Tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’da da ulus-devlet modelini baz alan uygulamalar; özellikle de Kürdleri içinde barındıran coğrafyaya sahip ülkelerde son yüz yılda büyük sıkıntıların oluşmasına sebebiyet vermiştir. Batı orijinli ulus-devlet modeline göre kendini dizayn etmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti, gelinen aşamada biriken ve ağırlaşan sorunlar nedeniyle ciddi bir siyasi ve ekonomik kriz içerisindedir. Bu krizin ana eksenini Kürd sorunu teşkil etmektedir.
Son dönemde gerek Hükümet, gerekse de Kürt muhalefetinin birbirlerine yönelik eylem ve söylemlerini oldukça sertleştirdikleri görülmektedir. Osmanlının sahip olduğu geniş toprak parçasını savaşlar sonucunda yitirmesi, o bölgelerde yaşayan farklı etnik kimliğe mensup milyonlarca Osmanlı tebaasının Anadolu’ya yerleşmesine yol açtı. Bu geniş halk kitlesi zaman içerisinde hakim sınıf olan Türklere entegre oldular. Sahip oldukları kültürel kimlikleri, hâkim kimlik karşısında erozyona uğradı. Bu etnik kültürün yok oluşu belki zorlamayla olmadı ama bu kimliklerin yaşatılmasına dönük de bir çabanın içerisine girilmedi. Çünkü cumhuriyetle birlikte ulus devlet projesi hayata geçirilmiştir. Elbette bu entegrasyonun da asimilasyondan bir farkı olmamıştır. En önemlisi de Anadolu’ya yerleşen bu halklar buraları sığınılacak bir liman ve kendilerini misafir gördükleri için hâkim sınıftan talepleri olmamıştır. Fakat Kürtlerin durumu bunlardan farklıydı. Türklerle birlikte bu ülkenin aslî unsurlarıydılar. Türklerle kader birliği edip yurdun savunulması için gerekli özveriyi göstermekten çekinmediler; cepheden cepheye koştular. Osmanlı bakiyesi topraklarda gayrimüslim azınlıklar (Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar,) gibi Müslüman azınlıklar da (Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar) bağımsızlıklarını ilan ettiler.