erotik shop
Bugun...


Rusya-Suriye hattı ve Türkiye: 3-4
1914'te Avusturya-Macaristan Veliahdinin, Saraybosna'da bir Sırp tarafından süikast sonucu öldürülmesinin ardından patlak veren Birinci Dünya Harbi Osmanlı topraklarının işgali ile neticelendi. Özellikle 1916'daki Sykes-Picot Mutabakâtı Osmanlı'nın Ortadoğu'daki topraklarının İngilizlerle Fransızlar arasında paylaşımını ve bölgede bugünkü sınırlara yansıyan statükoyu belirleyen anlaşmaydı.

facebook-paylas
Tarih: 20-12-2015 02:07
Rusya-Suriye hattı ve Türkiye: 3-4
+ -

3-

1243/1828'de Navarindeki Osmanlı-Mısır donanmasına ait gemilerin Rus-İngiliz-Fransız donanmasına ait gemilerce Mora meselesi bahane edilerek baskınla yakılması ile patlak veren Balkanlar Kafkaslarda cereyan eden Osmanlı Rus muharebeleri Rusların bir taraftan Varna-Şumnu diğer taraftan Kars ve civarına nüfuz etmelerine sebebiyet verir. Ayrıca, Mora'da bağımsız Yunan devleti kurulduğu gibi, Sırbistan Kara Yorgi hadisesi ile “Belgrad Paşalığı” adı altında fiilen kopmuş, Tepedelenli Ali Paşa ve İşkodralı Mustafa Paşa vak'aları husule gelmişti. Ardından Mısır meselesi baş göstererek, Sultan II. Mahmud devrinin en sıkıntılı dönemine girilmişti. (Bu konuda Bakınız, Mehmed Sadık Rifat Paşa, Rusya Muharebesi Tarihi, Asâr-ı Rif'at Paşa, İstanbul, 1286; Tarih-i Lütfî, Cilt 1, Shf: 391-409; Atâ Tarihi, Cilt. 3. Shf: 255-275; Ahmed Muhtar, Türkiye-Rusya Seferi, 1244/1828-1245/1829, Erkân-ı Harbiye Reisliği Matbaası, Ankara, 1928; İhsan Sungu, Mahmut II.'nin İzzet Molla Ve Asâkir-i Mansure Hakkında Bir Hattı, Tarih Vesikaları Dergisi, Cilt: 1, Sayı:3,Shf: 162-183, Birinci Teşrin 1941, Mf. V. Neşriyatı)

1270-71/1853'teki Kırım Harbinde her ne kadar, İngilizler ve Frasnsızlar Osmanlı Devleti ile müttefiken donanma sevk edip Rus limanlarını bombalayıp Ruslar'ı Balkanlarda ve Eflak-Boğdan'da ric'ate ve mütarekeye icbar etmiş ise de, 1856'daki Islahat Fermanı ve Kapitülasyonların artırılması Osmanlı Devleti için ağır bedel olmuştur. (Bkz. Rear Admiral Sir Adolphus Slade–Mushaver Pasha- Turkey And The Crimean War: A Narrative Of Historical Events, Smith, Elder And Co., London, 1867; Müşavir Paşa'nın Kırım Harbi Hatıraları, Sir Adolphus Slade, Çev. Candan Badem ,Türkiye İş Bankası Yayınları; Yüzbaşı Fevzi, 1853-1855 Türk-Rus Harbi ve Kırım Seferi, Devlet Matbaası, İstanbul, 1927)

1774 Küçük Kaynarca Anlaşması, özellikle 1792 seferleri ile başlayan süreçte Osmanlı devleti Rusya tarafından sürekli darbelenmiştir. 93 Harbi de dahil, Osmanlı-Rus harplerinin çoğu Batı Avrupalı devletlerin teşvik veya bazen doğrudan dahli ile Osmanlı'nın Rusya sopasıyla dövülmesi şeklinde olmuştur.

