erotik shop
Bugun...


Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges
Müellifimiz Philippe Moreau Defarges’ın tabiriyle: “… Ortaçağ Avrupası kendi coğrafyasına hapsolmuştu: Güneyde aşılmaz çöller, batıda bilinmeyen bir okyanus, kuzeyde buzlarla kaplı topraklar, güney doğu ve doğuda yenemediği ordular vardı. 16cı asırdan itibaren okyanuslara hakim olmaya başlayan Avrupa dünyaya hükmetmeyi öğrendi; okyanusu merkeze alarak ve ana karaları kenara iterek onları bu merkezin hammade ve işgücü tedarikçisi haline getirdi …”

facebook-paylas
Tarih: 13-10-2016 15:22
Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges
+ -

''Denize hakim olan ticarete hakim olur; ticarete hakim olan dünyaya hükmeder.''

(Walter Raleigh, İngiliz asker ve siyasetçi, ö. 1618)

Bir ada ülkesinde yaşayan İngilizlerin böyle konuşmasından daha doğal ne var? Elinde çekiç tutan adama her şey çivi gibi görünürmüş. Ya siz? Dünya haritasına baktığınızda karalarla çevrili bir okyanus mu görüyorsunuz yoksa okyanuslarla çevrili bir kara parçası mı? Gemi mühendisliğinde ileri gitmiş ve petrolü kontrol edebilen ülkelerin gözünde denizler ticareti ve savaşı kolaylaştıran bir unsur. Oysa karacı devletler için denizin kıyısı iktidarın bittiği, belirsizliklerin başladığı bir hudut. (Bkz. Hudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود)

Fakat üzerinde yaşamak zorunda olduğumuz gezegenin yapısına bakarsak aslında meselenin o kadar da indî/sübjektif olmadığını görüyoruz. (Bkz. İndî / Sübjektif / ذاتي) Çünkü bütün okyanuslar birbirlerine bağlı ama bütün kara parçaları tek bir bütün oluşturmuyor. Panama ve Süveyş kanalları açılmadan evvel bile kıtaların kenarından dolaşan gemiler büyük mesafeler katedebiliyorlardı. Meselâ 1500’lerde Batı Avrupa’dan yola çıkan istilacılar Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Doğu Asya ve Avustralya kıyılarını elegeçirdiler ve hâlâ da talan etmekteler:

“ … İnsanoğlu nehirleri ve denizleri bir engel gibi görmeyi bırakıp onları otoyol olarak kullanmayı öğrendiğinde uygarlığa dev bir adım attı. Su yolları insan emeğine ve fikirlerine yeni bir manevra kabilyeti kazandırdırdı …” (E. B. Potter, Sea Power: A Naval History, 1960)

Tabi buradaki “uygarlık” kelimesi bizim bildiğimiz medeniyet değil. Atom bombası yapıp yüzbinlerce insanı bir saniyede öldürmeyi kılıçla öldürmekten daha “uygar” gören teknik ve ticarî bir zihniyet bu. Dikkatli okumak lâzım. (Bkz. Derin Lügat:Medeniyet / Civilisation / المدنية / الحضارة) Neyse, geçelim… Kısacası denizcilerin rüzgâra muhtaç olduğu eski çağlarda bile “üzerinde güneş batmayan” bir imparatorluk hayal edilebilirdi. Ama aynı şeyi kara orduları ile yapmak imkânsızdı. Okyanuslar gezegenimizin %70’ini kapladığı için denizciler karacılara kıyasla daima torpilliydi. (Bkz. Rusya) Bu verilere 1800’lerde açılan Panama ve Süveyş kanallarını eklersek Cebelitarık, Bab el Mendep ve Malaka boğazıyla beraber 5 geçiş noktasını kontrol eden bir ülkenin bütün dünyadaki deniz yolları üzerine söz sahibi olacağınısöyleyebiliriz. (Büyük görmek için haritaya tıklayın)

jeopolitik-deniz-yolu Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

Bu noktaları kontrol edenler hem diğer ülkelerin ticaretini hem de savaşını büyük ölçüde kontrol edebilirler. Zira deniz taşımacılığı kara yolundan çok daha ucuz ve petrol kaynaklarına erişim de yine büyük ölçüde denizden yapılıyor. Petrol ithal edemeyen bir ülkenin savaş uçakları, tankları ve tabi ki savaş gemileri hiç bir işe yaramayacaktır:

“… Büyük savaş gemileri, ateş gücünün bir noktaya teksif edilmesi, okyanuslara hükmetme azmi… Kısacası deniz ambargosu düşmana er ya da geç diz çöktüren çok etkili bir silah. Stratejik adaların ve kıtaların geçiş noktalarındaki üslerin kontrolü geniş kıtalara sahip olmaktan daha önemli. Deniz aşırı koloniler ülkenin refahı için hayatî önemi haiz. Üstelik deniz ticareti daima kara ticaretinden daha ucuz ve kazançlı. Deniz gücüne sırtını dayamış bir ulus karadaki savaşlara bulaşmadan tecrid olmayı da tercih edebilir. Deniz kontrolü olmaksızın bir küresel güç haline gelmek düşünülemez …” (Paul M. Kennedy, The Rise And Fall of British Naval Mastery, 1976)

Bu satırların yazarı olan Paul Michael Kennedy bir İngiliz tarihçi. Ekonomik güçlerin ve teknolojinin uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi üzerine uzmanlaşmış. Yale Üniversitesi’nin yayınladığı çok sayıda eseri de diplomasi tarihi hakkında. Temel tezi bir cümleye özetlenecek olursa… teknolojinin, ekonomik tahakkümün ve askerî gücün birbirinden ayrılamaz olduğunu savunuyor. (Bkz.  Zafer namlunun değil kalemin ucundadır)

İngilizler neden geç kaldı?

Peki ama neden uzun müddet karacı imparatorluklar tarihe yön verdi? Britanya ve ABD’nin ortaya çıkması neden son asırlarda oldu? Evet… Çin’de, İslâmistan’da, Hindistan’da kurulan imparatorluklar denizi kullanmışlar ama sahip oldukları karaları korumak veya karşı kıyıdaki düşmana saldırmak için. Kimse okyanusları aşarak dünyayı ele geçirmeye çalışmamış. Bir dönem Akdeniz’e sahip olan Romalılar ve Osmanlılar bile denizden çok az istifade etmişler. Tabi biz sorumuzu bugünkü coğrafî bilgilerin ve teknolojilerin penceresinden sorduk. Petrolün gemilerde yaygınlaşması 1900’lerin başıdır; kömür de nispeten yenidir. (Bkz. 2ci Dünya Savaşı petrol yüzünden mi çıktı? ») Üstelik dünya haritasının tamamlanması, risklerin, yiyecek vb tedarik edilebilecek liman şehirlerinin kurulması ise asırlar sürecekti. Kısacası bugün normal gördüğümüz pek çok şey 16cı asıra kadar mümkün değildi. Müellifimiz Philippe Moreau Defarges’ın tabiriyle:

“… Ortaçağ Avrupası kendi coğrafyasına hapsolmuştu: Güneyde aşılmaz çöller, batıda bilinmeyen bir okyanus, kuzeyde buzlarla kaplı topraklar, güney doğu ve doğuda yenemediği ordular vardı. 16cı asırdan itibaren okyanuslara hakim olmaya başlayan Avrupa dünyaya hükmetmeyi öğrendi; okyanusu merkeze alarak ve ana karaları kenara iterek onları bu merkezin hammade ve işgücü tedarikçisi haline getirdi …”

Buharlı gemiler ve kömür ile denizcilerin rüzgârdan bağımsızlıklarını kazanması daha da yeni. Bundan önce sadece düzenli rüzgârların müsade ettiği limanlara gidilebiliyordu. Buharlı gemilerle dahi bu bağımlılık tamamen kalkmadı ortadan. Birinci dünya savaşına kadar buhar gücüne sahip olan bir çok gemi yelkenleri terk etmemişti. Zira kömür tedarik edilemeyen uzak limanlar için hâlâ rüzgâr gerekliydi. Meselâ 1912’deki ticaret yollarını gösteren aşağıdaki haritada yelkenli gemilerin (açık mavi hatlar) ehemmiyetlerini hâlâ muhafaza ettiğini görüyoruz (Gerçek boyutta görmek için haritaya tıklayın):

wruzgar-ve-komur Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

Jeopolitiğin sabitleri ve değişkenleri

Philippe Moreau Defarges’ın kitabında faydalı bulduğumuz şeylerden biri de tarihe geçmiş jeopolitik uzmanlarının eserlerinden ve doktrinlerinden kısaca bahsetmesi. Clausewitz gibi hem askerlik yapmış hem de kitap yazmış ve üniversitelerde ders vermiş insanların fikirlerini incelemek bugünkü meseleleri anlayabilmek için son derecede kullanışlı. (Bkz. Savaşta Cesaret ve Aptallık) Tabi bu insanların her iddiası geçerli değil zira fikirleri yaşadıkları dönemin teknik sınırlarıyla, ideolojik ve politik baskılarıyla şekil aldığından hata yapabiliyorlar. Ancak bazen bu bilgin-komutanlar yeterince soyut düşünebildiklerinde stratejinin ve jeopolitiğin “değişmez” ilkelerine temas edebilmişler. (Bkz. Taktik ve Strateji) Bu bağlamda Defarges’ın bahsettiği ve bizim de kayda değer bulduğumuz isimlerden biri Amerikalı amiral Alfred Thayer Mahan (1840-1914). Prusyalı meslektaşı Clausewitz’in hudutlara ve devletlerin kontrol ettiği kaynaklara odaklı karacı vizyonu ile tezat oluşturan şu sözleri dikkate değer:

