Kendini muhalif olarak tanımlama, kişinin doğru yerde durduğunun garantisi olabilir mi, ya da doğruluk ile muhalif olma arasında doğrusal bir ilişki mi vardır? Öyle görülüyor ki, tek başına kişinin kendini muhalif olarak tanımlaması doğru yerde durduğunu göstermez. Önemli olan hangi düşünceye muhalif olunduğu ve buna karşılık neyin savunduğudur. Hiç kuşkusuz zulme, adaletsizliğe, ahlaksızlığa, adam kayırmacılığa karşı yapılan muhalefet doğru ve meşrudur. Dolayısıyla muhalifliği meşru kılan hangi değerleri merkeze alarak muhalefet yapıldığı ile ilgilidir.
Bir de müzmin muhalif diye adlandıracağımız bir tavır vardır. Bu tavrın ana düşüncesi hak ve hakikat uğruna eleştiri yapmak değildir. Bundan dolayı müzmin muhalifin anatomisini incelemek gerekir.
Müzmin muhalif doyumsuzdur; çünkü sürekli eleştirdiği kişiler başarılı olmaktadır. Toplum kendisine destek vermediği için seçkincilik teorisine yaslanarak toplumu aşağılar; tatminsiz ve öfkelidir. Bu yüzden bütün demokratik görünümüne karşın, karşıt fikirlere açık ve saygılı değildir. O kadar bencildir ki, en küçük eleştiri ile karşılaştığında inanılmaz derecede kabalaşır ve hakarete başlar. Hatayı kendisinde aramayacak kadar kibirlidir. Kendi dışındaki her şeye küçümseyerek bakar. Toplumla sağlıklı bir iletişim dili kuramadığı için çareyi onu küçümsemekte bulur. Görünürde en temel kaynak olan Kur'an dışında hiçbir kaynak tanımaz. Ama o Kitabın sosyolojik değişimi anlatan ayetlerine karşı duyarsızdır: "Bir toplum kendi özünü değiştirmedikçe Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmez."ve "Başınıza gelenler, kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir." ayetleri üzerinden kendini sorgulamaz.
O, başarısızlığı sürekli kendi dışına transfer eder. Böylece kendi yetersizlikleri ile yüzleşmeyi sürekli öteler. Sosyal hayatta test edilemeyen ideolojilere ve soyut komplo teorilerine sığınır. Bütün İslami söylemine karşın, çok kötü ve ikinci sınıf bir sosyalizm izleyicisidir. O kadar yüzeyseldir ki, Ebu Zer gibi bir İslami figürden sosyalist bir eylemci üretmeye çalışır.
İçinde yaşadığı gelenek anlamında köksüz ve tarihsizdir. Çünkü içinde yaşadığı toplumun bütün birikimini "Tek Kaynak Kur'an " anlayışı içerisinde dışlar. Kendini Kur’an üzerinden meşrulaştırmaya çalışarak kendi dışındaki İslami anlayışları küçümser.
İçinde yaşadığı toplumun kültürünü de yabancıdır. Gelenek ile örfü ayıramayacak kadar İslami terminolojiye yabancıdır. İçinde yaşadığı toplumun her şeyini küçümsemekten zevk alır.
Müzmin muhalif toplumda kendi dışında kalan anlayışları dışlarken, terör örgütlerine karşı sessizdir. Muhalefet ederken sırtını PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine ve onların destekçisi sivil örgütlere dayandıran insanların muhalefeti de sahtedir; hak, hukuk, adalet ve özgürlük arayışı da. Söylediği bazı eleştiriler haklı olsa da terör karşısındaki ikircikli tavrı söylediklerinin etkisini iyice azaltır. Siyasal iktidara ağzına geleni söylemekten çekinmeyen ancak PKK gibi bir cinayet örgütünü kınayan tek bir paylaşım bile yapamayanlar/yapmaya cesaret edemeyenlerin, İslam’dan ve onun kutlu yolundan bahsetmesi ne kadar trajiktir. Hunharca insan katleden bir terör örgütüne açıkça cephe almayan her kişinin,İslami anlayışı da ,hak ve özgürlük retoriği de sahtedir.
Müzmin muhalif İslam'ı ve Müslümanları eleştirmenin dayanılmaz cazibesine kapılır. Kuşkusuz her muhalif olanı aynı kategori içinde değerlendirmemek gerekir.
1- Gerçekten samimi olanlar. İslam’ın endişesini duyarlar ve ortaya çıkan sorunlara karşı uyarıcı görevlerini yerine getirirler.
2- Sosyal hayatta sadece sorunlu tipleri ve olayları öne çıkararak asıl amacı olan İslam’a olan kinlerini kusanlar.
3- Bütün entelektüel birikimini, İslam ve Müslümanların eleştirisi üzerine kuran ve bundan kazanç sağlayan profesyoneller. Bunlar bir zamanlar İslami camia içinde değer gören, ama zamanla karşı mahalleye transfer olanlardır. Kendilerine verilen değerin, içinden çıktıkları camiayı eleştirmelerine bağlı olduğunu bilirler ve ona göre davranırlar.
Kuşkusuz, İslam adına çeşitli sorunlu davranışlara sebep olanlara hiçbir şekilde destek olmamak ve bu davranışlar üzerinden İslam’ı eleştirmeye kalkanlara karşı da dikkatli olmak gerekir.
Sol, sosyalist ve İslamcılık düşüncesi üzerinden muhalefet üretenlerin en büyük sorunu yerli olmamalarıydı. Solcular ve İslamcılar; Türkiye dışındaki tecrübelerin, tarihi ve sosyal şartları dikkate almadan bu topraklarda uygulanabileceğini düşündüler. Milliyetçilere gelince onların sorunu çok daha derin. Hepsinin ortak yetersizliği ise üzerinde yaşadıkları kültürün değerini bilme konusundaki affedilemez eksiklikleri. Eleştirilerine bakarsanız, oryantalist bakışın İslam ve Türk okumalarından farklı değil. Bu anlayışın dışına çıkan düşünürler elbette var. Nurettin Topçu, Cemil Meriç gibi aydınlar bu kapsamın dışındadır.
Eleştiride dayanılan bilgi doğru değilse, eleştiri yapanın güvenilir bir kişiliği yoksa yapılan değerlendirme de ikna edici olmaktan uzak olacaktır. Çünkü insanlar Mevlana'nın deyimiyle "bir lafa bakarlar laf mı diye, bir de adama bakarlar adam mı diye”. Muhalif olanın sözü doğru değilse, ahlaki anlamda sorunlu bir kişiliği varsa varacağı sonuç öteye beriye düzeysiz sözlerle saldırmak olacaktır.
Kuşkusuz Sezai Karakoç,Yusuf Kaplan, Mustafa Öztürk ve Atasoy Müftüoğlu gibi aydınların eleştirilerini müzmin muhaliflerin eleştirilerinden ayrı tutmak gerekir. Onların eleştirileri tutarlı ve ahlaki eleştiri olarak görülmelidir. Eleştirilerine katılır ya da katılmazsınız, ancak ahlaki bir dil oluşturdukları kuşkusuzdur. İhsan Eliaçık ve Levent Gültekin gibi isimlerin eleştirileri ise ahlaki olarak sorunludur. İtici, kötü niyetli ve rijit. Yaptıkları eleştiriler fanatik, tarafgir, militanca. Giderek içine yuvarlandıkları sevimsizliği görebilecek ferasetten bile yoksunlar.
Müzmin muhaliflerin bir bölümü, halkla sağlıklı bir iletişim yolu bulamayan, her halükarda Erdoğan karşıtı, Ak Parti dışında hiçbir olumsuzluğu bilerek dile getirmeyen, FETÖ,PKK eleştirilerinden özenle kaçınan, sürekli komplo teorisi etrafında düşünen, daha da kötüsü ürettikleri komplo teorilerinin doğru olduğuna inanan, kibirli,üstten konuşan,İslam ahlakının irfan ve erdeminden nasipsiz topluluk İhsan Eliaçık ve Eren Erdem bu tipolojinin en iyi örneğidir.
Müzmin muhalifler, olaylara sosyolojik değil, ideolojik olarak baktıklarından dolayı, ütopya ve beklentileri yorumlarını esir alır. Toplumsal gerçekliği değil de kendi ideolojik varsayımlarının doğru olduğunu düşünmeye başlarlar. Yaptıkları tahminler de toplumsal zeminin tercihleriyle uyuşmaz. Toplumsal zeminin tercihlerini beğenmeyebilirsiniz, ancak onların tercihlerini yorumlarken kendi ideolojik ön kabullerinizi belirleyici olarak kullanmamalısınız.
Eleştiride kullanılan dil önemlidir. Hakaret edene hakaret etmek onunla aynı düzlemi paylaşmaktır. Eleştiride ahlakı ilkelere uymak, ahlaksız ile aranızda bir fark yaratmak demektir.
DEVAMI: http://www.fikirzemini.com/yazarlar/yusuf-yavuzyilmaz/muzmin-muhalifin-anatomisi-ve-elestiri-ahlaki/212/