PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan, 1999 yılının 15 Şubat günü Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildi. Öcalan o tarihten bu yana Marmara Denizi’nde yer alan İmralı Adası'nda bulunan cezaevinde hapis yatıyor. Yakalanmasının ardından yapılan yargılama sonucunda Öcalan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
2011 seçimlerinin ardından Adbullah Öcalan ile Milli İstihbarat Teşkilatı yetkilileri arasında görüşmeler başladı. Bu görüşmeler daha sonra 2012 yılında bazı BDP’li milletvekilleri ile devam etti. Ankara’nın “Çözüm Süreci” adını verdiği süreç içerisinde hem istihbarat örgütü MİT yetkilileri hem de milletvekilleri Öcalan ile düzenli olarak görüştü.
Bu görüşmeler sonucunda Abdullah Öcalan 2013’ün 21 Mart’ın da Nevruz kutlamalarına bir mektup gönderdi. Mektupta “Artık silahlar sussun fikirler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan inkâr eden dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Kürt’üne, Türk'üne, Laz'ına, Çerkez'ine bakmadan bu coğrafyanın ta bağrına akıyor. Ben bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğine diyorum ki, artık yeni bir dönem başlıyor. Silah değil, siyaset öne çıkıyor” ifadelerine yer verdi. Öcalan'un bu çağrısı üzerine PKK'nın silahlı unsurları birkaç hafta sonra Türkiye dışına çıkmaya başladı. Ancak Mayıs 2013'de Gezi olaylarının patlak vermesi üzerine Öcalan yurtdışına çıkış sürecinin durdurulmasını istedi.
28 Şubat 2015’de ise HDP Milletvekilleri ve Hükümetin bakanlarının da yer aldığı ile 'Dolmabahçe Mutabakatı' adı verilen 10 maddelik bir deklarasyon okundu. Deklarasyonun Öcalan’ın da onayladığı bir metin olduğu açıklandı. Deklarasyonun ardından Kürt Sorununa çözüm ümitleri belirmişken 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren milletvekillerinin İmralı’ya düzenli gidişleri kesildi.
Suriye'deki gelişmelerin belirleyici hale geldiği bu dönemde 22 Temmuz 2015 günü Ceylanpınar'da iki polis memuru uykularında başlarına kurşun sıkılarak şehit edildi. PKK'nın üstlendiği bu olay çatışmasızlık dönemini fiilen bitirdi ve Güneydoğu’da PKK ile Türk güvenlik birimleri arasında çatışmalar yeniden başladı.
Abdullah Öcalan yakalanmasının ardından İmralı cezaevinden gerek avukatları gerekse kendisi ile görüşen milletvekilleri aracılığı ile mesajlarını kamuoyuna iletti. Kürt Siyasi hareketini yakından takip eden isimlere Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nden verdiği mesajları, bunların sorunun akışına etkisini ve İmralı-Kandil ilişkilerini sorduk.
Vahap Coşkun: Kürt sorununun demokratik siyasetle çözülebileceğini ifade etmeye başladı
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Öcalan’ın yakalanmasının ardından Kürt Sorunu'na bakışının değiştiği görüşünde. Coşkun’a göre Öcalan, sorunun Türkiye içinde çözülmesi gerektiği noktasına geldi:
"Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra Kürt meselesine yaklaşımı değişti. Daha önceleri, yani 1990’lı yılların başlarında da Kürt meselesini Türkiye içinde çözme konusunda görüşler geliştirmişti aslında ama Kürt meselesini Türkiye’nin birliği içinde çözme konusundaki en radikal görüşlerini yakalandıktan sonra dile getirdi. İkinci farklılık çözüm sürecinde ortaya çıktı. Öcalan, PKK’nın ilk ortaya çıktığı yıllarda silahlı mücadele dışında bir yol olmadığı söylüyordu. Silahlı mücadelenin bir zorunluluk olduğuna inanıyordu. Cezaevi sürecindeyse Türkiye’de Kürt sorununun demokratik siyasetle çözülebileceğini ifade etmeye başladı. Koşulların elverişli olduğunu ifade etti. Öcalan da cezaevindeyken gerek yöntem gerekse amaç farklılığı oluştu."
Vahap Coşkun, Öcalan’ın PKK’nın hâlâ lideri olduğunu ama artık "Öcalan ne derse Kandil yapar" pozisyonunun olmadığını savunuyor:
"17 yıldır içerde olan bir aktörden bahsediyoruz. Bu süreçte hem Öcalan hem de PKK dönüştü. PKK, Öcalan olmadan da var olabildiğini kanıtladı. Dolayısıyla Öcalan’ın durumu burada farklılık arzetti. Öcalan, örgütün hem ideolojik hem de ruhani lideriydi, hâlâ ruhani lider olarak görülüyor. Kandil, Öcalan’ı karşısına alacak bir pozisyona girmiyor. Fiili olarak liderlik Kandil’de. Kandil hareket alanını, sahasını Öcalan’a karşı genişletti. Öcalan, artık herhangi bir konuda karar verirken Kandil’in ne diyeceğini hesaplamak zorundadır. Öcalan için artık "Ne söylersem yaparlar" pozisyonu artık yok. Tabii Kandil’de Öcalan’ı açığa düşürecek bir pozisyon almaktan kaçınır."
