IŞİD ve Türkiye’nin son dönemde dünyada sergilemiş olduğu popülist politikalardan dolayı, dünyada İslam’a olan düşmanlığın köpürtülmesine bolca argüman sunulduğu doğrudur. İnsan boğazlamalarının, kadınların pazarlarda cariye olarak satılması, insan yakmalar, sivil insanların kameralar önünde katledilmesi, mültecilerin denizlerde boğulmaya teslim edilmesi, mülteci tehdidi, verilen mesajların ardından Avrupa veya Ortadoğu’da bombaların patlaması, araçların veya elleri bıçaklı katillerin sivillere saldırması, mabetlerde, pazarlarda canlı bombalar, on binlerce yıl önceye ait tarihi eserlerin parçalanması, patlayıcı ile tahrip edilmesi ve bütün bunların propaganda malzemesi haline getirilmesi kabul edilir bir durum değil. Dünya bütün bunların IŞİD’in uydurduğu dinden türetmiş oldukları bir fıkıh olduğunu düşünmez. Bunun din olduğu düşüncesi, sadece dış dünyada değil Türkiye’de de kabul görmüş bir algı haline geliyor.
Tarihi kökleri olan korku, kin, düşmanlık içeren bir algıya haklılık kazandırmaktan başka hiçbir işe yaramayan son dönem savrulma politikaları "İslam korkusu" anlamına gelen İslamofobi psikolojisinin yaygınlaşmasını beslemekle birlikte, İslam’a karşı sürdürülen önyargı, ayrımcılık, nefret, ötekileştirme, düşmanlık ve kin besleme düşüncelerini pekiştiriyor. Kürt düşmanlığına benzediğinden bunun pratikte ne anlama geldiğini, sınırlarının nereye kadar tecavüz edebildiğini yaşayarak görüyoruz.
Kürt düşmanlığı zemininde gelişen korku yaklaşık iki asırdır bir resmi ritüel halinde sürdürülüyor.. İslamofob veya İslamofobia 1991 yılında ABD ikiz kulelerin vurulmasıyla birlikte gündeme geldi; bilinçli bir şekilde yaygınlaştırıldı. Bu toplumsal algı Müslümanlara ve değerlerine karşı yapılan ayrımcılık ve düşmanlığın meşru görülmesine sebep oldu. İspanya'nın Emeviler tarafından kılıç zoruyla Müslümanlaştırılıp Endülüs devleti kurulması, Haçlı Seferleri, Filistin’in kurtarılması, Osmanlının son dönemlerinde başka inançtan insanları katledilmesi, 1. ve 2. Dünya Savaşları İslam’a düşmanlığın bir misyon olarak savunulmasının argümanları arasında..
Ancak son 30 yılda Orta Doğu’da, Afganistan ve diğer Afrika ülkelerinde yaşanan barbarlıklar, Müslüman kızların cariye/köle pazarlarında satılması, insan boğazlama, işgal ve zulümler dünyada İslam korkusunun yaygınlaşmasına sebep oldu..
1980 yıllarda biraz da komünizme, dinsizliğe, emperyalizme karşı onurlu bir duruş sergilenmesinden dolayı, geçmişteki İslam karşıtlığında ciddi bir çözülme olmuştu. Dünyada destanlaşan Afganistan’ın Sovyet işgaline karşı verdiği mücadele, Çeçenistan, Saray Bosna direnişi ve Filistin halkının mazlumiyeti, İran İslam İnkılabının adalet, özgürlük, evrensel insan hakları mesajları dünyada İslam ve Müslümanlara karşı korkuyu ve düşmanlığı büyük oranda bertaraf etmeye zemin oluşturdu. İlk çıkışların dünyada önemli bir hoşgörü, önyargının dağılmasına sebep olduğu söylenebilir. Belki de bu hoşgörü ve sahiplenme korkusuyla oluşan bu müspet atmosferin dağılması maksadıyla, karşı provokasyonlar, projeler uygulandı.
Ancak genellikle Müslümanların yaşadığı ülkelerde son 30 yılda yaşananlar sadece batı ülkelerinde değil, halkı Müslüman olan ülkelerde de menfi sonuçlar doğurdu..
Egemen güçlerin din soslu ırkçı uygulaması insanlarda kötü sonuçlar yarattı ve ''İslamofobi'' düşüncesini bu ülkelerde de yaygınlaştı. Adalet, hak, hukuk, eşitlik, huzur, kendisine hak gördüğünü başkasına hak görme, insan haklarına riayet etme iddiasında olan bir dinin, mensuplarınca tahrip edilmesi insanlar arasında bir karşıtlık inşa etti, ediyor. Dahası din otoritesinin egemenlerin projelerine hizmete koşturulması da ümitsizliğe sebep olmuştur. Diyanetin son günlerde ‘yoksulluk ve sefalet içerisinde olan kesime teslimiyeti, isyan etmemeyi tavsiye etmesi’ aslında dinde olmayan dini otorite ve sınıfın nasıl pervasızca kullanıldığını da gösteriyor.