“… Deniz herkese açık bir yol hatta her yöne giden yolların kesiştiği sahipsiz bir saha. Ancak ‘ticaret yolu’ dediğimiz bazı güzegâhlar ve menziller diğerleri arasından seçiliyor. […] ‘Deniz gücü’ dedığımizde elbette ilk önce su üstünde hareket edebilen birimleri kastediyoruz ama limanlar, kanal ve boğazlar, askerî üsler ve stratejik güzergâhlar üzerindeki adalar da deniz gücünün bir parçasıdır …”

Mahan’ın askerlik tecrübeleri içinde bizim için özellikle önem taşıyan biri varsa o da 1861-1865 ABD iç savaşıdır. 200.000’i çatışmada olmak üzere 600.000’den fazla insanın ölümüne, 500.000’den fazla yaralı ve kayıba sebep olan bu savaşta deniz kuvveti çok özel bir rol oynamıştı. Fakat daha önemlisi savaşın sebebi, mahiyeti ve neticesi bugünkü savaşları haber verir gibidir (Bkz. Suriye Aforizmaları): Endüstriyel üstünlüğe sahip Kuzey ile tarıma dayalı Güney güçleri karşı karşıyadır. Avrupa’dan ithal edilen yüksek kaliteli mallarla rekabet edemeyen Kuzey, Güney’in limanlarını ablukaya alır. Güney’in deniz kuvveti yoktur. Yelkenden kömüre geçen savaş gemileri ve birlik sevkiyatında etkin kullanılan demiryolları Kuzey zaferinin önünü açar. Unutmadan… Deniz-jeopolitik münasebetine dair olmak üzere müellifimiz Defarges’ın Amerikalı Amiral Mahan’dan aktardığı iki önemli saptama daha var:

  • Birinci dünya savaşından önceki 2 asır boyunca Britanya bütün gücüyle liman, boğaz ve stratejik adalara hakim olmaya çalışırken Fransa karacılıkla denizcilik arasında karasız kaldı. Bu kararsızlık neticesinde kaynaklarını bir yöne teksif etmekte zorluk çekti. Cebelitarık, Ümit burnu (G. Afrika), Süveyş, Aden, Hürmüz ve Singapur ingilizlerin kontrolüne girerken Fransa küresel güç statüsünü kaybetti.
  • 1700’lerin genç ABD’si güçlü Avrupa devletleri olan Fransa ve Britanya’nın çekişmelerini kullanarak etki alanını genişletti. Atlantik’ten Pasifik’e uzanan bölgeye hakim olmak demek Britanya’nın bile ablukaya alamayacağı bir ülke kurmak demekti.

Türkiye jeopolitiğinin sabitleri

Gündemin Türkiye’deki kadar hızlı değiştiği ülke çok az. Terör, Rusya ve ABD ile ilişkiler, sınır ötesi harekâtlar, imzalanıp bozulan anlaşmalar… Bütün bu toz duman içinde bölgemizin sabitleri neler? Bu soruya 3 harita ile cevap verelim:

Birincisi petrolün üretildiği ve tüketildiği bölgeleri gösteren bir Avrasya haritası. 1ci dünya savaşından beri herkesin bildiği bir gerçek: Dünyada en fazla petrolün bulunduğu yer sarı beşgenin içi. Daha az bilinen bir gerçek ise buradaki üretim maliyetinin diğer bölgelerden daha düşük olması. Yani petrol ucuzken Arap ûlkeleri ve İran dışında kimse ihracat yapamıyor. Sarı beşgeni çevreleyen 5 denizin kontrolü dünyaya hakim olmak için mutlaka gerekli: Karadeniz, doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Basra ve Hazar. Suriye ve Yemen’deki savaşların temel sebebi de bu kontrol. Petrol ve doğal gazın en çok tüketileceği bölgeler Batı Avrupa, Çin ve Japonya. Dünyaya hakim olmanın ikinci şartı da ihracat yollarını yani denizleri kontrol etmek. Takdir edersiniz ki boru hatları deniz yoluna alternatif olduğu için Britanya ve ABD’yi rahatsız ediyor. Keza petrol üreten ülkelerin endüstrileşmesi veya Batı Avrupa, Çin ve Japonya’nın alternatif enerjiler geliştirmesi de Anglo-Saxon egemenliğine zarar verir.

tr-1 Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

İkincisi “Büyük Ermenistan” , “Büyük Kürdıstan” ve “IŞİD’istan” bölgelerinin örtüşmesine dikkat çeken bir harita. Bu da 100 yıllık bir kavga. Mesele etnik veya dinî değil; Bakü petrollerini ve tabi Kuzey Irak ve İran’ı doğu Akdeniz’e bağlamak. Yüz yıldır çizilen bütün haritalar ya Artvin-Ceyhan-Hakkâri yahut Basra-Ceyhan-Hakkâri üçgeninde. Projenin mahiyetine göre Rusya’nın veya İran’ın elini güçlendirebilecek bu “ülkeleri” önlemek için ABD bugünlerde Kuzey Suriye’de İsrail benzeri bir uydu-ülke kurmaya çalışıyor. (Gerçek boyutta görmek için haritalara tıklayın)

tr-2 Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

Üçüncü harita bölgemizdeki petrolün “kontrolsüzce” (Anglo-Saxon kontrolü olmadan) dünyaya çıkmasını engelleyen unsurların ifadesi. Zira herkesin kendi petrolünü satabildiği fiyata satması yani petrol piyasasının normalleşmesi Amerikan dolarının aşırı değer kaybetmesine sebep olur. Böyle bir durumda sadece ABD değil onyılların ihracat şampiyonu olan Almanya, Japonya, Çin ve dolarla petrol satan Rusya büyük zarar görebilir. (Bkz. Petro-dolar sistemi)

tr-3 Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

Bugünkü jeopolitik: değişkenler, sabitler ve haritalar

Aşağıda izokronik haritalar sunuyoruz. Bu haritalar teknoloji ve ticaret yolları sayesinde şehirlerin birbirine nasıl yaklaştığını gösteriyor. Bu haritalar sırasıyla 1881, 1906 ve 2009 yılında çizilmişler. Coğrafî olarak birbirine çok yakın olsa bile bazı şehirlerin ana ticaret yollarından uzak düşmesi de dikkate değer. Yine aynı haritalar sermaye birikimi, teknoloji transferi ve kültürel etkileşim açısından da dikkatle okunmalı. 1881’de bazı Rus ve Osmanlı şehirleri Avrupa’ya entegre olurken ülkenin geri kalan kısımları küreselleşmenin dışına itilebilmiş. Gözden kaçmaması gereken bir başka husus Londra’nın tek merkez rolünü Atlantik’e kaptırması. En kısa mesafelerin 10 günden 5 güne ve nihayet 1-2 saate inmiş olması ise ticaret döngüsünü anlamak bakımından önemli. Aynı mal aynı fiyata satılsa bile sevkiyat frekansındaki artış sermaye birikimini doğrudan etkiler: Hafta bir gemi kalkarken günde bire geçmesi yapısal bir değişiklik arz eder. Bu fiyatları, üretim koşullarını ve dolayısıyla işgücünü de şekillendirir. Zenginleşen limanlar ve sanayi bölgelerinde fakirliğe itilen köylünün istemese bile işçi olmak zorunda kalacağı, çalışmak istemeyen kadınların hatta çocukların çalışmaya itileceği aşikâr. (Bkz. Bu konudaki e-kitap: Derin MAЯҖ) 2009 izokronik haritasından sonra son olarak internet kullanım yoğunluğunu gösteren bir harita ekledik. Bu elbette zengin ülkelerle örtüşen bir harita. Ancak bilginin akışını temsil etmesi, internete bağlı olan insanların sanal biçimde yakınlaşarak yeni mekânlarda buluşması jeopolitik sahasındaki yeni gelişmeleri haber veriyor. Üstelik sadece e-ticaret gibi sivil uygulamalar değil söz konusu olan. Mısır ve Ukrayna’da gördüğümüz gibi isyanlar da internet üzerinden organize olabiliyor. Suç örgütlerinin interneti kullanması ve insansız hava araçlarının kontrolü de sanal mekânı jeopolitik konusu yapan meselelerden bazıları. Zira artık Amerikan askerleri Kaliforniya’daki askeri üsten hiç ayrılmadan Afganistan’da çocuk öldürebiliyorlar. Bu yeni durum ahlâkî ve hukukî kavramları sarstığı gibi “ulusal egemenlik” sınırlarını da yeniden tarif etmeyi gerektiriyor. (Gerçek boyutta görmek için haritalara tıklayın)

1881

izokronik-1881 Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

1906

izokronik-1906 Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

2009

izokronik-2009 Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

{ derindüşünce.org }




Bu haber 1567 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI