Şüphesiz 1 Kasım seçimlerinin mutlak galibi millet oldu. Milletin dışarıdaki ve içerideki hasımları partileri, STKları, medya grupları, terör örgütleri, canlı bombaları, mezhepçi ve ayrılıkçı grupları, Paralelleri, iftiraları, kumpasları ve sosyal medyaları ile milletin iradesini, evlatlarını ve geleceğini hedef aldılar.
Özellikle son birkaç yıldır giderek yoğunlaşan bu saldırılara maruz kalan milletimizin tek silahı ise oyuydu. Millet elindeki bu tek silahı irfanı, basireti, feraseti ve tarihsel tecrübesi ile takviye ederek en doğru kararı vardı ve yüzyıldır sahnelenen oyunu yine oyuyla bozdu.
Ak Parti ise, millete kendileri ile beraber yürümeyi dayatanların aksine, millet ile beraber yürüdüğü, millete tercüman olduğu, milletin yanında yer aldığı ve millet iradesinin örgütlü gücü olmayı başardığı için milletin zaferine ortak olmayı hakketti.
Ak Parti, tam on yıl boyunca milleti egemenliğin tek ve sahih kaynağının yine millet iradesi olduğuna ikna etme çalıştı ve her seçimde buna daha çok inanan ve adeta bir özgüven patlaması yaşayan milletimiz önce 7 Haziran'da ve daha sonra da 1 Kasım'da kendisine siyaset dayatanlara kimin patron olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Millet ile beraber milletin ayrılmaz parçası olan Kürtler de kazandılar 1 Kasım'da. Kürtler, kendilerini yok sayan Eski Türkiye'nin bir türlü yerli/milli olamayan ırkçılarına inat, Türkiye'yi teşkil eden toplumun hiç bir zaman görmezden gelinemeyecek bir parçası olduklarını ve bu ülkenin demokratik işleyişinin en kritik unsuru olduklarını gösterdiler.
Bunu yaparken, onları her türlü emperyalizmin, Kemalizm'in, Baasçılığın, Türk Solu'nun ve mezhepçiliğin hesapları için cepheye sürmeye çalışan Siyasal Kürtçülüğü de iyi bir ders verdiler. Onları savaş baronlarına uyruk olmakla suçlayanları tekzip edercesine, öncelliklerinin barış, huzur, kardeşlik, iyi komşuluk, ortak-yaşam ve çözüm olduğu mesajını dost/düşman herkese duyurdular.
Bu seçimin kaybedenleri ise bizi tarihi coğrafyamıza yabancılaştırarak sınırlarımıza kapanmaya zorlayan odaklar, kökü dışarıda olan medya grupları, eski Türkiye'nin son kalıntıları, İslam'ın görünürlüğünü ve küresel bir güç/iddia olma çabasını hedef alan her odakla işbirliği yapan Haşhaşiler ve binlerce yıldır bir arada yaşayan kardeşleri düşman halklara dönüştürmeye çalışan her türlü ırkçılıktır. Aleviliği, Kürtçülüğe eklemleyerek birbirlerini besleyecek fay hatları üretmeye çalışanlar da yenilmişlerdir.
En trajik yenilgiyi ise, Kamalak'ın temsil ettiği, Soğuk Savaş Dönemi'nden kalma Yeşil Kuşak İslamcılığı yaşamıştır. Milletimiz, Kamalak'a verdiği cevapla, ümmetin tarihin en acımasız taarruzlarından biri ile karşı karşıya kaldığı bir dönemde bütün siyasal stratejisini İslami/milli siyaseti bölmek üzerinden kurgulayan ve bunun için adeta kendi tarihini ve ideallerini de inkar eden oportünist ve ilkesiz dindarlığı da sandığa gömmüş oldu.
Soğuk Savaş İslamcılığı ile birlikte, milliyetçilik, muhafazakarlık ve Paralel ideoloji arasında kararsız kalan milletsiz milliyetçilik de iflas etmiştir. Bu durumu temsil eden küçük parti, ağabeyi olan büyük partiden daha ağır bir yenilgi almış ve adeta milletin gündeminden çıkmıştır. Barış ve çözüm ihtimali arttıkça ve Türkiye komşu ülkelerdeki kardeş toplumlarla eşit, adil ve kardeşçe ilişkiler geliştirmeye devam ettikçe, bu ülkenin ikliminin kavmiyetçiliğin bir daha filiz vermesine imkan tanımayacak şekilde değişeceği de bu seçimin bize verdiği en net mesajlardandır.
Milletin zaferinin hayırlı olması dileğiyle..