Kürdler yüzyıl gecikmeyle milliliğin verdiği gurur okşamasıyla tüm bölgeyi, nasılsa kaybedeceğimiz bir şeyimiz yok savıyla ateşe verebilme noktasına geldiler.
Kürd’ler adına siyaset yaptığı iddiasında olan kimi partilerin kimlerle iş tutuğunu, nasıl yanlış bir cereyan içerisinde olduğu artık siyasal Kürd taban için bir anlam ifade etmiyor. Kürd’lerin bu zaafının kimler tarafından istismar edildiğinin/edileceğinin bu saatten sonra bir önemi yok.
Küçük bir kartopu devasa bir çığ haline gelmeye başladı. Bölge ülkeleri süreci suhuletle akıllıca idare edemezlerse bölge bir ateş girdabına dönecek. Güvenlik politikaları ile bu sorunun çözülemediğini hatta ötelenme imkânının kalmadığı görülmektedir.
Şahlık Rejimi, Baas Partisi ve Kemalist rejim; soykırım dahi her türlü gayri insani, anti demokratik yönteme başvurdu. Lakin sorunun halli konusunda netice alamadılar. Başta Türkiye olmak üzere Bölge ülkelerinin üniter yapıda ısrarı bizi Irak ya da Suriye yapar. Bu günkü gücümüze ve yapımıza güvenerek sorunu öteleme anlayışından vazgeçmeliyiz. Maazallah yarın süreç kontrol edilemeyecek bir noktaya gelebilir/gelecek.
Bu süreci en iyi, yeni mantaliteye sahip Türkiye kontrol edebilir. Çünkü Kürd’lerin Şiiliği devlet felsefesi haline getiren İran’la anlaşması güç gözüküyor. Yine kurumsal Arap milliyetçiliğinden ötürü Körfez ülkeleri ile stratejik ortak olması da zor gözüküyor. Kürd’lerin elinde Anlaşabilecekleri bir tek Türkiye kalıyor.
Osmanlıyı Osmanlı yapan Yavuz Sultan Selimdir. Çünkü cedlerinin hilafına güvenliği ve bölgede kalıcı bir imparatorluk olmayı ancak Ortadoğu ve İslam coğrafyasını kontrol etmekle mümkün olabileceğini gördü. Bunun için ilk iş olarak Ortadoğu’nun giriş kapısı olan Kürdistan Beyleri ile anlaşarak bu kapıyı kontrol etti. Akabinde tüm coğrafyaya hükmetti.
Türkiye’de, hem içeride hem de sınır aşan Kürd Sorununu çözmek ve onun yakıcı ateşinden korunmak istiyorsa ve de kendisini Osmanlı hinterlandının doğal mirasçısı olarak görüyorsa bu sorunu ivedilikle çözmesi gerekir.
Ortadoğu’ya ve dolayısıyla İslam Coğrafyasına ulaşmanın yegâne yolu Kürdistan’dan geçer. Türkiye, hem içerde hem dışarıda ‘’siyasal bir Kürd/Kürdistan oluşumuna asla müsaade etmem’’ paradigmasından vazgeçmelidir. Bu hamasi söylem kendisine bir şey kazandırmadığı gibi hep kaybettirdi. Bunu ırakta da Suriye’de de başaramadığına göre ısrarın da bir manası yok. Çünkü bu ısrar, ülkenin çimentosu olan muhafazakâr kürd’leri de kaybetmesine yol açar/açacaktır.
Öyleyse Türkiye sarahatle Kürd’lerle olan hukukunu yasal bir zemine oturtmalıdır. Hem içerde hem de dışarıdaki Kürd’lerle birlikte olama yolları aranmalıdır. Bunu yaparak Ortadoğu yâda, İslam coğrafyasına da açılmasına imkân sunar. Böylece bölgede itibarlı ağabey rolünü yeniden kazanır.