185-3-56 Kırım-Kars Harpleri akabinde Osmanlı Devleti 93 Harbine kadar, daha önceki harplerden edindiği tecrübe ile, Rusya ile cephe harbine girmemeye özen göstermiştir. Özellikle, Sultan Abdülazîz döneminde bu hususa/siyasete dikkatli bir şekilde riayet edilmiş Rusya devleti ile ilişkiler olumlu düzeyde tutulmaya çalışılmıştır. Sadrazam Gürcü Mahmud Nedim Paşa'nın dönemi bu siyasetin zirvesini teşkil etmiştir. Ancak, o dönemde daha çok İngilizlere tarafgirlik gösteren Serasker Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa ve taraftarları buna karşı büyük bir kampanya başlatarak, o dönemdeki büyük iktisadi krizi ve Hazinenin iflasını bahane ederek Rusya ve Rus sefiri İgnatiyev ile ilişkilerinden dolayı, “Nedimov” olarak nitelendirdikleri Mahmud Nedim Paşa'yı düşürmeyi başarmışlardı. Oysaki, geliyorum diyen 93 Harbinin önündeki en büyük engel Sadrazam Gürcü Mahmud Nedim Paşa ve siyaseti idi. Mahmud Nedim Paşa'yı bertaraf etmekle yetinmeyen İngiliz taraftarı Hüseyin Avni Paşa ve kadrosu, Sultan Abdülazîz'i de tahtından indirip öldürterek; bu engeli tümü ile ortadan kaldırmışlardı. Sultan V. Murad'ın ruh sağlığının saltanat etmesine mani olması üzerine Şehzade Abdülhamid'i tahta geçiren bu kadro hemen Kanun-i Esasi'yi, Meşrutiyeti ilan ettirerek yetkilerini tamamen budayıp ardına kadar savaşın yolunu açmışlardı.

1293/1877-78 Harbi Osmanlı devleti için tam bir yıkım oldu. Kars ve Ardahan'ı alan Ruslar Erzurum'a sınır hale geldiler. (Bkz. Tümgeneral Vehbi Kocagüney, Erzurum Kalesi Ve Savaşları, 126 Sayılı Askeri Mecmuânın Tarih Kısmı, Askeri Matbaa, İstanbul, 1942) Diğer taraftan Rumeli-Balkanlarda Osmanlı ordularını Gazi Osman Paşa'nın Plevne Müdafaasına rağmen, tam bir bozguna uğratan Ruslar Ayastefanos/Yeşilköy'e kadar ilerlerler, bu bozgunu gören çaresiz genç padişah İstanbul'u terke bile teşebbüs eder. Osmanlıların çaresiz bir şekilde mütareke talebiyle 8 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos anlaşması Osmanlı Devletinin adeta idam fermanı olmuştur.

Bu anlaşmaya göre:
Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak.
Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubayezid ve Eleşgirt Rusya'ya verilecek.
Teselya Yunanistan›a bırakılacak.
Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak.
Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.

Ancak bu antlaşma ile Rusya'nın Balkanlar'da tamamen hakim bir konuma gelmesi Batılı devletleri, özellikle İngiltereyi telaşlandırdı. Zira Rusların, Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, Birleşik Krallık'ın Hindistan sömürgelerine ulaşmasına ve Avusturya-Macaristan'ın Bosna-Hersek'i ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrıs'ın idaresini Büyük Britanya'ya bırakmak şartıylala Berlin'de yeni bir antlaşma (Berlin Konferansı/Antlaşması) zemini elde etmeyi başardılar.
Ayastefanos'un ağır şartlarını hafifleten Berlin Konferansı/Antlaşması ile Osmanlı Devleti›nin Balkanlar'daki varlığı bir süre daha devam etti. Bu anlaşma ile Osmanlı devletinin Rumeli'deki topraklarının büyük bölümü iade edilmiş oldu. Ancak, Sırbıstan ve Karadağ bağımsız olurken, Bulgaristan muhtar bir prenslik haline gelir. Niş, Buyanovac, Medyeva, İvranya; Ülgin, Bar gibi Arnavut nüfusla meskun bölgeler de Sırbistan'a ve Karadağ'a bırakılır. Bosna-Hersek ise ilhak edilmese de, Avusturya-Macaristan devletinin denetimine girer. Osmanlı içindeki, taraftarı Hüseyin Avni Paşa- Mithat Paşa ve kadroları üzerinden Osmalı Devletini Rusya ile savaşa sokup iyice ezdiren İngiltere bu defa istediklerini aldıktan sonra Berlin Konferansında Osmanlı'nın karşısına kurtarıcı/halâskâr rolüyle çıkıyordu

