Hasan Sabbah ve onun Alamut Kalesi merkezli İsmaili yoruma dayanan heteredoks anlayışı her dönem ilgi odağı olmuştur. İktidar –cemaat çatışması özelinde ortaya çıkan durum ve bu çatışmanın ardından zamanın başbakanı Tayyip Erdoğan’ın cemaati betimlemek için kullandığı “Haşhaşi” benzetmesi, Alamut merkezli Haşhaşiye hareketini yeniden gündeme taşıdı.
Sosyoloji ve siyasal bilim açısından Hasan Sabbah hareketi, ölümüne sahiplenilen bir ideoloji, lidere sorgusuz sualsiz bağlılık, yıllardır bir amaç için kendini gizleyen ve gözünü kırpmadan öldüren bir siyasal duruştur.
Haşhaşilik olarak da bilinen Hasan sabah hareketi, militanlarını eyleme gönderirken kullandığı haşhaş ile adeta uyuşturuyordu. Hasan Sabbah, militanlarını yetiştirirken ve eyleme motive ederken cennet vaadi ve haşhaştan yaralanıyordu. “Hasan Sabbah, adamlarına cennet vaad ediyor ve kendinden beklenen mutluluğu dünyada iken tatmaları için esrar içiriyordu; böylece onları her türlü emrini yerine getirmeye hazır hale getiriyordu.” (DİA, Hasan Sabbah mad.16.cilt, Abdülkerim Özaydın s:348)
1960 ve 70'li yıllarda radikal sol örgütlerin dağ mitolojisi ile Alamut arasında bir bağlantı kurulabilir mi? Alamut kalesinde Hasan Sabbah önderliğinde örgütlenen hareket dini bir arka plana dayanıyordu. Sol örgütler ise laik bir ideolojiye yaslanırlar. Ancak mücadele biçimi ve Dağı bir mücadele ortamı olarak belirleme yönünde ortaklık kurulabilir. Romantik kır gerillacılığı, kırdan başlatılacak bir isyan ile merkezi ele geçirmeyi amaçlayan bir düşünce tarzını temel alıyordu. Kuşkusuz lider kültü bakımından da benzerlik kurulabilir. Her ikisi de silahlı mücadele ve suikastı bir mücadele biçimi olarak sıkça kullanır. Görünen o ki, bu ideolojik arka plana dayanan mücadele biçiminin otoriterlik üretmesi kaçınılmazdır. Hasan Sabbah hareketini bedevilik ve Haricilik analizde anahtar kavram olarak kullanılabilir.
Alamut’ta üs kuran Hasan Sabbah idaresi, karizmatik kişiliğinin İsmaili kolu üzerine inşa ettiği otorite ile Selçuklulardan çok daha otoriter ve hastalıklı bir yapıya işaret ediyor. “Nizari-İsmaililer’in gayesi dini olmaktan çok siyasi idi ve kendi görüşlerini halka zorla benimseterek mevcut sosyal ve siyasal düzeni çökertmeyi hedefliyordu. Bu gayelere ulaşmak için kurdukları teşkilat ve eğittikleri fedailerden yararlanarak birçok din ve devlet adamını ortadan kaldırdılar. ”(DİA,s: 348)
Özgürlüğü, açıklığı,hesap verebilirliği ve sivil itaatsızlığı amaçlayan siyasal sivil toplum örgütleri için en uzak durulması gereken örnektir.
Alamut merkezli Hasan Sabbah, merkezi otoritenin karşısında yer alan ve isyan eden yanıyla, günümüz muhalif hareketleri için olumlanabilir. Ancak tüm kaynakların ittifak ettiği, masum ve yanılmaz bir imama bağlılığı temel itikat haline getiren İsmaili ideoloji etrafında son derece otoriter ve itaatkar bir toplum modeli ve ideoloji inşa ettiğidir. Öyle ki, müritleri ölümüne kendisine bağlıdır. Haşşaşilik lidere bağlılığı ölümüne kutsayan ve mücadele ettiği devletlerden çok daha otoriter bir ideolojiye yaslanan bir örgütlenme modelidir. Bundan dolayı Hasan Sabbah, mevcut yönetimlere karşı gizli bir örgütlenme yaparak mücadele etmeye çalışan bütün örgütler için örnek oluşturmuştur. Hasan Sabbah, düşmanlarının içine fedailer yerleştirerek, eylemlerini gerçekleştiriyordu. Fedailer eyleme geçecekleri zamana kadar kendilerini ustaca gizliyor, eylem zamanı geldiğinde hiç tereddüt etmeden verilen görevi yerine getiriyorlardı.
