Suriye'deki iç savaş süreci, Irak'la birlikte, bir yandan DAEŞ/IŞİD gibi, İslâm'ın ana damarı/Ehl-i Sünnet ile kavgalı marjinal akideye dayalı, radikal şiddeti öngören örgütlerin bölgede yerleşip Musul, Rakka, Deyrezor, Tedmür gibi coğrafi olarak İslâm'ın kalbi olan önemli tarihi merkezleri ele geçirmesine neden olduğu gibi, Kürt sorununu, tam bir çatışma ve kaos aracı haline getirerek ön plana çıkardı. IŞİD, Sünni dünyaya/Sünniliğe ilişkin algıyı rehin alırken, Suriye'nin çoğunluğu Kürtlerle meskun kuzey bölgelerinde PKK'nın uzantısı olan Stalinist yapıdaki PYD'nin, kantonlar kuracak şekilde hakimiyet tesis etmesi krizi, Şam yönetiminin çok ötesinde bir zemine çekip iyice derinleştirmiştir. DAEŞ bir yandan, Katı Selefîlik/hâricilik ve soğuk savaş dönemi totaliter-ideolojik şiddet anlayışının bileşkesinden oluşan kanlı şiddet anlayışı ile, Sünni dünyaya ilişkin olumsuz algıları oluşturup, Sünni dünyayı modern haçlıların, Batılıların açık hedefi haline getirirken; Suriye/Rojava bölgesinde, Türkiye sınırının tam karşı tarafında, ele geçirdiği bölgeleri bir bir, adeta anlaşmalı bir şekilde, Tel Ebyad/Giré Sipi başta olmak üzere, PYD/YPG'ye teslim etmektedir.
DAEŞ/IŞİD, kobani örneğinde olduğu, gibi zaman zaman PYD/YPG ile çatışarak; PYD'nin, Stalinist örgütün, Kürtleri/Kürdistan'ı İslâmsızlaştırma amaçları doğrultusunda, İslâm aleyhinde kara propaganda yapmasına malzeme vermektedir. DAEŞ, son olarak, Cerablus'u da, tarihi Menbic kasabası gibi, PYD'ye teslim etme aşamasındaydı. Oslo görüşmeleri ile başlayan çözüm sürecini ve iç savaş ortamında Beşşâru'l-Esed yönetiminin muzaheretini fırsat bilen PYD/YPG bölgede fiili bir durum oluşturup, Kamışlı ve Haseke'de etkin olan KDP'yi de tasfiye ederek, kantonlar teşkil etmiştir. ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin de muzaheretini sağlayan PYD/YPG, Kobani'den Afrin'e bir koridor oluşturma yoluna gitmiştir. PKK'nın uzantısı olarak, ideolojik zeminde Kürt kimliğini ve varlığını İslâm Dini karşıtlığı ve Müslüman halklar düşmanlığı zemini üzerine oturtmaya çalışarak, bu bağlam da İsrail ile de müteffik hale getirmeye çalışan PYD, bu koridorla, Kürt kimliğini, Kürtleri İslâmsızlaştırarak, Müslüman coğrafyanın birbiri ile olan bağlantısını tamamen kesmeyi amaçlamaktadır. Dahası, İslâm'ın Anadolu ve Mezopotamya/Kürdistan'dan kovulup, Arap Yarımadası'na hapsedilmesi projesine hizmet etmektedir. PYD sadece bununla kalmamakta, dindar olan Rojava Kürtleri arasında %10 bile desteğe sahip değilken, düvel-i muzzamanın desteği ile, hegemonya kurmakta, çoğunluğu teşkil eden muhafazakar-dindar Kürtleri bölgeden Türkiye'ye ve Irak Kürdistanı'na göçe zorlamıştır. Rojava Kürtleri, bu iç savaş ortamında bir yandan Şam rejiminin ve DAEŞ'in baskı ve zulümlerine/katliamlarına maruz kalırken, diğer yandan PYD/YPG'nin sopasına maruz kalmaktadır.
15 Temmuz Kanlı Darbe girişiminin yol açtığı, Gaziantep'teki intihar saldırısıyla hızlanan olaylar zinciri, Cerablus operasyonu ile zirveye çıkmıştır. Burada tüm bu olaylar adeta birbiriyle kenetlenmiştir. Mevcut durum, Türkiye'nin son 4-5 yıldır global bir hamle/saldırı karşısında olduğunu da göstermektedir. Bazı Batılı güçlerce de desteklenen, Kanlı 15 Temmuz Darbesinin, halkın gösterdiği direnç/irade ile, akim kalması Türkiye'nin elini uluslar arası diplomaside güçlendirmiştir. Gerek, Rusya ile ilişkilerin 2011-13 öncesine dönmesine ilişkin atılan adımlar ve gerekse USA/ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın ziyareti Türkiye'nin eline geleceğe yönelik kullanabileceği bazı önemli fırsatlar vermiştir.
Türkiye, elindeki bu fırsatları doğru bir biçimde değerlendirerek Suriye krizinin çözümü konusunda, yeni bir siyaset zemini ve konseptler geliştirerek, adımların atılmasını sağlamada, önemli bir rol oynayabilir. Öncelikle, olabilecek maximum düzeyde Suriye'de âcil bir ateşkesin sağlanması, Hizbullah ve DAEŞ başta olmak üzere, tüm yabancı kuvvetlerin ülkeden çekilmesinin sağlanması ve bölgesel/uluslararası konferansların düzenlenmesi gibi adımlar, bu aşamada zor da olsa, hızlandırılabilir. PYD/YPG sorununun, ise, Kürt kimliği/sorunu ile bitişmesi önlenmek suretiyle, çözülmeye çalışılması ve bu çerçevede Kürt Sorununun barışçı bir şekilde çözümüne yönelik, yeni bir muhataplık anlayışı ile, adımların atılması elzemdir.
Müfid Yüksel - Yeni Şafak