Ümit Fırat: Öcalan cezaevinde kutsallaştı.
Yazar Ümit Fırat ise Öcalan’ın kendi geleceği üzerine de hesaplar yaptığını, söylediklerinin samimiyeti konusundaysa tereddütler olduğu görüşünde:
"Abdullah Öcalan hep muhatap alınmak istiyordu. Türkiye’nin ve uluslararası güçlerin kendisini muhatap almasını istiyordu. Yakalandıktan sonra uluslararası muhataplık kalmadı. Öcalan’ın hedefi küçüldü. Öcalan’ın sözlerinin hangisinin samimi olduğunu anlamak zor. Öcalan’ın kendi geleceğine yönelik bir kurgusu olduğuna inanıyorum. Yeni yapılanmada yer almak istiyor. Öcalan mesajlarında bir söylediğinin daha sonra tersini de söyleyebiliyor. Bu da söylediklerinin ne derece samimi olduğu kuşkusu yaratıyor. Ben bu anlamda Türkiye Devleti ile Öcalan’ın özelliklerinin benzeştiğini düşünüyorum. İki taraf da karşı taraf hakkında kuşkuya sahip."
Fırat, Öcalan’ın cezaevinde ‘kutsal’ bir konuma yerleştirildiği iddiasında:
"Gerçek olan bir şey varki, Öcalan cezaevinde kutsallaştı, dokunulmaz bir hâl aldı. İnsan ulaşılmaz noktada olunca kutsallaşıyor ona dokunanlar da kutsal camianın bir parçası haline geliyor. Bence Öcalan’ın o kutsal alandan çıkartılıp etkinliğinin normalleştirilmesi lâzım. Hapisteki Öcalan dokunulmazlık sahibidir. Dokunulmazlık sahibi bir liderle oturup konuşmak zordur."
Avni Özgürel: Öcalan cezaevindeyken neyin olmayacağını öğrendi
Gazeteci yazar Avni Özgürel, Öcalan’daki değişimin yakalanmadan önce başladığını İmralı ile birlikte Öcalan’ın ‘Kürt Sorununda neyin olmayacağını bildiği’ bir dönem yaşadığını söyledi:
"Öcalan, Türkiye’ye getirilmeden önce meselelere daha ideolojik bakıyordu. Marksist bir örgüt perpektifine sahipti. Yakalanmadan önce bu perspektifini bırakmaya başlamıştı. Türkiye’ye getirilmeden önce uluslararası bazı angajmanlara girmeye başlamıştı. Örgütüne uluslararası pencereden bakmayı anlattı. Kendisi cezaevine düştükten sonra neyin olacağını değil, neyin olmayacağını öğrendiği bir dönem yaşadı. Cezaevinde analitik düşünmeyi öğrendi. Cezaevinde kendisine ve örgütüne bir vizyon belirlemeye ve buna ilişkin bir misyon inşa etmeye çalıştı. Cezaevinde Türkiye içi çözüme yaklaştı. Öcalan’ın bu Türkiye vizyonunu ‘Erkeği Öldürmek’ kitabında görebiliriz. Şu anda örgüt başka bir yere savrulmuş durumda. Sahadakiler ve Kandil, Öcalan’a göre günü birlik perakende bakış açısına sahipler. Kandil, ABD ve Rusya’nın kendilerine vereceği sözlerini tutacaklarını sanarak fena halde yanılıyorlar."
Mesut Yeğen: Öcalan ve PKK program değişikliğine gitti
İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Mesut Yeğen, Öcalan'ın 1999’da yakalanmasının ardından PKK’nın Öcalan’ın zorlamasıyla program değişikliğine gittiğini söyledi:
"Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından 1999’dan sonra PKK, Öcalan’ın yönlendirmesi ile program değişikliğine gitti. Türkler ve Kürtler arasındaki bir savaşı önleme, Türkiye ile bütünleşme, birleşme stratejisine dönüldü. Bütünlüklü bir sürece dönüşmese de çözüm süreci gelişti. Bu arada Abdullah Öcalan’ın örgüt üzerindeki tartışılmazlığı net olmaktan çıktı. Örgüt, ideolojik olarak değil ama stratejik olarak Öcalansız davranmaya başladı. 2013 Nevroz mesajı ile Abdullah Öcalan, AKP tabanının da kaldırabileceği bir dil kurdu. Tabii tüm bunlar 2015 Temmuz’un daki gelişmelerle birlikte unutulacak konular arasına girdi."
---- Kaynak: Al Jazeera