Savaş Panoraması...
PKK kuruluşundan bu yana, nerdeyse 40 yıllık silahlı mücadeleyle, Türkiye’de ve bölgede derin izler bıraktı. Destekleyenlerinin her geçen gün artmasıyla silahlı mücadele eden bir örgüt/parti, birleşenleriyle birlikte siyasal bir harekete dönüştü. Militanlarının/gerillasının kesin inançla bağlı olduğu örgütün küçük bir işaretiyle büyük kitleleri hareketlendirebileceği devasa büyüklüğe erişti. Daha ne kadar büyüyeceğini, nereye vardığı zaman duracağı konusunda hiç kimse bir fikir ileri süremiyor.
‘Dönemsel olarak belirlenen amaçlar’ uğruna kitleler bu ölümcül mücadeleyi devam ettiriyorlar.
Kaç insan ölecek, kaç insan göç edecek, bu savaşım nereye varacak, savaştan yara alan insan ruhu nasıl tedavi edilecek; biriken bunca kin, öfke, kızgınlık, düşmanlık, nefret iklimi nasıl aşılacak; bunca yıkımdan sonra hakikaten toplum özgürleşecek mi, sahip olduğu birikimle mutlu, müreffeh, barış içinde bir hayat sürecek mi türünden pek çok soru çatışmalı ortamdan dolayı sorulamıyor bile.
Ortadoğu’daki dönemsel değişimler örgütü yeni ittifaklara sürüklerken yine dönemsel gelişmelerle umutlar doğmakta, kısa bir zaman sonra çölde serap gören bedeviler gibi bu defa umutsuzluk ve karamsarlık salgın bir düşünce biçimi olarak toplumsal hayatı etkilemektedir. Örgütün böylesine değişken bir zeminde siyaset üretmesi her geçen zamanda daha da karmaşık hale gelmekte. İdeolojiler birer birer çökerken, bir an da dost bilinenlerin düşman safında, düşman belirlenen ve bütün kabullerine karşı çıkılan devletler dost olarak kabul görmektedir. Zaman uzadıkça bu dost-düşman dengesi yerli yerine oturacağına daha sorunlu hale gelmekte, coğrafyadaki savaşın etkisiyle bir labirent oluşmaktadır. Öcalan’ın tabiriyle,
“Ortadoğu’da sadece siyasetin yolları değil, ideolojinin yayılış kanalları da labirentlidir. Şaşırmadan çıkabilmek büyük yetenek ister. Bu gerçeklik ta Sümer Zigguratlarıyla Mısır Piramitlerinin şaşırtıcı yolları çizildiğinden beri böyledir. İdeolojiler ve politikalar şaşırtıcı ölçüde başarılı olabilmektedir. Dolayısıyla Ortadoğu’ya çıkmak ve siyaset yapmaya çalışmak, zikzakları sınırsız bir labirente girmeye benzer…”. (“Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” Mem Yay. 2. Baskı 2001 sh. 297)
Irak’ta Baas Partisinden sonra ortaya çıkan yönetim boşluğu ülkeyi üçe bölerken, Suriye’de bütün hızıyla devam eden iç savaş bölgeyi bir savaş meydanına çevirmekte, bitmeyen bir kargaşa hali bütün hızıyla devam etmektedir. Bu savaşta şimdiye kadar 300 bin insan hayatını kaybetti, 8 milyon insan ülkeyi terk etti 2.5 milyon insan Türkiye’de mülteci olarak yaşamak zorunda kaldı. Baas Partisi bütün kahhar gücünü kendi halkına karşı kullanmaktan hiç çekinmedi, bir avuç insanın iktidarı uğruna, iktidarı demokratikleştirmeyip tek parti iktidarının dayatmasıyla bu iç savaş sürdürüldü. İlk zamanlarda Baas’ın gitmesi için her türlü girişimde bulunarak buradaki isyancı örgütleri destekleyen devletler, çatışmaların uzamasıyla bu desteklerini geri çekerek yeni uydurdukları ucube bir örgüt olan “IŞİD-İD ile mücadele ediyoruz” diyerek dolaylı olarak Baas’a yardım ettiler. Hırçınlaşan muhalif örgütler yalnız kalmanın getirdiği büyük öfkeyle daha ölümcül eylemlere girişerek savaşı şiddetlendirdiler. Baas direkt müdahale anlamına gelecek olan Rusya’nın ülkede yerleşmesine ve hava bombardımanı yapmasına kapılarını açtı. İran Şiileri ve örgütlü yapılarıyla karada, Rus bombardımanı ile havada ve PYD ile sınırda desteklenen Baas rejimi “yıkılmadım ayaktayım” mesajı vermeye devam etti. Nüfusunun yarısından fazlasını kaybeden bir Baas’ın yenildiği ve gitmesi gerektiği çok açık. Ancak gidişini istemeyen Rusya ve İran bu savaşı sürdürmekte kararlı görünmektedirler.
Böyle bir coğrafyada barışçıl tüm çabalar kolayca boşa çıkmakta; bölge devletlerinin ve diğer devletlerin ideolojik, etnik, ekonomik hesaplar içinde olması bu coğrafyadaki çatışmaları da derinleştirmektedir.
DEVAMI: http://www.fikirzemini.com/yazarlar/cihat-akyurekli/oz-yonetime-giden-yol/99/