Babası, Hüsameddin Bitlisi, Bitlis’in önemli bilginleri arasındaydı.Şerefname’de kendisi için ‘Tasavvuf alanında ilerlemiş bu hususta bir kitabı bulunduğu’ belirtilir.Tarikatte Şeyh Amar Yasir’e bağlıdırlar.(Şerefname S.392)
İdris-i Bitlisi, aristokrat Kürt bir ailede büyüyüyerek yetişmiştir. Belirli bir süre Akkoyunlu Devleti’nin idari işlerinde görev üstlenmiş burada tecrübeler kazanmıştır. İdris-i Bitlisi’nin ailesi hakkında bilinen; Ebu’l Fazl Mehmed adında bir oğlu olduğudur.Eşi hakkında bilgi bulunmazken, bir veya iki oğlunun olduğu tartışılmaktadır. Ebu’l Fazl Mehmed, babasının yazmış olduğu ve yazımızda sık sık örnekler vereceğimiz ‘Şah-Name’ kitabının tamamlayıcısıdır. İdris-i Bitlisi 1520 yılında vefat edince Şah-Name bitmiş fakat müsvedde olarak kalmıştı. Babası gibi edip olan Ebu’l Fazl II.Selim döneminde kitabı toparlayıp tamamlamıştır. Ebu’l Fazl, babası İdris-i Bitlisi kadar önemli bir şahsiyet olmakla beraber yaşamı boyunca bir çok eser kaleme almıştır. Kendisi hakkında Şerefname’de bu bilgiler geçmektedir;
”Ebul’l Fazl Mevlana Bin İdris, Sultan Süleyman Han döneminde Rumeli Deftarlığı görevinde bulunan son derece kıymetli biriydi. İki seçkin oğlu vardı; Bu seçkinlikleri henüz olgunlaşmadan ikisinden de yoksun kaldı. Bir gün İstanbul’da iki oğluyla birlikte gemiye binerek Galata tarafından geliyordu. Ansızın deniz dalgaları birbirine çarpmaya ve şiddetle kabarmaya başladı; Bu nedenle gemi devrildi ve iki oğlu bunun kurbanı olarak hain denizin dalgaları arasında boğuldular.”
Şerefxanê Bedlîsî, bu elim hadiseyi aktarırken şöyle bir şiir düşmüştür ”Birinin gemisi, kendi kaçınılmaz tufanıyla battığında, Kaderin karşıdan gelen pençesi suyun içinde yüzücünün elini kırar.”
Ebu’l Fazl Mevlana Bin İdris, yaşanan bu kederli hadiseden sonra çok geçmeden üzüntüden hastalanarak hayatını kaybetmiştir. İdris-i Bitlisi’nin tek erkek çocuğu olduğunu düşünürsek, Hüsameddin Bitlisi’den gelen soy burada kesilmiş görünmektedir.
BAZI ESERLERİ;
Tercüme-i Ahlahi Muhsini, Kısas-i Enbiya, Tarih-i Ebu’l Fazl, Türkçe,Arapça,Farsça şiirlerden oluşan divan ( Kürtçe bildiğine dair bilgi bulunmamaktadır.) Tercüme-i Zahire-i Harezmşahi
İdris-i Bitlisi’nin kökeni hakkında çeşitli akademisyenler tarafından ortaya tezler atılmış olsa bile bu tezlerin tamamı İdris-i Bitlisi’nin kendisi tarafından yazılmış olan ‘Şah-Name’ eserinde bizzat çürütülmüştür. İdris-i Bitlisi, Kürt olduğunu şöyle izah etmektedir;
”Kutlu emir uyarınca bu değersiz kul, Urmi tarafına yöneldi. Bu hakir kula ırsi bağlarından ve yakınlıklarından kaynaklanan eski ilişkiler ve dostluk yoluyla arada tam bir irtibat söz konusuydu.” (İdris-i Bitlisi Şah-Name Hicabi Kırlangıç a.g.e s27)
İdris-i Bitlisi tarafından kullanılan ‘irsi’ kelimesi burada ‘soy’ bağlamında açıkca ifade edilmiştir.
