erotik shop
Bugun...
Muhafazakarlık, Milliyetçilik ve Sağcılık


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 03-08-2024 01:52

Muhafazakarlık, milliyetçilik ve sağcılık bir yandan dinin temel kavramlarına semantik müdahale yaparak İslam’ı dönüştüren, diğer yandan devletin bekası için araçsallaştıran ideolojilerdir. Dindarlar kendilerini özellikle siyasal anlamda bu ideolojilere yakın hissetmelerine karşın, inandıkları dinin temel anlayışı bu tutumlarını desteklememektedir. Çünkü Hz. Peygamberin en keskin karşıtları Mekke’nin muhafazakar ve milliyetçileri yani sağcıları idi. Übey İbn Halef ve Ümeyye bin Halef, Ebu Cehil ve Ebu Le hep, Arap milliyetçisi, muhafazakar yani sağcı idiler.

Türkiye’de özellikle dindar kesimin sağcılaşması kuşku yok ki, zamanın (Tek Parti Dönemi) siyasal gelişmelerin zorunlu bir sonucu olarak şekillendi. Dönemin psikolojisini Said Nursi’nin şu sözüyle ifade etmek mümkündür:” Demokrat Parti kolumuzu, Cumhuriyet Halk Partisi kafamızı istiyor. Elbette kolumuzu vereceğiz. ” Bu tercih dindarlar ile muhafazakar milliyetçilik arasında doğal bir ittifak hattı oluşturdu. Bu ittifakın oluşmasındaki ana etken solun din karşısındaki ateist ve materyalist tavrıdır.

Ancak Said Nursi’nin DP desteği gereği gibi anlaşılamadı. İçtihatların zamanın koşullarının ürünü olarak ortaya çıktığı ve zanni olduğu gerçeği unutuldu. Sonuç olarak verilen fetva tüm zamanlar için geçerli sayıldı. Said Nursi, DP’ye zamanın koşulları içerisinde destek veriyordu. Üstelik onu olumlamıyor, daha çok zarar veren bir ideolojiye karşı istemeden yapılan bir tercih olarak tanımlıyordu. Ancak dindarlar bu desteği sürekli verdiler. Çünkü CHP, pozitivist, ateist ve materyalist felsefe ile ateizme yaklaşan laiklik uygulamalarını değişmez ilke olarak görüyor ve Cumhuriyet’in Tek Parti Dönemini referans gösteriyordu. Yani Said Nursi’nin tercihi, CHP’nin bu tavrı ile kayıtlıdır.

Şunu da belirtmek gerekir ki, bazı aykırı çıkışlara karşın, CHP, özellikle Kılıçdaroğlu ile başlayıp, Özgür Özel ile devam eden süreçte izlediği farklı politikalar bu tarihsel fetvanın yeniden düşürülmesini gerekli kılar. Ancak yine de CHP mevcut yapısıyla muhafazakar dindarların tarihsel korkusunu kırabilmiş değildir. Türkiye siyasetini yönlendiren ana dinamiklerden birisi de budur. Muhafazakar dindarlar, bu korkularını tahkim edecek gerekçe bulmakta da zorlanmıyorlar. Çünkü CHP’ye yakın bazı yayın organlarının tavırları bu korkuyu tahkim edecek söylemler içeriyor. Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” açılımı, muhafazakar dindarların korkularını izole etmede bir miktar başarılı gözükse de, henüz beklenen sonucu vermiş değildir.

Dindarlar, inançlarını istismar edenler ile inançlarını reddedip küçümseyenler arasına sıkışmış durumdadır. Bu sıkışmışlık içerisinde yapacakları tercihin Said Nursi’nin fetvası doğrultusunda olacağını kestirmek zor olmayacaktır. Said Nursi’nin fetvası, dindarlar ile kendilerini CHP karşısında konumlandıran sağ milliyetçiler arasında bir ittifak hattı oluşturdu. Bu ittifak hattının en belirgin özelliği komünizm karşıtlığıdır. Komünizm tehdidi ortadan kalkınca yeni ittifak alanları oluştu.