19 yüzyıl adeta, Osmanlı'nın yakın tehdit olarak, sürekli Batı Avrupa devletlerinin zemin hazırlayıp teşvik etmesi ile, Rusya tarafından sopalanıp ezildiği dönem olmuştur.

Ardından Devr-i Hamidî olarak da adlandırılan 31 yıllık dönemde, İngilizlerin 1882' de Urâbi Paşa hadisesi akabinde Hidivler idaresindeki Mısır'ı işgali, 1881'de Tunus'un Fransızların denetimine geçmesi dışında toprak kaybı görülmez. Yine bu dönemde 1313/1897 Teselya'daki müsbet olarak neticelenen Yunan harbi dışında da bir harbe teşebbüs edilmez.
1908'de, Resneli Niyazi'nin dağa çıkması, Firzovik Toplantısı ardından Manastır'da Osmanlıların Rumeli Ordusu Kumandanı Şemsi Paşa'nın İttihatçıların tetikçisi Mülâzım Atıf tarafından öldürülmesi bunun neticesi olarak II. Meşrutiyet'in ilanı, Devr-i Hamîdî'nin sona ermesi, 1325/1909'daki 31 Mart Vak'ası ve Hareket Ordusunun Selanikten gelerek, Sultan Abdülhamid'i tahttan indirmesi Osmanlı devletinin artık sona erdirilmesinin işareti olur. Yeni, İttihatçı-Jön-Türk idaresi kısa zamanda ülkeyi büyük maceralara ve savaşlara sürükler. İlkin Bulgaristan Prensliği bağımsızlığını ilan eder. Avusturya-Macaristan Devleti de denetiminde tuttuğu Bosna-Hersek'i ilhak eder.

1980-1909'da işbaşına gelen İttihatçı Jön-Türk idaresinin kısa zamanda İmparatorluğun birçok bölgesinde kargaşalığa yol açacak bir tarz-ı idare sergilemeleri, özellikle, öteden beri Osmanlı'nın Rumeli'deki en güçlü topluluğu olan Arnavutlar'a ve bir kısım haklı taleplerine karşı, haksız yere, sert tutum takınarak küstürmeleri, bu unsurun bir bölümünün ayaklanmasına yol açar. 1912'de patlak veren Balkan savaşları Edirne-Çatalca'ya kadar Balkan Rumeli topraklarının elden çıkmasına sebebiyet verir.

1914'te Avusturya-Macaristan Veliahdinin, Saraybosna'da bir Sırp tarafından süikast sonucu öldürülmesinin ardından patlak veren Birinci Dünya Harbi Osmanlı topraklarının işgali ile neticelendi. Özellikle 1916'daki Sykes-Picot Mutabakâtı Osmanlı'nın Ortadoğu'daki topraklarının İngilizlerle Fransızlar arasında paylaşımını ve bölgede bugünkü sınırlara yansıyan statükoyu belirleyen anlaşmaydı.

Birinci Cihan Harbinde Rusya, İngiltere ve Fransa Mütteftik devletleri oluştururken, Almanya, Avusturya Macaristan, Osmanlı devletleri karşı Mihver devletleri teşkil ediyordu. Osmanlı Devletinin Almanya'nın teşviki ile savaşa dahil olması esnasında neşredilen Sultan V. Mehmed Reşad'ın Hâl-i Harp Beyannâmesinde Rusya ile ilgili şu cümleler câlib-i dikkattir:
“Rusya Devleti üç asırdan beri Devlet-i Aliyyemizi mülken pek çok zararlara uğratmış, şevket ve kudret-i milliyemizi artıracak intibâh ve teceddüd âsârını harp ile bin türlü hiyel ve desâis ile her def'asında mahve çalışmıştır.” (Beyannâme-i Hümâyun, Cerîde-i İlmiyye, Adet:7, Muharrem 1333/1332. S.434)

Sultan V. Mehmed Reşad'ın bu ifadesi, Osmanlı-Rus savaşlarının yol açtığı neticelerin özet anlatımıydı.

4- 

Birinci Cihan Harbi/Harb-i Umumi, milâdi 20. Asrın statükosunu belirleyen savaşlar zinciriydi. Bu harp Osmanlı, Avusturya-Macaristan devletlerinin, Prusya-Alman İmparatorluğunun sonunu getirdiği gibi, hanedanların da tasfiyesine yol açar. Avusturya-Macaristan ve Prusya-Almanya'daki Habsburg hanedanının ortadan kalkması ile neticelendiği gibi Rusya'da da 1917'de Menşevik ve Bolşevik devrimleri ile Çarlık/Romanov hanedanı kanlı bir şekilde tasfiye edilir. Lenin ve arkadaşları tarafından Çarlık Rusyası, Marxist ideoloji doğrultusunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (Sovyetler Birliği) ne dönüştürülür.

Dört yıl imtidad eden Birinci Cihan Harbi sonucunda, Alman imparatorluğunun başını çektiği Osmanlı Devletinin de içinde bulunduğu Mihver devletleri, İngiltere'nin başını çektiği, Rusya'nın da içinde bulunduğu Müttefik devletler tarafından mağlüp edilir. Osmanlı topraklarının çok büyük bölümü işgale uğrar. Arap Yarımadası, Filistin, Suriye ve Irak tümü ile elden çıkar . İngiliz-Fransız işgaline maruz kalır. Rusya ise Erzurum cephesinden güneye yönelerek Van'a ve Siirt hattına kadar ilerler. 1917'deki Bolşevik Devrimi ile Rusya savaştan çekilir ve Rus orduları işgal ettikleri bölgeleri Kuzey Kafkasya hattına değin boşaltır.

Rus ordularının boşalttığı bölgeler, Bakü dahil Kazım Paşa idaresindeki Osmanlı üçüncü ordusunun denetimine girer. Ancak, 1919'daki Erzurum ve Sivas Kongrelerinin bir neticesi olarak 23 Nisan 1920'de Ankara'da Meclis toplanıp, TBMM hükümeti kurulunca, yeni hükümet bazı beynelmilel anlaşmalara imza atar. İlk anlaşma, 3 Aralık 1920'de Ermenistan ile Gümrü'de yapılır. Bu anlaşma ile Aras ve Çıldır gölleri iki ülke arasında sınır olarak belirlenir. Ancak ertesi gün Ermenistan'ın yeni Sovyetler Birliği güçlerinin denetimine girince bu anlaşma tanınmaz. Ankara'daki TBMM hükümeti ile 1921'deki Moskova ve Kars Anlaşmaları ile Doğu sınırları tamamen belirlenmiş olur. Azerbaycan, Nahcivan, Batum ve Çevresi kaybedilir. Bunun karşılığında Sovyetlerden alınan silahlar Ege'deki Yunan işgaline karşı açılan İstiklal Harbi cephelerine gönderilir. Yine 1921'deki Fransa ile olan Ankara Anlaşması ile TBMM Ankara hükümeti Suriye üzerindeki haklardan tümüyle vazgeçerek burayı Fransızlara bırakır. Bu anlaşma ile-Hatay hariç- Suriye ile olan bugünkü sınırlar çizilmiş olur.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği olarak nispeten kuzeye çekilen Sovyetlerin güneye, Balkanlara ve sıcak denizlere sarkma/açılma hayal ve politikaları ise asla sona ermez. Stalin döneminde Sovyetler Birliği içinde gücünü tahkim eden Sosyalist sistem, II. Cihan Harbi'nde Hitler Almanyasının Leningrad/St. Petersbourg'a kadar ilerlemesi ile çok büyük kayıplara uğramışsa da, galip/müttefik devletlerin yanında (İngiltere, ABD) yer alarak savaş sonunda Orta Avrupa'ya kadar ilerleme şansını yakalar. 1945'teki Yalta konferansı bunun galip devletler nezdinde adeta tescili de olur. Estonya, Letonya gibi Baltık devletlerini de topraklarına katan Sovyetler Birliği; diğer galip devletlerin güçleri ile birlikte Alman topraklarının işgaline de katılır. Sonradan Doğu Almanya olarak bilinen bölgeler dahi Rus/Sovyet işgal bölgesine girer. Sovyetler Birliği topraklarını Baltık Denizi ve Eski Polonya'nın bir kısmına doğru genişlettiği gibi, Soğuk Savaş döneminde Nato/Kuzey Atlantik ittifakına karşı oluşturduğu Varşova Paktı ülkeleri ile nüfuzunu Orta Avrupa'nın içlerine kadar tevsî eder.

Özellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği, Marxist/sosyalist ideolojinin hamisi ve yayıcısı olarak bunun üzerinden de, iki bloklu dünya sisteminde nüfuz alanını dünyanın bir çok farklı coğrafyasına yayar. 60'lı 70'li yıllardaki Asya, Afrika, Orta ve Güney Amerika'daki birçok gerilla hareketlerine hamilik yaparak ve bir yandan Küba diğer yandan Vietnam'daki-ABD müdahalesi ile uzun süren Vietnam savaşına rağmen- Sosyalist rejimlerle bu gücünü artırır. Türkiye ise, Soğuk Savaş döneminde ABD öncülüğündeki Nato'da yer alarak Sovyetlere karşı konuşlanmış olur. İran, Irak ve Pakistan ise Bağdat Paktı içerisinde Türkiye ile birlikte bu blokta yer alır. 1923'te Lozan'da Batılı ülkeler nezdinde çizilen sınırlar dahilindeki toprak bütünlüğünü teminat altına alan Türkiye, II. Cihan Harbi akabinde Nato ittifakı içinde yer alarak Stalin/Sovyet tehdidine karşı Lozan'ı Nato himayesine almış olur.

1952'de Mısır'da Hidiv-Kavalalı Hanedanına karşı gerçekleştirilen askeri darbe, ardından 1954'te Albay Cemal Abdünnâsır'ın yönetimi devralması ile başlayan süreçte, Orta Doğu dengelerinde Sovyetler lehinde değişim olur. Nasır'ın Sosyalizm soslu, Seküler Arap milliyetçiliğine dayanan askeri-ideolojik idaresi tüm Arap dünyasında kasırga gibi eser. Temmuz 1958'de Irak'ta Şerifler Hanedanı ve Nuri Said Paşa idaresine karşı General Abdülkerim Kâsım tarafından gerçekleştirilen, Bağdat Paktının dağıtan kanlı darbe ile bu ülke Nasırcı Sosyalist Arap milliyetçiliği dalgası kervanına katılır. Ardından Suriye'de ve sonra Irak'ta yine bu zihniyete dayalı Baas Partilerinin iktidara gelmeleri, Aden merkezli Güney Yemen'de Sosyalist bir cumhuriyetin kurulması Orta Doğu'da Sovyet-Sosyalist nüfuzunu bir hayli yayar. Böylelikle Nato ülkesi olan Türkiye'nin güneyi Sovyet yanlısı bir kuşakla çevrilmiş olur. Sovyetler Suriye'nin Akdeniz'deki Tartus limanını askeri üs haline getirir.