1514 ÇALDIRAN SAVAŞI BAĞLAMINDA İDRİS-İ BİTLİSİ TARTIŞMALARI;
İdris-i Bitlisi’nin 1514 yılında vuku bulan Çaldıran Savaşı esnasında Kürt Hükümdarlıkları ve Osmanlı Devleti arasında diplomatik faaliyetler yürüttüğü tartışmasız bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. İdris-i Bitlisi üzerinden yürütülen tartışmaların ekseriyetle tarihi bağlamdan koparılıp ‘güncel siyasi’ bir konu haline getirilmesi o günün şartlarının özellikle bir tarafa bırakılarak konunun ele alınması sağlıksız bir tartışma meydana getirmektedir. İdris-i Bitlisi’yi yazdığı eserden anlamak ve tartışmak en doğru yol olacaktır.
Kürt Mirleri ağırlıklı olarak Sunni (Müslüman) Kürtlerden oluşmaktaydı. Bu beylikler ‘mezhep’ farklılığına rağmen Çaldıran Savaşı öncesinde 1507 yılında Şah İsmail ile antlaşma yapmıştır.Kürt Hükümdarları ‘çıkarları’ gereği zaman zaman saf değiştirmiş ve bu minvalde hareket etmişlerdir. 1514 Çaldıran savaşından önce Kürt Hükümdarlıkları ve Safevi Devleti arasında yakınlaşmalar, Şah İsmail’in Kürt Mirlerinin kendisini ziyaret ettikleri esnada onları tutuklayıp zindana atmasıyla son bulmuştur. Bu sırada Safevi devletine Özbeklerin saldırısı gerçekleşince, Şah İsmail iki Kürt Hükümdarı hariç diğer bütün Mirleri serbest bırakmıştır. Esir olarak tuttuğu Hükümdarlardan biri Bitlis Hükümdari Emir Şeref Han’dır. Rojkilerin toplanıp ‘özel birlikle’ Emir Şeref’in bulunduğu zindana saldırmasıyla Emir Şeref özgürlüğe kavuşmuştur.(Şerefname’den)
”Daha güçlü ve soylu olan bu Kürt yöneticileri Türk veya İranlılara bağımlılıktan kurtulmuşlardır. Bunlardan; Güçlü olanları Avrupa’daki Senyörler gibi kendilerini İran Şahı veya Osmanlı Padişahının koruması altında gibi gösterirler. Gerektiğinde bizim İtalya’daki Prenslerin yaptığı gibi, umut ettikleri servet ve bazı çıkarlar gereği taraf değiştirdikleri bile olur.” (İtalyan Pietro Della Valle 1617 tarihli mektubunda böyle dikkat çekici bir ayrıntıya yer vermektedir.) Della Valle’nin aktardığı gibi ‘dönemsel değişiklikler’ çıkarlar doğrultusunda icra edilmektedir.
Şah İsmail, Kurdistan gibi stratejik bir ülkeyi hakimiyeti altına alıp Osmanlı Devleti’ne karşı jeopolitik bir üstünlük sağlamayı amaçlıyordu. Bu amaçlar doğrultusunda Kürdistan Mirliklerine saldırarak çoğunu işgal etmeyi başarmıştır; Bitlis,Hizan,Miks,Sason,Şirvan gibi bölgeler Safevilerin kontrolü altına girmiştir.
Çaldıran Savaşından önce Safevilerin Bitlis Hükümet sınırları içerisinde neler yaptıklarına dair Şerefname’den bir alıntıyla devam edelim;
”Mir Şeref, Şeyh Emîr Bılbasî komutasında tekrar Rojkanlıları toparladı ve Kızılbaşları Bitlis’ten söküp atmak için şehri kuşatma altına aldılar. Pazuki (Bazuki) Mir Muhammed, kendilerine yardım edeceğini söyledi. Savaş, Bitlis Gökmeydan’da patlak verdi.Pazukili Mir Muhammed ihanet yolunu seçerek savaşın en şiddetli olduğu anda Safevilerin tarafına geçerek Rojkanlıları arkadan vurmaya başladı. Şeyh Emîr Bılbasî ve oğlu savaş meydanında son anlarına kadar direndiler. Şeyh Emîr Bılbasî ve oğlu Ali Ağa, Safeviler tarafından öldürüldü. Cenazeleri Gökmeydan’a getirilip önce parçalandı daha sonra ateşe verilip yakıldılar. ” (Mir Şeref yukarıda bahsetmiş olduğumuz Safeviler tarafından tutsak edilen Bitlis Hükümdarıdır.) Safevilere o dönem Pazuki örneğinde olduğu gibi bir çok aşiret destek vermiştir.
