Çok zor günlerden geçiyoruz. Temmuz ayının ortalarından itibaren başlayan bu son çatışma süreci bir kez daha gösterdi ki bu ülkede seksen senelik Kemalist rejimin kalıntılarını söküp atmak o kadar kolay değildir. Toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş, toplumsal aklı ipotek altına almış. Üst yapıda, devletin kurumlarında yapılan değişikliklerin etkisinin topluma yansımadığını, en azından bunun gerçekleşmesi için daha uzun ve kesintisiz çabalara ihtiyaç olduğunu anladık. Kemalizmin akılları müşevveş etme, zihinleri alt üst etme gibi bir işlevi olmuş çünkü ve duru bir toplumsal akla ulaşmak belki on yılları alacak.
PKK Dağlıca’da ve Iğdır’da o korkunç eylemleri gerçekleştirip toplumda derin bir infial meydana getirince bunu bir kez daha anladık. Ülkenin batısında şehirler adeta ayaklandı. Kendilerine milliyetçi diyen kesimler tabir caizse adeta dehşet saçtılar. İnsanların yüreği ağzına geldi. Bir iç savaş mı geliyor diye derin bir endişe yaşandı. Allah’tan olmadı, ama geleceğe dair o derin endişe de yerli yerinde duruyor.
Tepkilere ve gösterilere bir şey demiyorum. Bunlar son derece doğaldır. Korkunç ve yoğun ölümler söz konusu olduğunda her toplumdan bu tür tepkilerin oluşması son derece doğaldır. Aksi olursa asıl zaman toplum insani duyarlılığını yitirmiş denir. Ama bu esnada sergilenen dikkat çekici ve karakteristik bazı tepkiler vardır ki üzerinde durup düşünmek gerekir.
Kayseri’de, Yozgat’ta, Kırşehir’de, orta anadolunun değişik şehirlerinde Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Malatya illerine ait şehirler arası otobüslerin önünü kesip otobüsleri taşlamak, Mersin’de, Antalya’da yol kesip kimlik kontrolü yapmak ve doğu illeri kütüğüne kayıtlı kişileri linç etmek…bütün bunlar korkunç ve dehşet verici davranışlardır. Ama bundan ötesi var ve kemalizmin tahrip edici etkisi de bu davranışlarda gizlidir.
Bir Kürt inşaat işçisini yöreye özgü şalvar giydiği için “Ya Allah. Bismillah. Allahu ekber.” sloganları eşliğinde dövüp sonra da adamcağıza Mustafa Kemal’in büstünü öptürmek …işte asıl sözünü etmek istediğim yıkım budur. Bu sloganla Mustafa Kemal’in büstü arasında nasıl bir illiyet bağı kuruluyor? Bu nasıl bir akıldır? Neyi amaçlıyor? Gibi soruların bile anlamını yitirdiği bir vasatla karşı karşıyayız. Kemalizmin virüsü duyguları ve aklı o kadar tahrip etmiş ki bu güruha daha seksen sene önce senin dedelerin de benzeri bir şalvar giyiyorlardı demenin hiçbir anlamı yok.
Mekke müşrikleri Müslüman olduklarını duydukları köleleri yakaladıklarında onları iyice dövüp sonra da Hubel’in, Lat’ın, Uzza’nın heykellerini öpmelerini isterlerdi. En azından müşriklerin kafaları netti. O putlara tapıyorlardı. Ama “Ya Allah. Bismillah. Allahuekber” deyip heykeli öptürmek şeklinde tezahür eden bu tavrı beşeri standartlar içinde bir yeri olan şirk olgusuyla da izah edemeyiz. Bu bir gayri tabiliktir.
Şehirler arası otobüslerin önünü kesip taşlayanları öfkeleri geçince makul bir çizgiye getirmek, yaptıklarının yanlışlığını anlatmak mümkündür. Kürtlerin ve Türklerin kadim kardeşliğinin kıymetine inanmalarını sağlamak çok zor olmaz. Bu yaptıklarınız bütün Kürtleri PKK’nin kucağına atmaktır uyarısında bulunabilir ve onları ikna da edebiliriz. Eline silah alıp devletle savaşan bir örgütün cezasını Kırşehir’de dükkan açmış Diyarbakırlıdan çıkarmak hangi akla sığar diye aklını başına almasını sağlamak her zaman imkan dahilindedir. Neticede beşeri bir öfke nöbeti söz konusudur ve öfke dinince akıl tabii işlevini görür. Ayrıca tıpkı PKK’nın kemalizmin Kürtçesi olarak ana gövde Kürtleri temsil etmemesi gibi bu grupların da ana gövde Türkleri temsil etmemeleri de bir vakıadır. Dolayısıyla kemalizmin yıkıcı etkisinden az hasarla sıyrılmış Anadolu’nun Kürdü ve Türkü sağlam durdukça kemalizmin ürünü kesimlerin bir iç savaş çıkarmaları o kadar kolay olmayacaktır. Ama “Ya Allah. Bismillah. Allahuekber” sloganları eşliğinde garibanlara heykel öptürmek bir gayri tabii haldir, hem uzun süreli bir eğitimi hem de tedaviyi gerektirir. Ayrıca Saddam’ın yaptığı gibi bütün Kürtleri toplumun geri kalanından ümidini kesmeye zorlayabilir.
Kürtlerle Araplar Irak’ta yan yana yaşıyorlardı. Rejimin Kürtlere reva gördüğü zulme Araplar razı değillerdi ve bu toplumsal beraberliğin garantisiydi. Ama Saddam Kur’an bir surenin, yani Enfal suresinin adını kullanarak Kürtlere saldırınca Kürtler Araplardan ümitlerini kestiler ve ayrılık kaçınılmaz oldu.
Bu son gösterilen çerçevesinde gözlemlendiği gibi ülkemiz için de geçerli olan bir tehlikedir. Dini sloganlarla Kürtler hırpalanırsa o zaman korkun. Çünkü Kemalizmin Kürtçesi PKK’nin kucağına itilmişler demektir.
Vahdettin İnce / Karar.com