Türkiye toplumunda milliyetçilik bir ideolojik yaklaşım olmanın ötesinde bütün ideolojilere sızan ve onları dönüştüren bir yapıya da sahiptir. Bu açıdan Kemalistler, Sol ve İslamcıların önemli bir bölümü milliyetçidir. Atilla İlhan, Doğu Perinçek, Necip Fazıl, Turgut Özakman gibi değişik ideolojilere sahip kişiler aslında birer milliyetçidir.

Milliyetçilik konusunda yardım bir yanlışlık da milliyetçiliği idealist bir düzlemde ele almaktır. Bu anlamda milliyetçilik din ile doğal bir ittifak kurduğu iddia edilir. Oysa milliyetçilik ile din arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Batıda genellikle din ile ilişkili olmayan milliyetçi ideolojiler, tarihsel özelliklerden dolayı İslâm toplumlarında milliyetçilikle ilişkili kabul edilir.

Milliyetçiliğin en katı biçimi olan ırkçılık temelde biyolojik materyalizmdir. Çünkü milliyetçilik, etnik özelliklerin farklılığına ve üstünlüğüne dayanır. Burada sorun Türk milliyetçiliğinin, Batıdan farklı olarak, din ile kurduğu ilişki biçimidir.

Milliyetçilik din ile kolaylıkla ilişki kurduğu gibi Kemalizm ve solla da kurabilir. Milliyetçiliğin din ile kurduğu ilişkinin ürünü Türk İslam sentezi, Kemalizm’le kurduğu ilişkinin ürünü de ulusalcılıktır.

Türk siyasetinin asıl sorunu milliyetçiliğin tüm ideolojilerin içine girip onları dönüştürerek tanınmaz hale getirmesidir. Ak Parti’nin MHP ile girdiği ortaklıktan dönüşerek çıkan kuşkusuz Ak parti olacaktır. Nitekim süreç bu genellemeyi doğrulamıştır. İktidarının ilk on yılında önemli değişimlere imza atan Ak parti, milliyetçilik ile girdiği sorunlu ilişki dolayısıyla değişimci ve dönüşümü özelliğini yitirerek milliyetçi muhafazakar bir yapıya dönüştü. Öte yandan milliyetçi muhafazakar bir zihin yapısının değişimci olması mümkün değildir.

Milliyetçilik zehirli bir sarmaşığa benzer. Sarmaşık ağacı sardığı da hem ondan beslenir, hem de onu yavaş yavaş öldürür. Bu ilişki biçimi, değişimci iktidarı bitirip muhafazakar bir yapıya dönüştürür.

Milliyetçiliğin toplum ütopyası türdeş bir toplum üretmektir. Bu yüzden milliyetçiliğin dar ideolojisinin yarattığı siyasal iklimden uzaklaşmak gerekir. Çünkü Türkiye toplumu tarihsel olarak imparatorluk bakiyesidir. Geçmişi etnik ve dini anlamda çoğunlukçu olan bir toplumda milliyetçilik, çoğulculuk açısında tehdittir.

Türkiye devleti kurulduğu yıllarda, özellikle Tek parti döneminde sürdürülen modernleşme politikaları yüzünden kültürel şizofreniye maruz kaldı. Şizofreniyi yaratan en önemli iki faktör, Türkçülük ve laiklik politikalarıdır. Türkçülük politikaları Kürt sorununu, laiklik politikaları din sorununu ortaya çıkardı ve kronik hale getirdi. Türkiye siyasetini yönlendiren ve belirleyen iki sorun alanı Türkçülük ve laiklik uygulamalarıyla ortaya çıkmıştır. İşte bu yüzden İslamcılık, hem milliyetçilikle olan mesafeyi koruyan hem de İslam’ın temel değerlerini referans alan yapısıyla Türkiye’nin en sahih muhalefet anlayışıdır.

Milliyetçiliğin İslamcılık ile olan asıl sorunu, İslamcılığın ulus üstü kavramlara referans vermesidir. Oysa milliyetçilik ulus üstü kavramlara (ümmet gibi) referans vermez. Ulus üstü kavramlar milliyetçiliği zayıflatan kavramlar olarak değerlendirilir.  İslamcılık, kendini muhafazakarlık ve milliyetçilikten özenle ayrıştırmalıdır; bu ayrışma İslamcılığın geleceği için hayati derecede önemlidir.