-Okurlarımızın burada anlaması gereken en önemli husus; O dönem ölçü ‘Müslüman Sunni’ olmaktı. Bunun dışında çok ciddi bağlayıcı bir unsur bulunmamaktadır.-
Safevi-Kürt savaşı Çaldıran savaşından bir kaç yıl önce patlak vermiştir. İdris-i Bitlisi’den önce Kürt mirlerini Kürdistan meclisinde bir araya getiren Mihemmed Axa Kelhoki’dir. (Şerefname)
Şimdi Çaldıran Savaşın’dan önce Kürdistan’da neler yaşanmış, İdris-i Bitlisi’nin Şah-Name’sine dönelim;
‘Harp iki türlüdür, bir gün kazanır, bir gün yeniliriz.’
”Amasya’da kışladıkları o kış (Osmanlı Ordusu ve Yavuz Selim’den bahsediyor) gelecek baharın başlarında Acem memleketlerinin durumunu düzeltmek için padişahın kutlu azmi ve günden güne artan ikballi niyeti kesindir diye Kurdistan meliklerine (Padişah-Hükümdar) ve hakimlerine çağrı mektupları gönderdiler. Yüce emirlerin tebliği ve ileri gelenlerin yüce dergaha itaate çağırılmaları bu hakir kula yüklendiğinden ve Kürdistan,Diyarbekir (Diyarbekir’i ayrı tutmasının sebebi Beyberbeyi olmasıdır) özellikle Amid şehri meliklerinin müjde dolu meşhurları ve fetihnameleri bendenizin uhdesinde olduğundan her halükarda İslam fethinin ve sufi adlı mülhitlerin yenilip hezimete uğramalarının müjdelerini yayıp bildirmiş, ben fakirle arkadaşlığı ve din kardeşliği bulunan Amid şehrinin ileri gelenleri itikatlarının temizliğinden ve ilhatları zahir olan ve o güruhun zulüm baskılarından usanmalarından dolayı İslam Sultanı’nın bu davetçisinin davetine uymuşlar ve hiç beklemeden Amid şehrinde yönetimde makam sahibi olan ve Muhammed Han Ustaclu’ya bağlı bulunan bütün Safevilerin bazılarını ihraç, bazılarını da katledip minberlerin başlarının İslam Sultan’nın adıyla taçlandırıp canlandırmışlardır.”
-Burada ismi geçen ‘Muhammed Han Ustaclu’ Safevilerin Diyarbekir valisi olan Türkmen komutandır. Çaldıran savaşında Kürt ordusu tarafından öldürülmüştür.-
”Bu davetçi kul Kürdistan memleketlerinde Bradost beylerinin tasarrufunda olan Urmi vilayetinden başlayarak sırasıyla, İmadiye(Amedi),Soran,Bohtan,Nemran,Rojkan, Eyyubiler ve diğer memleketlerden güçlü sözleşme ve antlaşmalar yoluyla İslam Sultanı için biat almıştı. Onlar, mekruh Kızılbaş güruhunun geri kalanlarıyla vuruşup savaşma hazırlıklarına başlamışlardı. Mir Şeref, Rojki Kürdistan’ının hükümet merkezi olan Bitlis kalesini ve oraya bağlı yerleri Safevilerden temizledi. Atalarının buyruğuna uyup Bitlis’i tekrar egemenliği altına aldı” ”
İdris-i Bitlisi, Mir Şeref ve Kürt Halid Bey’in çocuklarının üzerine yürümesiyle başlayan savaşı şöyle anlatır;
