Tam 100 yıl önce 16 Mayıs'ta, İngiltere ve Fransa Ortadoğu’yu bölüşmek için gizli bir anlaşma imzaladı. İki sömürgeci gücün imzaladığı, Ortadoğu halklarının isteklerini ve gerçeklerini hiçe sayan Sykes-Picot anlaşması bugün de devam eden bir çok sorunun temelini oluşturdu.
Tarihçi James Barr’ın ‘Kumda bir hat’ (A line in the sand) adlı kitabında anlattığına göre, tarih 16 Aralık 1915’di. Kendisini Ortadoğu uzmanı olarak pazarlamış ama bu konudaki bilgisi şüpheli Sykes, İngiltere savaş kabinesine Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılması gerektiği konusundaki görüşlerini anlatıyordu:
“Bu hattın güneyi bizim denetimimizde olmalı. Kuzeyini Fransızlara bırakabiliriz. Fransa ile bu konuda mümkün olduğu kadar çabuk anlaşıp, Suriye konusunda da kesin bir anlaşmaya varmalıyız.”
Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağının tartışıldığı bu toplantıdan iki yıl sonra, Filistin’de bir İsrail Devleti kurulması için ilk adımları atan zamanın Deniz Kuvvetleri Amirali Arthur Balfour, Sykes’ın önerisi karşısında kuşkuluydu:
“Mısır’ın 90-100 mil doğusundaki toprakları önemsiyoruz ama siz bize daha da doğuya çöle ve çok az ekilebilir toprağı olan bir alana doğru gitmemizi öneriyorsunuz. Bu bizim Mısır’daki pozisyonumuzu güçlendirmek yerine zayıflatır.”
Tartışmaları dinleyen dönemin İngiltere Başbakanı Henry Asquith toplantıya noktayı koydu:
“Fransızlarla diplomatik bir anlaşma yapmalıyız.”
İngiltere’nin çıkarları
İngiltere, kazanacağına emin olduğu Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendireceğini belirlemek üzere ilgili bakanlıkların temsilcilerinden oluşan bir komite kurmuştu. Bu komitede Savaş Bakanlığı’nın danışmanı da Skyes’dı. Komitenin hazırladığı rapora göre, İngiltere’nin önündeki seçenekler şunlardı:
• Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletlerince ilhakı;
• Osmanlı Devleti’nin topraklarının etki alanı olarak paylaşılması; Osmanlı Devleti’ni olduğu gibi bırakmak ama hükümetini tabii kılmak;
• Osmanlı’yı yarı özerk bölgelere ayırıp, yerinden yönetimlerini sağlamak. Düşünülen yarı özerk bölgeler de şunlardı; Suriye, Filistin, Ermenistan, Anadolu, Mezapotamya.
Komite, Bakanlar Kurulu’na bu seçeneği tavsiye etmeye karar verdi.
İngiltere’nin derdi, Mısır ve Süveyş Kanalı’nı, ayrıca Hindistan’a giden yolları korumaktı. O dönemde yeni yeni keşfedilmeye başlanan ama var olup olmadığından emin olunmayan Irak’taki petrol yatakları da gözardı edilmiyordu. Komite’nin önerdiği çözüme göre, İngiltere Akdeniz’den Basra Körfezine kadar olan bölgeyi etkisi altına alacaktı.
Sykes, bir arkadaşına şunları yazıyordu;
“Türkiye diye bir şey artık var olmamalı. İzmir, Yunanlıların olacaktır. Adana İtalyan, Güney Toroslar ve Kuzey Suriye Fransız, Filistin, Mezopotamya İngiliz ve geri kalan İstanbul dâhil Rus.”
Fransa’nın çıkarları
Ancak bir sorun vardı, Suriye’yi isteyen Fransa’yı bu plana ikna etmek.
İngiltere ve Fransa, Birinci Dünya Savaşına müttefik olarak girmiş olsa da Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağı konusunda birbirlerine güvenmiyorlardı. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce de Afrika için anlaşmazlığa düştükleri olmuştu.
Akdeniz’in doğusunda ticari, politik ve dini ilişkiler kurmuş olan Paris hükümeti içinse, Suriye ve Filistin, Ortadoğu’nun Fransası’ydı. Fransızlar, bu tezlerini desteklemek için bu bölgede Haçlı Seferleri sırasında Latin Krallıkları kurduklarını bile hatırlatıyor ve bölge halkının Fransa yönetimi altında yaşamayı istediğini öne sürüyordu. Onlara göre Şam, olası bir Arap İslâm Devleti’nin merkeziydi ve böyle bir merkezin rakip İngilizlerin denetimine girmesi kabul edilemezdi.