Kuşkusuz Haşhaşilik hareketi, Batıni bir temele dayanıyordu. Batınilik, gerçeğin masum bir imam tarafından bilindiğini ve aktarıldığını savunan bir öğretidir. Selçuklu devleti bu ideolojinin etkisini kırabilmek için Nizamiye Medreselerini kurarak başına ünlü İslam bilgini Gazali’yi getirmişti. Gazali, Batıni düşüncesinin temelini oluşturan kelami düşünceleri eleştiren eserler kaleme alarak entelektüel alandaki etkisini büyük ölçüde kırmıştır. “Hasan Sabbah’a göre otoritenin temel kaynağı Allah tarafından tayin edilen imam-ı masumdur; şeriat ve ilahiyat ancak hakikatin temsilcisi olan imamın talimiyle öğrenilebilir. Sadakat ve itaati esas alan bu öğreti Hasan Sabbah’ın elinde güçlü bir silaha dönüştü ve mevcut düzen için siyasi, içtimai ve dini bakımdan büyük tehlike haline geldi. Onun çağdaşı Gazali, Batınıliğin bu görüşlerini reddetmek amacıyla ‘Feda’ihu’l –Batıniyye’ adlı bir eser yazmıştır.” (DİA,349)
Batınilikteki masum ve yanılmaz imam anlayışı zamanla yanılmaz cemaat ve örgüt liderine dönüşmektedir. Bu durum açık toplum ve demokrasinin en büyük düşmanlarından biridir. Her şeyi bilen bir liderin olduğu yerde yapılacak olan onun söylediklerini tartışmak değil, söylediklerini yerine getirmektir. Faşizm, Nazizm ve komünizm gibi otoriter yönetim biçimleri ile terör örgütleri temelde yanılmaz lider kültü etrafında örgütlenirler.
Gizlilik, suikast ve lidere kayıtsız şartsız ölümüne bağlılık, verilen emirleri sorgulamadan hayatı pahasına yerine getirme Haşhaşiler’in temel özellikleridir. Öyle görülüyor ki, tek başına devlet otoritesine isyan etmek, insanların doğru yerde bulunduğunu göstermez. Haşhaşiler Selçuklu devletini ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı ama kendileri çok daha otoriter ve baskıcı bir yönetim öneriyorlardı. Çağımızdaki Alamut ve Hasan Sabbah ilgisi, kendisine ölümüne bağlı bir cemaat ya da örgüt oluşturmayı amaçlayan kişilerin ilgisini çekmektedir. Yoksa ne ideolojisi ne izlediği yöntem, demokratik değerlere bağlı özgür bir toplum oluşturmayı amaçlayan mücadeleler için asla referans olamaz.
Sosyolojik anlamda Hasan Sabbah hareketi;Batıni bir ideolojiye ve lidere sarsılmaz bir sadakate yaslanan, düşmanın içine fedai yerleştirmeyi amaçlayan, zamanı geldiğinde fedailerin verilen emirleri yerine getirdiği bir gizli teşkilatlanmaya işaret etmektedir. Fedailer yakalanma riski olduğunda kendilerini öldürmekten çekinmezler. Bundan dolayı amaçlarına ulaşmak için kendilerini gizleyen, bu amaçla teşkilatlar oluşturan, zamanı geldiğinde harekete geçen, liderlerine insanüstü bir konum oluşturan ve ona sıkıca bağlı olan,dini-mistik hareketlerin tümü Haşhaşilerle bağlantılı olarak anılmıştır.
Gülen Cemaatinin Haşhaliler’le bağlantılı olarak anılması ele geçirmek istedikleri amaç doğrultusunda, kendilerini gizleme temelindeki örgütlenme biçimleriyle ilgilidir. Hangi görevlerde bulunurlarsa bulunsunlar asıl amaç cemaatin çıkarlarına hizmet etmektir. Cemaate bağlı kişiler bu yolla üstün bir dini konum kazanacakları konusunda motive edilmektedirler. Bu yolda karşılaştıkları zorluklar ve çektikleri sıkıntılar, İslam’ın ilk dönemindeki sahabelerin çektikleri sıkıntılar ile karşılaştırılarak moral motivasyonları üst düzeye çıkarılmaktadır.