Milliyetçilik, çoğulcu bir toplumsal yapıya sahip Türkiye toplumu için çatışmayı derinleştiren bir tehdit unsurudur. Bir tür seküler ve laik milliyetçilik olan ulusalcılık da milliyetçiliğin en sorunlu türüdür. Bu anlamda ulusalcılık, Türkiye toplumunu kuşatma imkanı olmayan bir ideolojidir. Bundan dolayı, ” Türkiye Türklerindir.”, ” Türk, öğün, çalış, güven” ” Bir Türk dünyaya bedeldir” gibi ifadeler, Türkiye toplumunun tarihsel yapısına ve toplumsal gerçekliğine uygun değildir.

En uygun çözüm, Medine Vesikası’nın ilkeleri doğrultusunda yeni bir toplumsal sözleşme yapmaktır. Türkiye’nin acilen yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı var. Türkiye hala herkesin şikayet ettiği bir darbe anayasası ile yönetilmenin utancını yaşıyor. Herkesin şikayet ettiği ama kimsenin değiştirmeye cesaret edemediği bir darbe anayasası ile yönetilmek siyasetin en büyük başarısızlığıdır.

Ak Parti’nin MHP ile ittifakının dindarlar tarafından kolayca kabullenilmesinin tarihsel arka planında CHP karşıtlığı dolayısıyla dindarların sağ milliyetçilik ile kurduğu tarihsel ittifak vardır. Şu farkla ki, komünizm karşıtlığı zaman içinde yerini PKK, bölücülük, devletin bekası, FETÖ karşıtlığına bırakmıştır. Gittikçe otoriterleşen bu ittifakın ana parametreleri iç ve dış düşman tanımlaması etrafındaki uzlaşmadır. Ancak bu ittifakın İslam düşüncesine ve bu düşüncenin evrenselliğine büyük darbe vurduğu ortadadır.

Ak Parti’nin alternatifi daha fazla adalet, özgürlük ve hukuktur. Tek parti dönemine atıf yapan laiklik ve seküler milliyetçilik üzerinden Ak partiye anlamlı bir muhalefet yapılamaz. Ekonomik durum, Kürt sorunu ve temel hak ve özgürlük sorununun çözümü için Tek Parti dönemi referans olamaz. Çünkü bu dönem ekonominin son derece sorunlu olduğu, temel hak ve özgürlüklerin yeteri düzeyde olmadığı, adalet ve hukuk konusunda ihlallerin olduğu, siyasal alanda Parti devleti pratiği son derece sorunlu bir dönemdir. Bundan dolayı asıl sorumluluk muhalefetin sırtındadır. Siyaset üretmek yerine salt Ak Parti eleştirisi ile yetinmek yetmiyor, yetmeyecek. Çünkü Tek Parti Döneminin muhafazakar dindar seçmende hiçbir olumlu çağrışımı yok.

Muhalefet, Ak parti bu kadar olumsuzluğa karşın nasıl zirvede kalabildiğinin sosyolojisini iyi okumalı. Halk Tv de Ak partinin yüzde otuzlara inen oy oranının, bunca ekonomik soruna karşın, yukarıya doğru hareket ettiğinden söz edildi. Bunun üzerine ciddi bir şekilde düşünmek gerekir.

Öte yandan şimdiye kadar İktidara oy veren seçmeni aşağılamak sağlıklı bir siyaset değildir. Muhalefet açısından bir diğer önemli konuda muhalefetin kendi içinde hala bir birlik oluşturamamış olmasıdır.

Öte yandan, Türk ve Türkiye merkezli “şanlı tarih” retoriğinden beslenen ve iktidar olan bu anlayış, İslam düşüncesinin dinamizmini yok etmekte ve muhafazakarlaştırmaktadır. Dindarlar ateizmle mücadele ettikleri kadar sağ/ muhafazakar/ milliyetçilikle de mücadele etmelidir.



Bu yazı 299 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI