Allah, tam on beş yüz yıl önce, "...dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması O'nun ayetlerindendir.." (ve başka hiçbir şey için değil) sadece "birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.." diye seslenmişti. Ama insan zalim ve cahildi. En sık işlediği günahlar ise fıtratı bozmak, Allah'ın işaret ettiği kovulmuş ve kınanmış Şeytan ile yetinmeyerek ve çoğu zaman mazlum "ötekilerden" sahte şeytanlar üretmek ve mütemadiyen putlar icat etmekti.
Allah'ın Elçilerini ve hatta Allah'ın bizzat kendisini bile putlaştıracak kadar haddini aşan insanın O'nun ayetleri olan renkleri ve dilleri putlaştırması ise insanlığın en eski günahlarından biridir. Ancak bu günah tarihin hiç bir döneminde, modern zamanlarda olduğu kadar sofistike ve bir o kadar da zalimane işlenmemişti.
Bir rengin, bir dilin, bir coğrafyanın ve hatta bir dinin putlaştırılması, kaçınılmaz olarak diğer bütün renklerin, dillerin, coğrafyaların ve dinlerin şeytanlaştırılmasını gerektiriyordu. Ve artık şeytanın varlığına ve bir mefhum olarak şeytanlık kavramına da inanmayan modern putperest, şeytanlaştırdıklarına, şeytan dememek için, "öteki" demeyi tercih ediyordu. En çabuk şeytanlaştırılan/ötekileştirilen ve yasaklananlar ise yakında olanlardı. Çünkü en yakındakiler en tehlikeli olanlardır. Allah "uyarmaya yani diriltmeye en yakındakilerden başla" diye seslenmişti ya, her şeyi tersyüz eden insan da yok etmeye en yakınındakilerden başlayacaktı.
Birinin şeytanlaştırdığı "öteki" dil, renk, coğrafya veya din, kısa bir süre sonra, kimliğini bu dil, renk, coğrafya veya din üzerinden üretenlerin/üretmeye mahkum edilenlerin "put"u oluyordu. Çünkü değişmez bir insanlık yasasıydı; "iktidar bizi neremizden yaralarsa, orası bizim kimliğimizdir." İktidarlar da sanki bunu ispatlamak ve gerçekleştirmek için sürekli aynı yere, benliğimizde açtıkları o yaraya vuruyorlardı. Onlar vurdukça yaramız kimliğimiz, bir süre sonra da putumuz oluyordu.
İşte Kürtçenin son yüz yıllık dramı, Kemalizm tarafından şeytanlaştırılan bir dilin, bir ayetin; bugün uğruna onlarca insanın öldüğü ve öldürüldüğü bir puta evirilmesinin öyküsüdür. Ve aslında, birçok yönleri ile Kürt Sorunu'nun hikayesi de Kürtçe Sorunu'nun hikayesinden başka bir şey değildir. Çünkü bu ülkenin Müslüman/Sünni çoğunluğunun bir parçası olarak, Kürtler de Kemalizm'in İslam ile olan kavgasında diğerleri kadar etkilenmişlerdi ve uzunca yıllardır, bir türlü kurtulamadığımız iki temel hastalığımız olan cehalet ve yoksulluktan onlar da, üç aşağı beş yukarı, diğerleri kadar zarar görmüşlerdi.
Ancak Kürtçe üzerindeki baskı, sefaletteki bu eşitliği anlamsızlaştırıyor, Kürtlerin aleyhine bozuyor ve dil kısa bir süre içinde Kürt kimliğinin temel belirleyicisi ve siyasal mücadelenin en önemli bahanesi oluyordu. Nitekim, Kemalizm'in ideolojik akrabası olan Siyasal Kürtçülük de Allah'ın bir ayeti olan Kürtçeyi yasaklamaya ve yok etmeye çabalayan Kemalizm'e bu ayeti putlaştırarak meydan okudu.
Kürtçenin putlaştırılması ise Kürtlere ve Kürtçeye en az Kürtçenin yasaklanması kadar zarar verdi. Çünkü her put, hakikat ile insan arasına dikilen bir engeldir. Temel işlevi insanın hakikate ulaşmasını zorlaştırmaktır. Bu yüzden sürekli kurbanla, savaşla ve yalanla tahkim edilir. Uğruna ne kadar kurban verilir ve ne kadar yalan üretilirse o kadar vazgeçilmez ve o kadar kutsal olur. Bir yandan kutsallaşırken, diğer yandan temsil ettiği değeri bozar, yozlaştırır, manipüle eder ve araçsallaştırır. Ancak putperest bunun dahi farkına varamaz. Çünkü tüm sistem onun bunların farkına varmaması üzerine kurgulanmıştır ve bu sistem, şimdilik, o kadar iyi işlemektedir ki, Kürtçenin fedaileri, kendilerini ölüme gönderen savaş baronlarının Kürtçe bilmediklerinin farkına bile varamamaktadırlar.
Her türlü putperestlik ifsat edicidir. Dilin ayetten puta dönüşümü de dili ifsat eder. Bu yüzden Kürtçülüğün Kemalizm'in Öz-Türkçeciliğine öykünerek ürettiği yeni Kürtçe, aslında Kürtçenin ifsat edilmesidir. Dilin ifsat edilmesi ise toplumsal ve ulusal ifsadın ilk adımıdır. Dilimizi bozanlar, biz farkında olmasak da, bizi dilimiz ile birlikte dinimize, tarihimize ve geleneğimize de yabancılaştırmaktadırlar. Bize yeni bir dil ile birlikte yeni bir "ben" dayatılmaktadır. Bu "ben", ne yazık ki, Kemalizm'in bize yüz yıldır dayattığı kimliğin Kürtçesidir: seküler, Batıcı, despot ve edilgen. Bu ben'in Türkçesinde olmadığı gibi, Kürtçesinde de Allah'ın adını anmak yoktur.
Putları icat edenler, o putlara en az inananlardır. Çünkü onların ne kadar zayıf ve ne kadar yapay olduklarını en iyi onlar bilirler. Put, kutsal olduğu için değil, onların düzeninin devamı için gereklidir. Her eylemlerinde, her cümlelerinde o puta atfettikleri değerleri çiğnemeleri bundandır. Öyle olmasa idi, Kürtleri, Kürtçenin hatırı için okulları boykot etmeye, evlatlarını feda etmeye ve başkalarının evlatlarını katletmeye davet edenler, en azından bu davetlerini Kürtçe yaparlardı.
Zamanında törpülenmeyen/terbiye edilmeyen her aşırılık, başka bir aşırılığı doğuruyor. Dillerin ve renklerin yeniden ve sadece Allah'ın ayetleri olarak algılanacağı bir dünya, ancak bizim yeniden Müslümanca düşünebilmemiz ile mümkün olacaktır. Bugünün dünyasında, İslam dışında bunu sağlayacak başka hiçbir paradigma mevcut değildir. Hakim paradigmalar, insanları renklerine, dillerine, coğrafyalarına ve ekonomik sınıflarına göre ayırmadan düşünebilmeye bile imkan vermemektedir. İslam ise sadece Müslüman olanların değil, insanlığın tüm renklerini ve dillerini Allah'ın ayetleri olarak yücelterek güvence altına almaktadır.