Son salgın şunu gösteriyor; Ölüm korkusu ile insanları dayatılan her şeye boyun eğdirmek ve yeni tarz bir kölelik.
Ülkemizde "Bilim adamı" olanlar (istisnaları hariç) havanda su dövmenin ötesinde değiller.
Örneğin Covit salgını sürecinde aşı veya ilaç geliştirme noktasında hala epeyce gerilerden geliyorlar.
Ancak yasaklar, kısıtlamalar v.s. söz konusu olduğunda DSÖ'den daha ileri düzeyde yasakçı ve kısıtçı bir kimlikle arz-ı endam ediyorlar.
Oysa asıl görevleri sorunlara çözümler araştırmak ve bulmak olmalı.
Ekonomist, hukukçu, siyaset bilimci, uluslar arası ilişkiler alanında yer alanlar, mühendislik, eczacılık v.s. alanlarında "bilim adamı" olanların büyük çoğunluğu benzer bir durumdadırlar.
Kendi alanlarında çığır açacak buluşlara yeniliklere, Ülkenin ekonomik gelişmesine katkıda bulunmak yerine iki tarzda hareket ettiklerini gözlemlemek epeyce üzücüdür;
Birincisi, Batı dünyasının bilgi ve yeniliklerinin ezberleyicisi ve tekrarlayıcısı,
İkincisi; Siyasal muhaliflik veya yandaşlık.
Her iki hal de bu topluma ve Ülkenin insanlarına hayır getirmiyor maalesef.
Bilim adamı olanların kendi alanlarına yoğunlaşmaları ve alanlarında insanımızın ihtiyaçlarını, beklentilerini karşılayacak çalışmalar yapmaları çok elzem bir hal almıştır.
Laf üretmeyi terk etmeleri ve ilmin gereklerine göre çalışmaları ve hareket etmeleri geciktirilmez bir hal almıştır.
Bu salgın süreci sonrasında görünen o ki; küresel sermaye baronları ŞİRKETOKRASİ diye tarif edilebilecek bir yeni kölelik düzeni oluşturma derdindedirler.
Bilim adamlarının görevi bu yeni köleliğe katkı sunmayı bırakıp İNSANCA, İnsanlık için gerekli olan alanlarla uğraşmaları ve küresel baronların para tuzaklarını, maddi ulufe dağıtarak kendilerini farkında olmasalar da köleleştirmelerine ve oluşturmak istedikleri "kölelik düzenine" karşı çıkmaları bir namus borcudur.
İlim adamı, hikmet ve irfanı arar ve ıskalamaz, ilmi çalışmalarını hikmet ve irfan ile mücehhez kılar.
Hikmet ve irfandan yoksun olan ilim; kişiyi ben merkezci bir hale savurur ki bu hal, ilimden murad edilen müspet sonucun oluşmasına engel olur.
Çağdaş ve aklı merkeze alan ben merkezci bilim, insanlığa fayda kadar zarar da vermektedir.
İnsan tekinin savrulma, çözülme nedenlerinin başında bu ben merkezci anlayış gelmektedir.
İlim adamı, günlük cedelleşmelerin, gündemlerin peşinde ve içinde savrulmaz.
O insanlık için geniş bir ufuk, insan-hayat-kainat açısından faydalı bir tasavvur inşa etme ameliyle uğraşır.
İlim adamı, güçlerin, çıkarların bağlısı, kulu olmaz, Allah'a kul olmanın özgürlüğüyle hareket eder.
Kapitalizmin aşırı tüketimi kamçılayan, salt kazancı merkeze alan, insan tekinin kişilik ve onurunu hiçe sayan, haz ve hızı etkin propaganda gücüyle yaygınlaştıran sisteminin ulufelerine ilim adamı kanmaz ve kanmamalıdır da.
Eğer ilim adamları kişilikli bir duruş sergileyebilirler ise; küresel sermaye baronlarının bu kadar pervasız davranmalarının, insanı haz, hız ve tüketim kölesi yapmalarının çok mümkün olmayacağını da bilmek gerekir.
Çünkü, küresel sistem baronlarının her türlü üretimlerinin, propaganda güçlerinin, reklam alanlarının oluşturucu aklı ilim adamlarıdır.
Bu itibarla;
Aziz İslam ilim ehlinden; kişilik, doğruluk, faydalı ve hayırlı olan ile uğraşmasını ister.
Her dönemde var olan Karun, Firavun ve Haman’ın bendesi olmamasını, bunların çıkarlarına, güç ve kazançlarına hizmet etmemesini de ister.
İlim ehli bu hal üzere olursa; son salgın döneminde salgın üzerinden insanlık aleyhine kurulan tuzakları, oynanan oyunları sonuçsuz kılacak basiret ve ferasetin de öncülüğünü yapmış olur.
Bugün her zamankinden çok daha fazla böyle ilim ehline insanlık muhtaçtır.
Wesselam.