Bir insan kendi kişiliğiyle, anlayış ve alışkanlıklarıyla şekil alır. Hayat süreci içerisinde bazı şeylere karşı çıkar, bazı şeyleri, savunur. Asıl olan kendine ait özel bir kişiliğinin varlığıdır.
İnsan kendine ait ve farklılığını farkındalığını belirleyen kişiliğiyle bir kimlik kazanır. Tebarüz eden ve müşahhaslaşan bu kişiliğinden her değişim-dönüşümü eğer kişiliğinin tekamülüne yönelik ise bu o insanı daha bir saygın ve farklı kılar. Eğer kişilik zaafları olarak menfaatlerine yönelik olarak değişim-dönüşüm gerçekleşiyorsa o zaman kişilik aşınmasından kaybından söz etmek gerekir.
Kişi kendisi ve kişiliğiyle var olmuyor ve ayakta durmuyorsa, özendiklerine, etkilendiklerine, güçlü gördüklerine benzemeye başlar.
Kendisi olmayan başkalarını değiştiremez ve başkalarına benzemeye başlar.
Örgütler ve siyasetler de böyledir. Topluma sundukları iddia ve ideallere bağlı kaldıkça kök salar ve güç kazanırlar.
Söylemlerinde ve eylemlerinde kendisi olmayan örgüt veya siyasetler; iş tuttukları güçlülere benzemeye başlarlar.
İktidar ise en değiştirici güçtür. Her devlet iktidarının kendine ait bir paradigması, ideolojisi ve rejimi vardır. Devlet iktidarları kendilerini koruma reflekslerini; iktidara gelenleri değiştirip dönüştürmek, kendilerine benzetmekle gerçekleştirirler.
Bu itibarla iktidara talip olan siyasetler, devlet iktidarlarının yanlış buldukları, halka uzak gördükleri yanlarına muhalefet etmekten neşet ederler.
Asıl sorun muhalefet eden ve yeni tarz bir siyasetle iktidarı değiştirip dönüştürmeyi hedefleyen siyasetler iktidara geldiklerinde tanıştıkları devlet iktidarı ve bu iktidarın kendini koruma refleksleriyle karşılaştıklarında başlar.
İktidara kendi kişilik ve siyasetini yansıtamayan ve de iktidarın yapı, anlayış ve refleksini değiştiremeyen siyasetler; yavaş yavaş iktidar nimetlerini kaybetmemek adına, asıl etkili olan iktidar siyasetine-rejimine-paradigmasına benzemeye ve değişmeye başlarlar.
Bu şekilde iktidarın değiştirip dönüştürdüğü siyasetin mensupları da farkına varmadan daha önce karşı çıktıkları iktidarın bir çok özelliğini savunmaya-normal görmeye-içselleştirmeye başlarlar.
Hal böyle olunca da, iktidar kendinde var olan hatalar-yanlışlar ve hastalıklı yapısıyla yaşamaya devam eder.
İnsanların bazı şeylere ciddi zaafları vardır. Dünyevi menfaatler, hırs, büyüme, güçlü olma, çok emek sarf etmeden çok şeye sahip olma.
Siyaset bu zaafları daha etkili karşılama arenası ve aracıdır bir anlamda. İnsan zaaflarını karşılamak için oluşturulan siyasetler, devlet iktidarı ile tanıştığında karşılaştığında, bu iktidarı9n koruma refleksleri bu zaafları tatmin etme, nimetler vererek kendine benzetme şeklinde harekete geçer.
Eğer siyaset bu zaafları tatmin üzerine inşa edilmiş ise Devlet iktidarı9nın koruma refleksleri açısından iş kolaylaşmış olur.
Eğer siyaset bu zaafları da değiştirme dönüştürme, adil bir yapı oluşturma iddiasındaysa o zaman devlet iktidarı bireysel zaaflara yönelerek siyaseti kendi içinden çürüterek, değiştirip dönüştürerek kendi iktidarına hizmetkar kılma yoluna yönelir.
Bu yol devlet iktidarı için zorlu ve sürece yayılarak gerçekleştirilir bir yöntem içerir. Değiştirme-dönüştürme iddiasında olan siyasete iddialarıyla örtüşen lolipop şekerleri vermeyi de ihmal etmez. Değiştirme iddiasında olan siyaseti; etle kanla tanıştırır ve bireysel zaaflardan yola çıkarak siyaseti kendine benzetmeyi ve değiştirmeyi başarır.
Burada asıl olan insan tekinin mazbut bir kişiliğinin oluşup oluşmadığıdır elbette. Eğer oluşmamışsa, yalpalamaya benzemeye müsait ise işte o zaman mensubu olduğu siyasetin devlet iktidarı tarafından dönüştürülmesine çanak tutmuş olur.
İşin kilit noktasını insan tekinin kişiliği oluşturmaktadır.
Siyaset; iktidarın nimetleri ve değiştirici benzeştirici gücüyle tanıştıkça, nimetlere sahip oldukça, bu siyasetin asıl iddialarına sahip çıkmayı sürdüren mensuplarını ya kendisi dönüştürür veya dışlar. Çünkü, değişmeyenler birer engel olarak mütalaa edilmiş olur.
Günümüz siyaset ve insan duruş ve gidişatlarını bir de bu perspektiften okumaya çalışmak, belki öncelikle insan tekinin kendisini sorgulamasına, kendisiyle yüzleşmesine, kendisinin daha doğru-emin-adil-dürüst bir kişilik olarak değişmesine başlangıç olur. İnsan bu şekilde değişirse, önce siyaseti sonra da yanlış-hatalı olan devlet iktidarının anlayış ve paradigmasını değiştirip dönüştürebilir.
Wesselam.