistin sorununu, Kürt sorununu emperyalizm,İsrail,ABD faktörüyle temellendiren zihinler hep başarısızlığı kendi dışında aramaya yönelik bir zihin yapısı oluşturduğunu asla akıldan çıkarmayacağız. Bu zihin yapısının iç faktörlerle hesaplaşmayı sürekli ötelediğini unutmayacak, Allah’ın kelamında yaptıklarımızın öncelikle bizim sorumluluğumuz olduğunu gözden uzak tutmayacağız. Bundan dolayı partilerin, grupların, cemaatlerin,örgütlerin hep karşısındakini suçlaması şeklinde beliren eleştiri tuzağına düşmeyeceğiz.
Aziz Kur’an’ın Başınıza gelenlerin kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzünden olduğu ilkesini unutmayacak, karşılaştığımız sorunlardan öncelikle kendimizi eleştirmemiz gerektiği bilincinde olacağız. Kendimizi eleştirmek ve hatalarımızı görmek yerine ,sadece başkalarını suçlama tuzağına düşmeyeceğiz.
Değişmez olan Kurân'ın temel ahlaki ilkelerini yaşamak ana amacımız olacaktır. Ülkeler,sınırlar,devlet kutsal olmadığını bilecek, kutsal olmayan şeylere kutsal zırhını giydirmemek gerektiğinin bilincinde olacağız.
Diktatörlük hevesi insanın yanılmazlığı düşüncesinden kaynaklandığını bilecek ve her tür yanılmaz ideolojik tasarıma şüphe ile bakacağız. Yanılmazlığın kaynağı ise kuşkusuz insanın zalimliği ile temellendirilebileceğinin bilincinde olacağız.
Kürt sorununun yaşadığımız tarihsel birikim ve dinin evrensel ilkeleri çerçevesinde çözümlenebileceğini unutmayacak, özellikle Kürt toplumunu ateizm,sol ve sosyalizm kucağına terk etmemeye çalışacağız. Devletin hatalarını sonuna kadar eleştirirken, devletten çok daha faşizan bir anlayışı temsil eden PKK’ın otoriter zihniyetine teslim olmayacağız.
İnsanların hata yaptıklarının bilincinde olarak, bireylerin hatalarını aziz İslam’a yüklemeyecek, ondan asla kuşkuya düşmeyeceğiz. İnsanın yanıldığı gerçeğinden hareketle hiçbir insanı kutsallaştıracak bir anlayışa sahip olmayacak, Cemaatlerin yanılmaz kabul edilen önderlerine kuşku ile bakacağız.