Çocukları boğazlamaktan, öldürmekten çekinmeyen, insanların mallarına, namuslarına saldıran, mabetleri yıkan, tarihe, mezarlara düşmanlık yapan ve insanları topraklarından çıkarıp oralarda ırkçılığı, barbarlığı inşa etmeye çalışan politikalara rağmen dünyanın bütün bu olanlara sempatiyle bakmasını beklemek saflık olur. Bütün bunlar, tarihi düşmanlığı canlı tutan ırkçılara bolca argüman sunmaktadır. Camilerin kundaklanması, Müslümanların saldırıya uğraması ve kutsallarına/değerlerine karşı saygısızlık yapılmasının gerekçesi sergilenen yanlış politikalar dolayısı ile olduğu kadar, ırkçı kesimlerin sürekli olarak bu düşmanlığı körüklemesinden dolayıdır da…
İslam’a düşmanlığı körükleyenler, İslam’ın Emevi zihniyetine sahip, hurafelerle, uydurma rivayetlerle kendi ırkçılıklarına uygun bir din üretmiş olan Müslümanlardan ne kadar çektiğini bilseler belki bu kadar düşmanlık yapmazlar. Irkçılıklarını, asabiyetlerini, kendilerine benzetmeye çalıştıkları uydurdukları dinin uygulamalarını din diye savunanların elinden sadece indirilmiş İslam dini çekmiyor, ne yazık ki toplum bu cenderenin altında tuz buz ediliyor.
İslam düşmanlığını körükleyenlerin zaman zaman sahada provokasyonlar düzenlediği de biliniyor. Camilere ve Müslümanlara karşı düzenlenen saldırılar, IŞİD ve türevlerinin düzenlemiş olduğu inanç içerikli saldırıların yanında bir zerre kalır. IŞİD ve türevleri İslam düşmanlığı ve korkusu misyonunu fazlasıyla yerine getiriyor.
Son günlerde Norveç’te bir ırkçının, kitlelerin huzurunda ajitasyon içeren şovla bir Kuran yakmaya çalışması gündem… Yakma esnasında Güney Kürdistanlı Falah Ahmed Herkî normalde her insanın göstermesi gereken doğal bir tepki/refleks gösterdi ve provokatöre okkalı tekmeyi indirdi. Doğal bir reflekstir bu… İnsanı bir duruştur. Kim olursa olsun, başkasının inancına, değerlerine, duruşuna saygısızlık yapan birinin ağzının üstüne vurur.. İnanıyorum, başka inançtan oldukları için yakılan, boğazlanan ve mabetleri havaya uçurulan eylemler karşısında da insan olan bu uygulamaları gerçekleştiren IŞİD katillerinin kafasına tekmeyi indirir.
Türk medyası ırkçı bir refleksle 'Kürt, Kürdistan' dememek ve bunu görünmez kılmak maksadıyla bildiği halde o ırkçıya tekmeyi indiren kişinin Filistinli olduğunu haber yaptı. Hakkı her zaman yaptığı gibi gizlediler. Irkçılığı, her an sergiledikleri gibi sergilediler. Kitleler bu yalana inanır. Sonradan yapılan tepkileri görmez de. Hangi etnik kimliğe veya inanca sahip olması önemli mi, değil… Ancak toplumda sürekli Kürt korkusunu, ırkçılığı, kini, düşmanlığı pompalayanların böyle bir manipülasyon yapması ürkütücü…
Kuran yakan ırkçı ile, ülkeyi parçalayan, bölen, düşmanlık yayan ırkçı arasında bir fark yok..
Hakkı gizleyen, toplumu yanıltan, yalanı hakikat diye sunanlar insanlık düşmanıdır. Onların geliştirdikleri barbarlık retoriği, dünyada İslam karşıtlığını beslemektedir.
Dünyada İslam’a ve Müslümanlara karşı gelişen düşmanlığın tek sebebi başka inançtan insanların tarihten gelen düşmanlığı sürekli canlı tutmalarıyla sınırlı değil…
Yobazlığın, cehaletin, din tacirlerinin sergilemiş olduğu barbarlık bu düşmanlığa bolca malzeme veriyor.
Dünya savaşlarından bugüne kadar dikkat ederseniz, Müslümanlar yine kendilerine Müslüman diyenler tarafından katlediliyor. Afganistan, İran, Irak, Suriye, Türkiye, Mısır, Yemen, Libya ve diğer ülkelerde Müslümanları; kendilerine Müslüman diyenler tarafından katlediliyor, boğazlanıyor, idam ediliyor, hapsediliyor, zulme uğratılıyor, canları, malları, inançları, namusları tehlike altında tutuluyor.
Dini, ırkçılığın kalkanı haline getirip, toplumu bununla zehirleyenler son yıllarda yürüttükleri politikalar, uyguladıkları pratikler dine karşı dinin topluma hakim olmasına sebep olmuştur. Son olarak.. Keşke benim yumruğum da Falah Ahmed Herkî’nin tekmesiyle birlikte o rezil insanın suratına inmiş olsaydı. Onun alnından öperim…
Yazar: Yakup Aslan