Fransızlar, İngiltere’nin Ortadoğu emellerini de imparatorluklarını genişletmek arzusu olarak algılıyordu.
Cihad korkusu
İngiltere’nin başka bir derdi de Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girerken ‘cihad’ ilan etmiş olmasıydı. İngilizler, özellikle o dönemdeki Hindistan’dan topladıkları Müslüman askerlerinin cihad çağrısına uyacağından endişeliydi. Hem bu olasılığın etkisini azaltmak, hem de o dönemde yeni yeni ortaya çıkan diğer doğal kaynakların yönetimini ele geçirmek üzere Arap Krallığı vaat ederek ayaklandırmayı umdukları Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile görüşmelere başlamıştı. Fransızlar, bu görüşmeleri fark ettiklerinde öfkelerini gizlemediler.
Gizli Sykes-Picot anlaşmasına giden görüşmelerin ilk turu denilebilecek görüşmeler, işte bu ortamda 23 Kasım 1915’te Londra’da gerçekleşti.
Fransızların üstün bir kültürü olduğuna inanan ve Doğu Akdeniz’in Fransız mandası altında olması gerektiğini savunan Koloni Partisi üyesi, Osmanlı Devleti ile ülkesi savaşa girinceye kadar Fransa’nın Beyrut’taki Konsolosu George Picot, bu toplantıda müttefiklerinin Şerif Hüseyin’e verdiği sözleri şu sözlerle eleştiriyordu:
“Araplara büyük bir devlet sözü vermek, onların gözüne kum atmak gibi bir şey. Böyle bir devlet hiç bir zaman olamaz. Çok fazla sayıdaki Arap kabilelerinden bir bütün oluşturamazsınız.”
Fransa’nın taktiği
Fransızların karşı olduğu şey, İngiltere denetimindeki büyük bir Arap Devleti’ydi. Yoksa onların planı da bölgede Arap ülkeleri kurmaya dayanıyordu ama kukla Arap ülkeleri. Zira Fransa, Suriye’yi doğrudan denetimi altına almanın maliyetli olacağını hesaplıyordu. Picot, doğrudan Fransız hakimiyetini sadece Akdeniz kıyılarında ve genişletilmiş bir Lübnan’da istiyordu. Onun müzakere taktiği şuydu; Fransa, Suriye’nin tamamı için doğrudan yönetimde ısrar edecek ama bu isteğini müzakerelerde daraltarak taviz vermiş gibi görünecekti.
Musul meselesi
Picot’nun bir hedefi de Fransız etki alanını Musul’a kadar uzatmaktı. İngilizler de bu konuda diretiyormuş gibi yapıyorlardı zira Musul’u Fransızlara bırakarak, müttefikleri olmalarına rağmen güvenmedikleri Rusya ile aralarında Fransızların tampon olmasını istiyorlardı.
Filistin meselesi
Sykes ve Picot’un anlaşamadığı başka bir nokta da Filistin’di. Her ikisi de Filistin’i istiyordu. İngilizler ayrıca Mısır’ı koruyacak bir donanma yerleştirmek için İskenderun Limanı’nı da talep ediyordu.
Kırmızı-Mavi-Kahverengi uzlaşma
Uzun pazarlıklar sonucunda İngiltere ve Fransa uzlaşmaya vardı. Osmanlı Devleti’nin bugünkü Ortadoğu’daki toprakları kırmızı, mavi ve kahverengi bölgelere boyanmıştı.
İngilizler, İskenderun’dan vazgeçme karşılığında Akka ile Hayfa limanlarını alıyordu. Bu bölge dışındaki Filistin toprakları kahverengiydi, yani uluslararası yönetime bırakılacak, kaderine sonra karar verilecekti.
Bağdat ve Basra kırmızıydı, yani İngilizlere bırakılıyordu. Fransa büyük Lübnan’ı, Adana ve çevresini alıyordu artık mavi renkliydi. Bu bölgelerde İngiltere ve Fransa doğrudan ya da dolaylı yönetimler kuracaktı. Ayrıca İngilizler, Kerkük’ten Gazze’ye kadar bir alanı da etki alanı olarak belirlemişti. Fransızların etki alanıysa Musul, Halep ve Şam üçgeninde olacaktı. Bu etki alanlarında Arap Devletleri kurulacaktı.
Ortadoğu halklarının ne istediğini tamamıyla gözardı eden ve sömürgeleştiren bu gizli anlaşmanın uygulanmasının koşulunu İngiltere ve Fransa şöyle belirledi: Arap isyanından sonra.
Ancak çok geçmeden İngilizler, Musul’u Fransızlara, Filistin’i uluslararası yönetime bıraktıklarına pişman oldular. Savaş sırasında her iki durumu da değiştirecek hamleler yaptılar.
İngiliz ve Fransızların Filistin oyunu
Sykes ve Picot bu gizli anlaşmayı onay için Rusya’ya götürdüler. İngilizler gibi, Fransızlar da Filistin anlaşmasından memnun değildi. İngilizlere fazla ödün verildiğini düşünen Ruslar, Fransızlarla başka bir gizli anlaşma yapmışlardı, Filistin’i uluslararası yönetime değil, Fransa’ya bırakmak üzerineydi bu anlaşma. Fransızların ve İngilizlerin birbirinden habersiz Filistin hesapları, her ikisini de o dönemde yavaş yavaş güçlenmeye başlayan Siyonist hareketle işbirliğini götürdü ve bugünkü Filistin meselesinin temelleri de o dönemde atılmaya başlandı. Arap halklarının isteklerini iyice gözardı ediyordu bu durum.
Ruslar devrede
Ruslar, pek beğenmedikleri bu anlaşmayı, yine de kendi çıkarlarını geliştirerek onaylamayı tercih ettiler. Ruslar adına müzakereleri dönemin Dışişleri Bakanı Sergei Sazanov yaptı. O yüzden anlaşmaya Sykes-Picot-Sazanov anlaşması da deniliyor. Ruslar, kendilerine bırakılan İstanbul ve Boğazları yeterli görmeyip, Trabzon, Erzurum ve Van’ı da istedi. İngiltere ve Fransa da kabul etti.
Ancak anlaşmanın üzerinden çok zaman geçmeden Rusya’da devrim oldu. Bolşevikler, Rus Dışişleri Bakanlığındaki belgeleri yayınlamaya başladı. Böylece Sykes-Picot anlaşmasıyla ilgili yazışmalar da anlaşma daha uygulamaya tam olarak girmeden ortaya çıkmış oldu.
Osmanlı Devleti’nin o dönemdeki yöneticilerinden Cemal Paşa, 4 Aralık 1917’de Beyrut’ta Sykes-Picot anlaşmasının farkında olarak bir konuşma yaptı:
“İngilizlerin gerçek amacı artık biliniyor. Şimdi Şerif Hüseyin, kendisinin neden olduğu bu aşağılamaya katlanıp, İslâm’ın Halifesi’nin önerdiği onuru, İngilizlere köle bir devlete değiştirecek mi?”
Hicaz’da çoktan bir ayaklanma başlatmış olan Şerif Hüseyin, İngiltere ile ittifaka devam etme kararı aldı. Ancak savaş bittiğinde elinde kalan hayallerinin çok gerisindeydi. İngiltere ve Fransa, Suriye için bir dönem anlaşmazlık yaşasa da, Ortadoğu Skyes-Picot temelinde şekillendi. Sonrasındaki gelişmelerle Skyes-Picot kağıt üzerinde yazıldığı şekliyle uygulanmadı ama bugünkü Ortadoğu’ya şekil veren ilk yazılı belge olarak tarihe geçti.
Kürtlerin dönemi?
Gizlice sömürgeci paylaşımlara örnek teşkil eden Sykes-Picot anlaşması dış güçlerin kendi iradelerini dayattıkları, sınırlar çizdikleri ve yerel liderlikleri yerleştirdikleri, bölge halklarıyla 'böl ve yönet' oynadıkları ve kendi kazançları için diğerlerini harcadıkları bir çağın etiketi haline geldi.
Orta Doğu'nun miras aldığı düzende çeşitli ülkelerin sınırlarının etnisite, kabile, din ya da dil gözetmeksizin çizildiği görülüyor.
Çok sayıda azınlık grubu içinde barındıran ülkeler güçlü tek bir lider ya da güçlü bir merkezi hükümet olmadan yıkılmaya yatkın oluyor.
aljazeera