”Bu kul, kış ortasında o civarda bulunan Kızılbaş artıklarını ortadan kaldırma konusunda uygun planlar ortaya atmıştır. Muş ve Ahlat ovasında karın evlerin hizasına yükseldiği ve atlarla süvarilerin bütün geliş gidiş yollarının kapandığı bir zamanda hepsi piyade gençlerden oluşan bir ordu, keklik gibi kar üzerinde sekiyor, ayaklarında tahta aletler ( Kürtler bu ayakkabı türüne ‘LEKAN’ derler. ) bağlamış olarak derin deniz hükmü taşıyan karların üzerinde suyun üstünde yürüme kerametleri olan Muhammed ümmetinin velileri gibi koşuyordu. Şeref Bey, Kızılbaş’ın kararlı ve savaşçısı ve yiğit bir komutanı olan ve İslam sultanının Merend’de siyaset ettirdiği Halid Bey’in oğulları ve kardeşiyle vuruşma azmiyle yiğitçe ileri yürüdü. Onun kardeşleri Muhammed ve Uveys, öteki oğulları, cemaati, ulusu Humus’ta toplanmıştı. O civarın hakimi olan Kızılbaş Halife baskından haberdar olup ordu hazırlamaya koyuldu. İki ordu arasında büyük bir savaş başladı. Devletin velileri Allah’ın desteğiyle ve Sultan’ın ikbaline mazhar olduklarından o gün üç kez savaşa giriştikten sonra dindar muhlislerin gözüne fetih ve zafer yüzünü gösterdi. Bu savaşta o mülhit güruhtan bini aşkın kişi öldürüldü. Mir Şeref, savaş ganimetleriyle beraber Bitlis tarafına döndü.”
‘Lekan’ isimli bu ayakkabıya 900’lerden bir örnek verelim; Kürtlerin kış aylarında kullandıkları ‘Lekan’ isimli bu kar ayakkabısı aynı zamanda kışın saldırı için kullandıkları askeri bir ayakkabıdır.Ermeni tarihçi Thomas Artsruni 900’ler de Kürtlerin bu ayakkabıları kullanarak savaşa girdiklerini belirtir. 640’dan itibaren Kurdistan’a İslam Ordusuyla beraber yerleşen Araplar, zamanla kargaşalara yol açmıştır. Araplar ‘kış şartları’ konusunda Kürtler kadar tecrübeli olmadıkları için 851-852 yılları arasında Kürtlere karşı Bitlis bölgesinde ağır bir yenilgi almışlardır. Bu yenilgi sonucunda Aralar, Kürdistan’dan ayrılmak zorunda kalmışlardır. ‘Rojkilerin’ bu dönemde ortaya çıktığı düşünülmektedir.
İdris-i Bitlisi, Kürt Hükümdarlarını bir araya getirip onlar arasındaki birliği kurmaktan ötürü son derece mutlu olduğunu ilerleyen metinlerde ifade etmektedir.(İkinci bölümde aktaracağız)
”Düşman yeniden sefere azmetmiş diye dünyayı dolaşan rüzgardan haber geldi. Düşman canını saçarak lale gibi Kızılbaş külahını yükseltti. Kış mevsiminde düşmana karşı pusuya yatmıştı, yerin altındaki yeşillik gibi filizlendi. O İran şahı Tebriz’den Ermen ülkesine bir ordu gönderdi. Niyeti Kürt kavimlerinden intikam almak, memleketleri kılıçla zaptetmekti.” (İdris-i Bitlisi, Şah-Name)
İdris-i Bitlisi burada, Şah İsmail’in büyük bir orduyla Kurdistan’ı işgal edeceğini belirtirken Şah İsmail’in ‘Kürt kavimlerinden intikam alacağını’ belirterek önemli bir noktaya değinmektedir.
”Osmanlı Sultanı, öncüler göndererek Kürtlere yardım için adım atmak istiyordu. Amid ‘Diyarbakır’ mülkünün yolunu kılıçla açmak, Kürtlerden dolayı pişmanlık duymamak istiyordu. Çünkü Kürtlerin imdadına gelmek beladır, Kürtlerin geçidinden geçmek hatadır.”(İdris-i Bitlisi, Şah-Name)
Burada Osmanlı Sultanı (Yavuz Selim’in) Kürt beylerinden ‘mutlak sadakat’ aradığını anlamak mümkündür. Karşılıklı güven oluşmazsa eğer ordusunun Kürdistan topraklarında kırıma uğrayacağının endişesini taşımıştır.
