2019’da yapılması gereken seçim, önce Devlet Bahçeli’nin 2018’in Ağustos, ardından Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasında yapılan görüşmeden sonra, Erdoğan tarafından 24 Haziran tarihi belirlendi.
Kuşkusuz her parti kendisinin en avantajlı olduğu zaman seçime gitmek ister. Kuşkusuz iç ve dış koşullar erken bir seçimi zorunlu hale getirdi. İç koşulların en önemlisi sistem değişikliği olmasına karşın eski sistemle devam etmek gibi bir çelişki olmasıdır. Kuşkusuz başka ekonomik, siyasal ve sosyal nedenler de var.
Erdoğan bu çıkışıyla muhalefeti hazırlıksız yakaladığına kuşku yok. Yapılan kamuoyu yoklamaları da onu önde gösteriyor. Yapılacak seçim Türkiye’yi rahatlatacaktır.
Seçimde en çok tartışma konusu olan Kürt seçmenin nasıl davranacağı sorunudur. Seçim sathına girildiği şu günlerde, partilerin Kürt seçmene dönük herhangi bir vaadi yok. Kuşkusuz Kürt oyları hiçbir partinin tekelinde değildir. HDP’de Hendek olayından beri, seçmende derin bir güvensizlik ve kuşku yarattı. İktidarın izlediği politika ile Kürt seçmende nasıl bir karşılık göreceği de merak konusu.
Öyle görülüyor ki, HDP’li Belediyeler yerine atanan kayyumlar belli bir sempati sağlamış durumda. Ancak yinede yılların biriktirdiği yapısal sorunlara kalıcı çözümler getirmek gerekir. Kürt seçmeni kuşkusuz kimsenin arka bahçesi değil. Şimdilik asıl soru Kürt seçmenin iktidara ne kadar kredi vereceği sorusudur.
Kendinden olmayanı kendinden ayıran bir milliyetçi Kürt siyasetinin toplumun ortak beklentilerine cevap vermesi zor görülüyor. İzlediğim kadarıyla HDP ideolojik olarak sol milliyetçi görüntüsüyle sadece bir Kürt partisi olmaya endeksli. Zihinsel olarak Türkiye'den kopmuş Kürt milliyetçileri de bu durumu idealleştiriyor. Kürtleri ne kadar ayrılabilirlerse o kadar başarılı olacaklarına inanıyorlar. Kendini Türkiye partisi olarak tanımlara da HDP'nin Kürtlerin bağımsızlığına dönük bir Kürt milliyetçisi olduğuna inanıyorlar. Bu HDP'nin bir resmi dili bir de bölge de kullandığı dilin farklılığına da işaret olabilir. Kürt milliyetçilerinin en önemli sorunu sosyolojik entegrasyonu tamamlamış, ekonomik olarak Batı'da yer tutmuş Kürt seçmeni ikna edemeyişleri. Bu seçim onlar içinde bir test olacak.
Diğer açıdan “Kürt seçmen ne yapacak?” sorusu anlamlı bir soru değildir. Çünkü Kürt seçmen diye birlikte hareket eden bir kitle yoktur. Anlamlı sorular Kürt dindarlar, Kürt milliyetçiler, Kürt muhafazakarlar, Kürt solcular, Kürt liberaller, Kürt ulusalcılar ve toplumsal etkileri en az olan Kürt İslamcılar ( Azadi özelinde son tahlilde HDP politikalarına yaslanan tavrıyla sahici bir alternatif olamayacaklarını gösterdiler)ne yapacak sorularıdır. Bir etnik grubun birlikte hareket ettiğini düşünerek yapılan yorumlar gerçeklikle değil, ideolojik beklentilerle ilgilidir.
Kuşkusuz Kürtler bu ülkenin hatırı sayılır bir seçmen kitlesidir. Seçim sonuçları özellikle Ak Parti ve HDP için öğretici olacak. Diğer partilerin Kürtler arasında esamesinin olunmaması da ilginç bir veri.
Seçim sürecine girilirken ana muhalefet partisi CHP, ilginç bir siyaset izliyor. Öyle görülüyor ki, CHP, bütün yatırımını, anayasa oylamasındaki veriye dayandırıyor. Diğer açıdan kendi düşüncelerini dillendiren bir adayla kazanma imkanının olmadığını da ifade ediyor. CHP, bir anlamda şunu söylüyor: Türkiye'yi yönetecek yetenekte ve halkın değerlerini kucaklayacak bir sosyal demokrat siyasetçi yok. Kuşkusuz bir siyasal hareket için son derece olumsuz bir durum bu. Bu durum Kemal Kılıçdaroğlu’nun lider olma potansiyelini de tartışmaya açıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, aday olmazsa şu anlama gelir: CHP'in lideri yok, yöneticisi var. Çünkü lider kendini toplumu yönetmeye aday olarak görür.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan'ı FETO işbirlikçisi olarak göstermeye çalışmasının politik getirisi yok gibidir. Unutmayalım darbe ona karşı yapıldı, ona suikast düzenlendi, onun kaldığı otel basıldı, Gülen ona beddua etti. Muhalefet partilerinin kaldıkları yerlere hiçbir baskın yapılmaması da bu siyasal söylemin muhalefet için tutarlı bir siyasal söylem olmadığını gösteriyor.
Kişisel olarak Saadet Partisinin iktidara eleştirel durmasını ve ileriye dönük bir alternatif seçenek olmasını önemsiyorum. Ama bu seçimde IYI Parti veya CHP - HDP bloğunda katılır veya destek verirse, en büyük siyasal intiharı gerçekleştirir. Sadece bugününü değil gerçeğini de kaybeder. Karamollaoğlu'nun konuşmaları Türkiye gerçeğini yeterince kavrayamadığını gösteriyor. Her iki tarafa da bağımsız bir ortada durmanın dışında bir seçenek siyasal intihardır. Yine de tercih onların. Herkes geleceğini kendisi belirliyor çünkü. Halkta karşılık bulabilmek için sadece iktidar eleştirisi yetmiyor çünkü. İnsanların size de güvenmesi gerek. Ak partiye oy verenlere karşı kullanılan dışlayıcı dil Saadet Partisine ne kazandıracak iyi düşünmediler. Bu dili Rahmetli Erbakan'da kullanmış ve bütün karizma ve saygınlığına karşı hiçbir pozitif sonuç elde edememişti.
Saadet Partisine CHP ve Ulusalcı /Kemalistler tarafından duyulan ilgi , bu partinin Erdoğan’ı zayıflatma potansiyeli ile ilgilidir. Ulusalcı Kemalistlerin SP geleneğini sevmelerine imkan yok çünkü. Temel Karamollaoğlu da bu rolü oynamaya çalışıyor. Bu politik söylemin karşılığının ne olacağını test edeceğiz.
SP'nin önündeki mümkün seçenekler;
1-Hiçbir siyasal kampta yer almayıp, kendi başına hareket etmesi.
2- Ak- Parti- MHP ekseninde yer alması.
3- CHP-HDP ve IYI parti ekseninde yer alması.
SP'nin önündeki en büyük sorun, desteğini kaybettiği muhafazakar-dindar seçmenin desteğini kazanıp kazanamayacağıdır. SP'nin eleştirileri değerlidir. Ancak belirleyici olan siyasal kamplaşmaya hangi cephe de yer alacağıdır. Eğer muhafazakar- dindar seçmenin karşısındaki cephede yer alırsa, çok sorunlu bir geleceğe adım atacaktır. SP, Ak Partiye yaptığı eleştirileri diğer muhalefet partilerinde olmadığını düşünüyor ise durum daha da sorunlu olacaktır.
SP'nin duracağı en makbul yer, iktidarı ve muhalefetiyle diğer partilere mesafeli bağımsız bir duruştur. SP'lilerin şu an dile getirdikleri bütün argümanlar, CHP ve HDP ekseninde bir pozisyon almasıyla heba edilir.
IYI Partinin göstereceği performans, seçimin en çok merak edilen konularından biri. Yapılan anketlerde IYI Partinin en çok CHP’den oy alması da partinin durduğu politik yelpazeyi karmaşık hale getiriyor. Meral Akşener hakkında seçmenin ana gövdesi olan muhafazakar dindar kesimde hala derin bir güvensizlik var. Kuskusuz bunun ne ölçüde olduğunu bize secim gösterecek.
Muhalefet partilerinin kendi genel başkanlarını başkan adayı olarak göstermemeleri ilginç.(Meral Akşener hariç) Zımnen şunu söylüyorlar: Bizim başkanımız toplumda her kesimden oy alabilecek kapasite de değil.
Ya da bizim parti liderimiz Türkiye'de ortalama değerleri temsil eden birisi değil.
Ulusalcı/ Kemalist siyasallığa yatkın olan,( IYI Parti ve CHP) siyasal anlayışın iktidar olma şansının olmadığını Türkiye sosyolojisinin bilenler bilir. Bu yüzden, bu seçimde, Laiklik ve Kemalizm temalarının olabildiğince az kullanılacağını belirlemek gerekiyor. CHP veya IYI Parti, dindar -muhafazakarların oyunu almak istiyorsa onlara güven vermeliler. Mesela başörtüsü serbestisi hakkında ne düşünüyorlar. Çünkü dindarlar iktidar değiştiğinde elde ettikleri kazanımların geri alınacağından endişe ediyor.
