Eleştiri, hiç kuşkusuz özgürlüğün ve özgür düşünmenin en önemli temellerinden biridir. Eleştiri yaparken dayanılan bilginin doğruluğu, eleştiri yapan kişinin özellikleri ile eylem ve söylemleri arasındaki tutarsızlık eleştirinin gücünü etkilemektedir.
Eleştiri konusunda ilk göz önüne alınması gereken ve hiç ihmal edilmemesi gereken faktör insanın ontolojik yapısıdır. İnsan yapısı gereği geçmişin bilgisine tam sahip değildir. Geleceğin bilgisine sahip olmak konusunda ise tahminin dışında hiçbir zorunlu olarak doğru bilgisi yoktur. Ayrıca insan tarihseldir, belli bir dönemin ürünüdür, yanılgıya açıktır, unutkandır. Buna rağmen keskin cümleler kurmak, sadece kendi görüşünün doğru olduğunu savunmak ve yanılgıdan uzak olduğunu düşünmek ne büyük gururdur.
Eleştirinin doğruluğunu etkileyen ölçütlerden biri de eleştiri konusundaki iç tutarlılıktır. Dağlıca saldırısından sonra yapılan bir ankette insanlar askeri operasyonlar devam etmelidir diyenler % 70, çözüm sürecine dönülmelidir diyenlerin oranı ise % 30 olarak belirlenmiş.
Bugünkü şartlarda çocuğunuzu askere gönderir misiniz sorusuna ise katılanların % 80'ni hayır,% 20Si ise evet diyor.
Anketteki çelişki hemen gözüküyor, çocuğunu askere göndermek istemeyenler operasyonların sürmesini değil, çözüm sürecini desteklemeleri beklenir. Ama böyle değil. Şunu istiyorlar sanırım askeri operasyonlar sürsün ama bunu başka ailelerin çocukları yapsın. Buradaki iki yüzlülük ve kafa karışıklığı fark edilmeyecek gibi değil.
Erdoğan'a yönelik eleştirilerin önemli bir bölümünü tutarlı ve doğru bulmuyorum. Bir liderin İsrail,Amerika'daki Neo -conlar, Darbeci Mısır yönetimi, İran, PKK-HDP, Cemaat, CHP ve MHP tarafından benzer gerekçelerle eleştiriliyor olması neye işaret ediyor olabilir? Bu birbirine benzemez yapıları hangi gerekçeler bir araya getirmiş olabilir? Kuşkusuz hiçbir insan ve hiçbir siyasal lider eleştiriden azade değildir. Eleştiri yapılmalıdır. Ancak eleştirilerin arkasında hangi amaçların bulunduğu endişesini de insanlar dile getirebilir. Ben eleştirilerin bir bölümünü samimi buluyorum. Çoğu eleştiriyi ise siyasal çıkarlara bağlı olarak samimi bulmuyorum.
Fanatizm,tahammülsüzlük eleştirinin önündeki en büyük engeldir.Fanatizm genellikle bir parti,cemaat ya da örgüte itiraz etmeksizin her koşulda bağlılıktır. Fanatik kendisini bağlı bulunduğu grubu her koşulda savunmak zorunda hisseder. Fanatik için doğruluğun ölçütü, konunun bağlı bulunduğu grup tarafından savunulup savunulmamasıdır.
Tarikat ve Cemaatler niçin özgürlükçü rasyonel bir teoloji kuramazlar? sorusu anlamlıdır. Bana göre tarikat ve cemaatlerin epistemolojik zemini özgürlükçü rasyonel bilgi üretimine elverişli değildir. Bilgi rüya, ilham ve sezgi gibi bireysel yönü ağır basan ölçütlere dayandığı için özgürlüğe değil, itaate ilişkin bilgi üretirler. Bunu Cemaat mensuplarından herhangi birisiyle on dakikada test edebilirsiniz. İşin daha da vahim yönü ,doğası gereği maslahata dayanması gereken sosyal ve siyasal sorunlar da bu özgürlük ve rasyonalite karşıtı zemini yeniden üretirler. Örneğin Atatürk'ün kişiliği ve ona yüklenen anlamla bir tasavvuf şeyhine yüklenen anlam çok farklı değildir. Tasavvuf ve cemaat kültürünün yarattığı şeyh imgesi, rasyonelleşerek ölümsüz lider,ebedi şef gibi imgelere dönüşür. Bir tasavvuf şeyhinin kabrini ziyaret ,Anıtkabir'i ziyarete dönüşür. Oysa zihniyet bakımından arada hiçbir fark yoktur
Aklın vicdanın ahlakin kabul etmediği bir yöntemle vicdanın kabul edeceği bir sonuç almak mümkün mü?Kuşkusuz hayır. O halde eleştiri ahlak ve vicdanın kabul etmeyeceği bir konumda olmamalıdır.
Eleştiri yapanları Sözleri ve eylemleri arasındaki tutarlılık eleştirinin etkisini büyük ölçüde belirlemektedir.
Eleştiri yapanları birkaç bölüme ayırarak analiz etmek mümkündür.
1-Gerçekten bir şey öğrenmek ve katkı yapmak isteyenler.
2-Eleştiri adı altında muhatapları ile dalga geçenler.
3-Birikimlerini ispatlamaya çalışanlar.
4-Profesyonel yorumcular. Bunlar için metnin ne yazdığı önemli değil. Ya Cemaat,ya PKK,ya MHP,ya Kemalizm ya da Ak parti sempatizanıdır. Bunlar için metnin ne yazdığının önemi yok. Eleştiri yapmaktan çok kendi propagandalarını yaparlar.
5- Özellikle Cemaat sempatizanlarının görülen bir tutum da şu: Objektiflik kılıfı altına sığınarak Cemaat savunuculuğu yapmak. Cemaat mensubu olduğunu söyleyemeyecek kadar sorunlu bir kişilik yapıları vardır.
Eleştiri yaparken iç faktörlerin ihmal edilmesi de eleştirinin etkisini azaltmaktadır. İslam dünyasını çatışmanın içine sürükleyen faktörlerden belirleyici olan iç nedenledir. Bu nedenlerle yüzleşmek gerekir. Mısır,Suriye,Suudi Arabistan ve Irak’taki insan hakları ihlalleri Amerika dan daha az mi? O Zaman Neden Kahrolsun Amerika da,kahrolsun Mısır ve Suudi Arabistan değil?
Eleştiri yapanların ekonomik alandaki ikiyüzlülüğü görülmeyecek gibi değil. AVM’ lerde alış veriş yaparken ya da eğlenirken fotoğraflarını paylaşanlar, daha sonra AVM karşıtlığı yapıyor. Cebinde en az üç dört kredi kartı bulunan kapitalizm karşıtı başladılar yapıyor. Oysa Aziz Kur'an eleştiri yapanları uyarıyor :Yapmadığınızı niçin söylersiniz?
Eleştirilerin etkisini azaltan faktörlerden biri de eleştirinin tek yönlü olmasıdır. Bazı sivil toplum örgütleri ve onların sözcülerinin eleştirileri genellikle tek yönlüdür. Aslında şiddete karşıyız gibi genel bir sözün altında iktidar karşıtlığını doyuruyorlar, iktidarı eleştirirken karşı tarafa ilişkin tek bir eleştiri yapmıyorlar. Galiba PKK'yı bir sivil toplum örgütü olarak görüyorlar. Eleştirilerin tek taraflı ve çoğunlukla manipülatif olması eleştirini etkisini ve güvenirliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu da insanların sivil toplum örgütlerine güvenlerini sarsmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin önemli bir bölümü, belirli bir siyasal anlayışın savunucusu olmuş, hakikatin değil, bağlı bulunduğu siyasal kampın o kadar esiri olmuştur ki, olayları çok boyutlu olarak görmekten uzaklaşmıştır.
Kendi grubuna aşırı sevgiyle bağlı kör fanatik sadece karşıyı eleştirir,bununla kendini temize çıkardığını zanneder .Bu yüzden sadece iktidarı eleştiren ama PKK'ya tek bir eleştiri getirmeyen insan bilmeli ki,karşıdaki de tersinden aynı şeyi yapıyor. Türklerden iktidarı eleştirmesini bekleyen siyasal akıl PKK'yı özgürce eleştirebilmelidir. Sivil davranmak adına sadece devlet politikalarını eleştirip PKK hakkında tek bir eleştiri cümlesi yazmayanla, sadece PKK'yı eleştirip siyasal iktidarı eleştiri dışı tutanlar aynı yolun yolcusudur.
Yaşanan hiçbir siyasal veya sosyal olay tek sebepli değildir. İdeolojik zihin olayı tek bir nedene bağlar ve oradan devam eder. Milliyetçi, Kemalist, sosyalist İslamcı akımlar tek yönlü ideolojik değerlendirmeye eğilimlidirler. Özellikle milliyetçi siyasal akıl duygusaldır,tepkicidir;olayların nedenlerine anlamlandıracak geniş donanımdan yoksundur. Bu yüzden aynı ideolojik ezberi tekrarlar durur. Okumaz,anlamaya çalışmaz,farklı bir açıdan bakmayı denemez. Aynı ideolojik ezberin etrafında döner durur. Kendisinden başka herkesin hata yaptığına emindir. Kendisi dışındaki herkes vatan hainidir.
Onun siyasal dili sadece sakil değil, aynı zamanda ahlaki değerlerden de yoksundur. Küfreder,hakaret eder,aşağılar. Böylece kendisine haklı bir zemin bulduğuna inanır.
Bir düşünceyi ifade ederken, küfre başvurmak sadece entelektüel yüzeysizliği göstermiyor,aynı zamanda derin bir ahlak krizine işaret ediyor
Ben eleştiri kültürünün olmadığı milliyetçi partilere ve Cemaat yapılanmalarına hiç yakinlik duymadım.
Sevmediğimiz ,tasvip etmediğimiz,hatta karşıtımız olan kişiler ,kurumlar,gruplar hakkında eleştirmek için kullandığımız bilgiler doğru olmalı. Doğruluğu test edilmemiş bilgileri üstelik çarpıtarak kullanmak ,kullananın saygınlığına da büyük darbe vurur
Aslında doğru dediğimiz şey nedir? Doğruyu kendi düşüncemize,yaşam tarzımıza ,paradigmamıza uygun gelen şey olarak tanımlıyoruz. Peki ya paradigmamız yanlışsa. Bir anlamda insanın ürettiği bütün ideolojik paradigmalar yanılgıya açıktır. Yanılgıya açık olmayan yanılmaz bir kaynaktan gelen vahiy bilgisidir. Vahiy kendi dışında bir anlayış kabul edenleri yanılmışlar olarak kabul ediyor,vahyi bir bilgi kaynağı olarak kabul etmeyenleri kınıyor. Bu anlamda sahip olduğunuz paradigma Kur'an'ın değerleriyle ne kadar uyumluysa o kadar değerlidir. Yalnız burada unutmamamız gereken vahyin kendisinin yanılmaz olduğudur; vahyin yorumuna gelince, yoruma insani bir çaba karıştığı için yanılgıya açıktır.
İktidarı veya bir partiyi çeşitli tutumlarından ötürü eleştiriyoruz. Bu eleştirilerin bir bölümü de haklı kuşkusuz. Peki neden bu eleştiriler köklü değişimlere yol açmıyor? Bunun en önemli nedeni, eleştirinin sonucunda alternatif bir çözüm yolunun üretilememesidir.
Çocukluğumda sol akımlar emperyalizm karşıtı sloganlar atar sol yumrukları boşluğa öfkeyle sallar, ama dini değerleri aşağılayarak halkla sağlıklı bağlantı oluşturacak dili kuramazdı. Aynı durum İslamcılar için de geçerli. Halktan kopuk kendi dünyalarında yaşayan ve bununla tatmin olan bir psikolojiye sahipler.Sadece kendi İslami yorumunu veya anlayışını tek geçerli yol olarak kabul eden düşüncelerde Harici bir yön mutlaka vardır.Farklı düşüncelere saygı göstermek gerektiğini savunurken, İslam düşüncesini tekilleştirmeye çalışıyoruz.
İslam'ın temel değerlerini ölçüt alıyorsak öncelikle mücadele etmemiz gereken kendi dışımızda kalanlar değil,kendi zaaflarımızdır. Kendisi zaaflarından arınamamış kişlerin İslam adına cıhat etmeleri ancak terörle sonuçlanır ki, İŞİD bunun en bariz örneğidir. Eleştiri içeriden dışarıya doğru yapılırsa sonuç üreten bir anlam taşır.
Müslümanların kendi dışında kalan Müslümanlara karşı mücadele ettiği, İslam ülkelerinin birbirleriyle didiştiği, hak ihlallerinin ayyuka çıktığı bir coğrafyayı, eleştirinin çatışmak ve ayrışmak olarak algılandığı hangi değerleri temel alarak yüceltiyoruz
Eleştirinin en büyük düşmanlarından biri de ideolojik ezberlerdir.İdeolojik ezber sonucunda slogan üremesi kaçınılmazdır. Sloganla felsefe yapılamaz,bir medeniyet dili kurulamaz."
Özünde ahlak ve doğru bilgi barındırmayan bir eleştirinin başkalarını etkilemesi mümkün değildir.