Yine aynı dönem aralığında 6 Ekim 1973'te Mısır, Libya ve Suriye'nin ortaklaşa İsrail'e karşı başlattıkları Yom Kippur savaşının Arap ülkelerinin lehine neticelenmemesi Mısır'ı zamanla Sovyet kampından uzaklaştırır. Zaten Abdünnâsır döneminde, 1967 'deki 6 Gün Savaşı İsrail için büyük bir zafer, Arap ülkeleri için ise büyük bir yıkım olmuştu. Ürdün tüm Kudüs ve Batı Şeria'yı kaybederken, Suriye Golan tepelerini, Mısır ise tüm Sina yarımadasını kaybetmişti. Bu tecrübeler, Abdünnâsır'dan sonra Mısır'da işbaşına gelen Enver Sedat'ı farklı arayışlara iter. Sovyetlerden uzaklaşan Sedat, 1977 Kasımında İsrail'e sürpriz bir ziyarette bulunarak çok farklı bir kulvara girer. 1979'da ABD'nin öncülüğünde İsrail'le Camp-David anlaşmasını imzalar.

1979'daki İran Devrimi, İran'ı bölgede ABD müttefiki-jandarması olma konumundan çıkarıp karşıt bir konuma yöneltirken 1980'de başlayıp 8 yıl süren İran-Irak savaşı, Irak'ı bir süreliğine Sovyet yörüngesinden çıkarıp, ABD'nin müttefiği haline getirir. Aynı dönemde Afganistan ise Sovyet işgaline maruz kalır.

Aynı zaman'da, 1982'de İsrail geçici bir süreliğine de olsa, Filistin Kurtuluş Örgütünün eylemlerini bahane ederek, Lübnan'ı Beyrut'a kadar işgal eder. Yasir Arafat'ın Beyrut'taki merkez karargahı kuşatılır. 1964'te örgütünü Kudüs'te kurup, 67 Savaşındaki ağır yenilgi sonrasında Ürdüne çekilen Yasir Arafat 1970'teki kanlı Kara Eylül olayları ile Ürdün'den de uzaklaştırılmış, Lübnan'a gitmişti. Şimdi ise, Lübnan'dan da uzaklaştırılıyordu. Uzun süren müzakerelerin ardından İsrail kuşatmasının kaldırılmasına karar verilir. Ancak, Yasir Arafat, 8000 civarında Filistinli ile birlikte Tunus'a gönderilir. 1964'te El-Fetih'i Filistin'nin göbeğinde, Kudüs'te kuran Yasir Arafat, 1982'de kendisini örgütü ile birlikte ta uzaklarda, Tunus'ta buluyordu. Bu acı tecrübe Yasir Arafat'ı da farklı arayışlara iter. 1960'lı yıllardan beri Sovyetlerle var olan ilişkilere tamamen son verilir. FKÖ, Sosyalist çizgiden tümü ile uzaklaşır.

1990'lara gelindiğinde, Sovyetler birliği, Varşova Paktı dağılıp Doğu bloku çöker, Orta Ve Doğu Avrupa'daki Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Çekoslovakya başta olmak üzere Sosyalist rejimler devrilir. Ardından Yugoslavya bile dağılır. 1991'deki askeri darbenin akamete uğraması ile Sovyet cumhuriyetleri de dağılır. Boris Yeltsin'in idaresindeki Rusya Federasyonu ortaya çıkar.

Orta Doğu'da ise 1990'daki Kuveyt'in Irak-Saddam tarafından işgali, ardından Birinci Körfez savaşı bölgede yeni bir dönemin kapısını aralar.

Müfid Yüksel - Yeni Şafak 




Bu haber 2041 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI