Bazen sevinçle hüzün bir arada yaşanabiliyor. 1 Kasım seçimleri gecesi aynen öyle oldu benim açımdan. Ak parti ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara geliyordu, Van’dan üçüncü sıra adayı ben (az farkla) kaybediyordum. Bir yanımı ılık bir hüzün sarmıştı, bir yanımı sımsıcak bir sevinç. O anda keşke aday olmasaydım diye geçirdim içimden. Şimdi nasıl sevinecektim kim bilir? Ne yalan söyleyeyim adaydım ve kazanamıyordum, bu yüzden de Ak Partinin bu son yılların en anlamlı seçim zaferini gölgeliyordu kişisel kaybım.
Neyse, fazla sürmedi. Ak Partinin anlamlı seçim zaferinin yanında Kürtlerin bütün bir bölge çapında gözlemlenen ve en az Ak Partinin zaferi kadar anlamlı olan dönüşü hüznümü unutturdu bana.
Ülkenin geneli açısından çok olumlu bir netice elde edilmişti ve bu başlı başına bir olaydı. Fakat Kürtlerin sözünü ettiğim anlamlı dönüşü en az bunun kadar belki de ülkenin geleceği açısından ondan da önemli bir olaydır.
Kürtlerin nasıl bir kıskaca alındığını bilmeyen ne demek istediğimi kolay kolay anlayamaz.
Bütün bir cumhuriyet tarihi boyunca Kürtler tek parti rejiminden zulüm gördükçe hep kendilerini suçladılar. Dizlerini dövdüler. Şeyh Said Efendiyi yalnız bırakmasaydık, Seyyid Rıza’yı bir başına koymasaydık bütün bunlar başımıza gelmezdi. Neredeyse bütün dengbêjler o dramları işledikleri klamlarında hep “Kurd Xaîno” (Hain Kürt) ifadesini kullanır olmuşlardı. Kürtlerin yüreğinin derinlerinde depreşen bir vicdan azabı gibi.
Ve PKK ilk ortaya çıktığı günden itibaren Kürtleri bu zayıf noktalarından yakaladı. Kürdün en büyük korkusundan. Bir kez daha ihanet etme korkusundan. PKK bunu iyi işledi. 7 haziran seçimlerinde hangi Kürdü dinlesen “emê deng bidin xwe” (kendimize oy vereceğiz) cevabını alıyordun. Bir kez daha “kendine ihanet etme” korkusunun bir tezahürüydü bu. Seksen doksan senelik Kemalist rejimin uygulamaları da Kürtlerin bu korkularının haklı olduğunu düşünmelerini sağlıyordu. Ceberut devletin uygulamaları Kürtleri endişelerinde haklı oldukları düşüncesine sevk ediyordu ve bu endişe üzerinde yoğunlaşan PKK ve bileşenlerinin kucağına itiyordu. Kürtlerin PKK ve bileşenlerine yönelik desteği Ali sevgisinden değil Muaviye nefretinden kaynaklanıyordu anlayacağınız.
7 Haziran seçimlerinden sonra (elbette bundan önceki 12 yıllık iktidar döneminin olumlu uygulamalarına ek olarak) hükümetin izlediği politika Kürtleri bu endişenin yersizliği hususunda düşünceye sevk etti. Hükümetten, birlikten ve kardeşlikten yana tavır alması durumunda Kürtlüğünden bir şey kaybetmeyeceğini düşünmeye başladı. Bu yüzden HDP’nin oy kaybı ve Ak Partinin Kürtlerden gördüğü destek anlamlı bir dönüşün, bir dönüş sürecinin göstergesidir. Fakat yine de ceberut Kemalist devletten ağzı yanan Kürtler Ak Parti yoğurdunun üfleyerek yemek istiyor. Burada asıl görev Ak Partiye düşüyor. Kürtleri Kürt olarak kabul eden bir devleti samimiyetle vadetmeli ve bunun ilk adımı olarak da devletin aynı zaman da Kürtlerin de olduğu fikrini pekiştiren bir anayasa için kolları sıvamalıdır.
Bu takdirde Kürtler kendilerine ihanet etme sendromundan kurtulur ve bu anlamlı dönüş yeni Türkiye’nin habercisi anlamlı bir bütünleşmeye dönüşebilir.
Kürtler bir kez daha “Kurd Xaîno” türkülerini dinlemek istemiyor.
{ Vahdettin İnce - Karar.com }