Laikliğe ve Kemalizm’e fazlaca vurgu onlarda daha çok endişe yaratıyor.
Özellikle Tek Parti Dönemi ve 28 Şubat sürecinde, dindarlara karşı yapılan kısıtlamalar laiklik ve Kemalizm üzerinden yürüyordu. Bundan dolayı bu kesimlerde bu kavramların pozitif bir karşılığı yok.
IYI Partinin siyasal yelpazede seküler-Kemalist- milliyetçi olarak tanımlamak gerekir. Seküler -milliyetçiler: Kendilerini, milliyetçi-laik-Atatürkçü-çağdaş olarak tanımlıyorlar. Bahçeli'den ve Erdoğan'dan nefret ediyorlar. Yılmaz Özdil, Ümit Özdağ ve Turgut Özakman gibi Kemalist ulusalcıları okuyorlar. Ülkücüler gibi Osman Turan, Necip Fazıl, Erol Güngör okumuyorlar. İkinci politik tercihleri CHP olarak görülüyor. Muhafazakar-dindarlar ve ülkücü milliyetçilerden kendilerini ayırıyorlar. Politik tercihleri dillerini de sekülerleştirmiş. Selam vermek yerine "Günaydın " demeye özen gösteriyorlar. Din dilini kullanmaktan özenle kaçınıyorlar.
Türkiye özelinde iyi bir siyasal tahmin için Sünni siyasal aklın kodlarını ve davranış biçimlerini bilmek gerekir. Diğer yandan iyi bir muhalefet gerçekleşmesi için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekir.
Eleştirel düşüncenin karşılık bulması için;
1- Doğru bilgi kullanmak,
2- Güvenilir olmak,
3- Ahlaki ve dışlayıcı olmayan bir dil kullanmak
4- Gerçekçi olmak,
5- Halkın manevi değerlerine uygun bir dil kullanmak, gerekir.
Seçim sürecine girildiğinde iki tür yorum ortaya çıkıyor; İlki bir partiye olan fanatik bağlılığın ortaya çıkardığı sloganik, ideolojik, daha çok beklentilerin gerçek sanıldığı değerlendirme biçimleri. İkincisi, toplumsal kesimlerdeki sosyolojik hareketlenmeler izleyerek yapılan analizler. Birincisi duygusal, ikincisi sosyolojiktir. Hangi gruba ait olduğunuzu bundan önceki seçimlerde yaptığınız tahminler ve gerçekleşen seçim sonuçları arasındaki fark belirlemiştir.
Seçim yorumları, rasyonel ve sosyolojik okumadan çok, beklentileri yansıtmaktadır. Olması istediği şeyi olacakmış gibi savunmaktadır. Oysa cevap aranması gereken sorular şunlar: Seçmen kitlesinin ana gövdesi olan muhafazakar dindar toplum kesiminde bir Erdoğan karşıtlığı ve yeni bir arayış var mı? Muhalefette muhafazakar dindarlar için çekim merkezi var mı? Muhafazakar dindarların kazanımlarını garanti eden bir siyasal oluşum var mı?
Partiler seçmen kitlesini genişletmek istiyorsa kendilerine mesafeli bakan toplum kesimlerine güven vermelidir. Muhalefet mutlaka muhafazakar dindar kitleye güven vermeli, korkularını göstermelidir. Yoksa başarılı olmaları çok zordur. Seçmenin kendilerine gelmeleri rasyonel olarak zor, kendilerinin seçmene gitmeleri gerek.
Muhalefetin dindarların kazanımlarından geri adım atılmayacağının garantisini vermediği sürece seçim kazanması zor gözüküyor. Sadece başörtüsü kazanımının korunacağını söylemek bile yetebilir. Çünkü dindar seçmen Ak Parti giderse, başta başörtüsü olmak üzere sıkıntı çekeceğine inanıyor. Bakalım muhalefet bu basit gerçeği görebilecek basirete sahip mi?
Türkiye'de seçim kazanmak için sadece Alevilik Kürt ve Türklüğe yatırım yapmak yetmez. Asıl yatırım "Sünni siyasal akla" olmalı. Seçim sonucu buradan çıkacak. Kenarda kalan kitleleri öne çıkarırken ana kitleyi unutmamak gerekir.
Siyasal olarak iktidar değişimi şu sorunun toplum kesimlerinde yaygın bir karşılık bulmasına bağlı: “Daha iyi bir alternatif var mı?”