Erken seçim kararı alınacağını ve bunun Eylül sonu gibi olacağını düşünüyordum, tarihte yanılmışım.
Erken seçim kararını iyi analiz etmek gerektir.
MHP kendine göre ve bodoslama girişmekle kendine göre mutlaka bir hesaplar yapmıştır.
Ancak AK Partinin ne tür hesaplar yaptığını okumak meçhule dair yorum yapmak gibi duruyor.
AK Parti, son dönemlerde iktidar olmakla birlikte muktedir görüntüsü veren MHP gibi bir tablo görünmektedir. Bu tablo gerçekçi olmayabilir ancak böyle bir kanaatin oluştuğunu da göz ardı etmemek gerektir.
Öncelikle AK Partinin mutlaka bu seçim önerisini kabul etmesi ve fakat tarihi çok erkene alarak sıkışık bir seçim takvimi ile seçime gidilmesi şeklinde karar almış olması, yaptığı kimi hesaplarla oluşmuş ve MHP hesaplarının bir kısmını belki de dışarıda bırakmış gibi bir izlenim veriyor.
AK Parti eğer ciddi bir temizlik yapmaz, seçmenin hislerine tercüman olacak ve yeniden "yeni bir başlangıç" olacak güveni seçmene taşıyacak listelerle seçime gitmezse; seçim sonuçlarının ciddi şekilde sürprizlere gebe olduğunu düşünmek gerekmektedir.
AK Parti listelerinin beklentileri karşılamaması, 2011 seçimlerinden başlayarak tabanla uyumlu olmayan, kibirli, menfaatperest ve sadece kendi ekseninde hareket edenleri dışarıda bırakmaz ise bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimini de olumsuz etkileyeceğini düşünmek gerekir.
Milletvekili listeleri Cumhurbaşkanı'nın nasıl bir yol izleyeceğinin, yarına dair ne kadar güven verebileceğinin bir kıstasını oluşturacak ve seçmen davranışlarını da bu husus ciddi biçimde etkileyecektir.
Şüphesiz bu kadar kısa bir zaman diliminde de bunu gerçekleştirmek mümkün müdür? Diye düşünülmesi makuldür. Ancak istenilse yapılabilineceğini de göz ardı etmemek gerekir. Yani AK Parti bunu mazeret olarak göstermeye yeltenmemelidir.
Doğru bulduğum bir husus da Cumhurbaşkanı adayı olacak şahısların, birlikte çalışacakları bakanlarını da açıklayarak seçmene sunmalarıdır. Seçmenin tercihini ciddi anlamda etkileyecek bu hususu dikkate kim alacak göreceğiz elbette.
AK Parti Dindar-muhafazakarAnadolu ortalama sosyolojisinin taleplerinin, beklentilerinin, uğradığı mağduriyetleri giderme isteklerinin ortaklaştığı bir siyaset bileşkesi olarak doğdu. Bu, AK Partinin kodlarını oluşturmaktadır. Ancak son dönemlerde bu kodlardan uzaklaşıldığı, bu kod mensuplarının dışlandığı bir sürece girmiş bulunmaktadır.
AK Parti geçmişten tevarüs ettiği kodlarını -ki bu kodlar halkın duygu ve eğilimleriyle örtüşen kodlardır.- ne kadar etkin hale dönüştürecek bekleyip görmek gerekir. Ancak artık sadece söylemde kalan ve uygulama yansımaları bu kodları adeta silip ortadan kaldıran bir yaklaşımın kendi içerisinde ciddi bir handikap oluşturacağını da görmek gerekir.
AK Parti'nin tevarüs ettiği kodlarda keskin, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı bir dil ve tavır yer almaz. AK Parti bu seçimde yeniden halkı kucaklayan, ötekileştirmeyen, ruh ve kalbe temas eden asli tavrına dönebilecek midir? Kürtlerle yeni bir münasebet ve güven dili tesis edebilecek midir?
Bir tespit daha ilave etmek gerekirse; AK Parti MHP tarzı söylemlerle kendi sosyolojisini bloke ettirmekte, sosyolojisini başkasının değirmenine su taşıyan hale dönüştürmekte olduğunu fark edecek midir?
Muhalefete gelince, sağlıklı bir duruşu, halkın beklentilerini karşılayacak bir programdan uzak oluşları, sadece Erdoğan nefreti-karşıtlığı üzerinden yürümeleri ciddi bir handikaptır ve halk nezdinde bu siyaset tarzı prim yapmamaktadır.
Belki bu siyaset tarzı sadece tabanlarını sabit kılmaya yaramaktadır.
Oysa muhalefetten beklenen topluma ciddi ve uygulanabilir bir ümidi ve güveni taşımasıdır.
Muhalefetin CHP kanadı arkaik bir duruş sergilemekte, dini guruplara asla güven vermemektedir. Bu duruşu da kendi seçmen tabanının dışına yönelebilmesi imkanını ortadan kaldırmaktadır. CHP'nin bu siyaset tarzı Türkiye sosyolojisi ile örtüşmemekte ve bu nedenle de başarıya ulaşması mümkün görünmemektedir.
Bu seçim aynı zamanda Ülkenin geçirdiği badirelerin çözümüne dair ortaya konulacak hususların da oylanacak bir seçim olacak gibi duruyor.
Din-laiklik, Kürt hakları meselesi, Alevilik meselesi ve bu üç meselenin gerilimlerinden beslenen ekonomik sorunlar.
Ülkenin çözüm bekleyen sorunları Cumhuriyet ile yaşıt. Bazen çözüleceklerine dair ümitler yeşeriyor fakat her nedense bir türlü saf dışı bırakılamayan meşum eller ve siyasetin beceriksizlikleri elele vererek çözümü kadük bırakıveriyor.
Bu seçim bu sorunların gerçekçi, ayakları yere basan, makul ve toplumu kuşatabilecek ve toplumun sindirebileceği çözümleri; siyaset tarafından üretilecek ve halka sunulabilecek midir? Yoksa bu gerilim alanları her seçim döneminde olduğu gibi siyaseten beslenilen, kullanılan ve hamasi laflara kurban edilen alanlar mı olacaktır?
Üretime dayalı, istikrarı üretim ile sağlayacak ayakları yere basan, gelir dağılımında adaleti esas alan yeni bir ekonomik model sunulabilecek mi?
Erteleme, sorunları halı altına süpürme tutumlarının sorunları derinleştirdiğini kangrenleştirdiğini görmek istemeyen ve sorunlardan nemalanan siyaset tarzı bakalım daha ne kadar sürdürülebilecek?
Elbette yazılacak, söylenecek çok şey vardır. Ancak şimdilik bu kadar ile iktifa edelim.
Wesselam.