Coğrafyamız kan deryası ve Kafirlerle zalimlerin yağma sofrası olmuş durumdadır.
Suriye ve Irak meseleleri ile mezhep veya kavim/ulus eksenli örgütlenmeler veya Ulus devletlerin sözde çıkar adına bu tarz yaklaşımları da kafirlerin yağma sofrasını lokma lokma yutmalarının araçları....
Bölgede asıl aktörlere bakın istediklerinde kan döktürüyorlar/döküyorlar, istediklerinde durduruyorlar. Amaç yağma sofrasından daha fazla lokmayı elde etmek.
Müslüman halklar ne yapıyor?
Mezhep adına düşmanlaşıyor, kan döküyor, etnik/kavmi kimliği adına düşmanlaşıyor ve kan döküyor, İdeolojik yaklaşımları adına düşmanlaşıyor ve kan döküyor.
Uzlaşmak, anlamak, anlamlandırmak, farklılıkları kabullenmek ve tarihsel bir arada yaşama anlayış ve geleneğini yaşatmak imha edilmektedir.
Yağma sofrasının başına toplanmış kafirler-zalimler ise; "benim kara gücüm, benim silahşörüm, benim stratejik müttefikim, senin bağımsızlığını-egemenliğini-gücünü dünya ölçeğinde tanıyacağım v.s." diyerek, silah vermekte, düşmanlaşmış gurupları/grupçukları daha bir düşmanlaştırmakta, birbirinin kanını dökmeleri için sahaya daha bileyerek, kendilerinde güç vehmederek sürmektedir..
Her bir grup/grupçuk sahaya kan dökmek üzere değişik gerekçelerle çıkmakta ve önüne gelen ama düşünce/inanç/mezhep/etnik kimlik itibariyle kendinden olmayana farklı olana saldırmaya, karşılıklı kan dökmeye başlamaktadır.
Kavimlerini üstün kılacakları veya çıkarlarını koruyup gerçekleştirecekleri, mezheblerinin en iyi olduğu ve egemenleşeceği güçlü olacağı fantezileriyle veya ideolojik inançlarını egemenleştirerek halklarını tahakkuk edecekleri zehabıyla savaşmaya tutuşmaktadırlar.
“Kedimiz için istediğimizi Müslüman Kardeşimiz için istemedikçe Tam İman etmiş olmayız” İslami düsturunu zihinlerimizden hayatımızdan kovduğumuzdan beri birbirimize farklılıklarımız üzerinden düşmanlaştığımızı, birbirimizin kanını fütursuzca döktüğümüzü dahi akledemez olduk.
Farklılıkları habire gündeme getiren, kalınlaştıran-derinleştiren odaklara biraz yoğunlaşılsa gerçek fark edebilecektir.
Ama nafile hiç de böyle bir amel içinde olamıyor ve farklılıkları dayatma, ayrışma ve düşmanlaşma aracı kılmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürerek bir de bal ikram ederek yağma sofrasının kolaylaştırıcı, hazırlayıcı birer unsuru olunmaktadır.
Oysa “emin olmak, dürüst olmak, adil olmak, doğru sözlü olmak, vaadinde(sözünde) durmak bir Mümin hayatının olmazsa olmazlarıdır. Çünkü, bir Müminin inandığı ve mensubu olduğu din bunu emretmektedir. Oysa Mümin olarak Hayatımıza bakalım nice oldu bu vasıfları kovmuşuz hayatımızdan görürü ve fark ederiz.
“Müslüman; Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu, kendini güvende hissettiği kişidir” prensibini hayatımızdan nice oldu kovalı.
Kürt olarak bağımsız olsak, Türk olarak Kürde bağımsızlık vermezsek, Sünni olarak Şiileri yensek baskılasak, Şii olarak Sünnileri yensek hapsetsek veya Yezid diyerek katletsek geriye darmadağın bir coğrafya, talan edilmiş topraklar ve kurduğumuz ve zalim-Kafirlerin afiyetle lokma lokma yediği bir YAĞMA SOFRASI bırakmış oluruz.
Bir yüzyıl sonra gelen nesillerimiz eğer hala Müslüman iseler (Endülüs öncesi ve sonrası İspanya, Afrika’nın 1500 lü yıllar öncesi ve sonrası buna örnektir. Hatta Latin ve Kuzey Amerika da birer örnektir.) yağma sofrasının birer unsuru olmaya kırıntılarla yaşamaya çalışacaklardır.
Hem kendimize hem gelecek nesillerimize karşı sorumluyuz. Farklılıklarımızı düşmanlık aracı kılmaktan, derinleştirici yaklaşımlardan tutumlardan, birbirimizi kabul etmeme bahane ve gerekçelerden hemen vaz geçmeli ve kurulmak istenen yağma sofrasından lokma almak isteyen kafir-zalimlerin boğazını tıkayan ve onları boğan olmaya azmetmeliyiz.
Batılı Kafir ve zalimlerin derdinin bizim özgürlüklerimiz, haklarımız, hayatımız, gücümüz falan olmadığı çıplak biçimde ortaya çıkmıştır. Amaçları yağma sofrasını yeniden kurarak sofradan daha fazla pay almaktır. Bizleri birer materyal, birer kolaylaştırıcı unsur olarak görmekte ve kullanmaktadırlar.
Dertleri asla Kürtlük, Türklük, Araplık, Şiilik Sünnilik, veya inanç biçimi değildir. Bu alanları kaşımakta gerekirse provokasyonlarla düşmanlaştırmayı arttırma gayret ve isteğindedirler.
Ey Selahaddin’in, Alpaslan’ın, Kılıçaslan’ın Yavuzun, İdris i Btilisi’nin çocukları!
Gelin oynanan oyunu, kurulmak istenen yağma sofrasını fark edelim, görelim bizlerin yağma sofrasının birer unsuru birer iştah kabartıcı malzemesi olduğumuzu anlayalım ve silkinelim.
Yarın çok geç olabilir. Farklılıklarımızı düşmanlık değil tamamlama-zenginleştirme ve güçlü olma aracı kılmak, adaletle, hakla hareket etmek zorunda olduğumuzu bilmeli ve gecikmeksizin söz ve davranışlarımızı buna uygun hale dönüştürmeliyiz.