”İran şahı kılıç darbesiyle yolu tutmak için ordu gönderince,sancak sahibi beylerden bir grup yiğitlik meydanına adım attı. Kızılbaş’ın düşüncesi şöhret bulunca ordusu ve askeri Erciş’e ulaştı. O sıralar da Sultan’ın ordusundan Kürtlerin yardımına gelen yoktu. Ancak adı İdris olan ‘Burada kendisinden söz etmektedir.’ ve Bitlis’i imar etme fikrinde olan bir kulu, din sultanının alametleriyle onların arasında bulunuyordu.”(İdris-i Bitlisi, Şah-Name)
Bu kısım oldukça önemlidir. Uzun yıllardır savunduğum görüşlerin haklılığını ortaya çıkarmaktadır. Kürtler ve Safeviler arasındaki sorun Çaldıran’dan öncedir. İdris-i Bitlisi’nin anlattığı gibi iki ordu karşı karşıya geldiğinde henüz Osmanlı Ordusundan Kürtlere bir yardım ulaşmamıştı. Özellikle ‘Bitlis’i imar etme’ fikri, İdris-i Bitlisi’nin ülkesine olan bağlılığını göstermektedir. Çünkü, Bitlis Safevilerin işgali altındadır. Yukarı da çeşitli olayları anlatmıştık…
”Onun eli en güzel yardımcıya her zaman duadaydı. Bütün Kürt büyükleri için o rahat vaktinde bunu uygun gördü. Hizan’dan, Sason’dan, ve bütün Şirvan’dan Şeref bey ve bütün büyük beyler, o toplantıda ben davetçi kulla ittifak ederek söz birliğine vardılar. Düşman çeviklik gösterip o taraftan savaş ve fitne yolunu açmıştır. Alemin sığınağı olan Sultan’ın ikbaliyle ordu ve fetih yardıma ulaşsın.” (İdris-i Bitlisi, Şah-Name)
İdris-i Bitlisi burada ‘rahatımdan ödün verdim’ diyerek bu girişimin kendisi için değil Kürt beyleri için yaptığını net bir şekilde ifade etmektedir. Aksi yönde iddia edilen ‘zorla’ tezleri kitabın bütünlüğüne bakıldığında net bir şekilde çürümektedir. Kürt ordusu, Safevilerin öncü ordularıyla karşılaşıp savaşınca henüz Osmanlı Ordusu ortalıkta yoktur. İdris-i Bitlisi savaşı şöyle anlatır;
”Savaş yiğitlerinden oluşan askerlerin sayısı dört bine ulaşınca, Nebi’nin kavlince yıldızların sayısı kadar oldu; Dört bin kişilik ordu orduların en hayırlısıdır.”
”Görüş sahiplerinin toplantısında yiğitlik kuldan yardım Allah’tandır denildi.Fakat kılıç ve doğru tedbirle düşmanı defetmek için harekete geçmek uygun olur. En iyisi geceyi uyumadan geçirelim, çünkü düşmanın helakı geceyi canlı tutmaktan geçer. Eğer benim fikrime uyarsanız düşmana gece baskını düzenleyin. Baktı uyumakta olan Kızılbaş (Safevi), gaflet yüzünden hiç bir korku duymamaktadır. Bu diyarda aralarından savaş meydanına gelecek hiç bir Osmanlı yiğidi kalmadı. Kendi topraklarından dışarı adım atmak Kürtlerin ne haddine, Düşmandan önce onlara ansızın gece baskın düzenlemenin şimdi tam zamanı.”
”Ahlat şehrinin bahçeleri ordunun toplandığı yer oldu. Safeviler, işten güçten el etek çekmiş, Erciş ovasında, otlakta vakit geçirmekte. Tıpkı dağdan hızla gelen bir sel gibi gökten bir ordu indi. ”
İdris-i Bitlisi, Kürt ordusunun Ahlat’ta karargah kurduğunu ve Safevilere Ahlat üzerinden baskın yaptığını belirtirken, Kürt ordusunun 4.000 civarında olduğunun detayını da düşmüştür. Bu sayı arasında Osmanlı askerlerinin bulunmadığını ayrıca belirtmiştir.
”Ahlat’tan Erciş’e baskın yapıldı. Süphan dağının ardında ihtiyati olarak beklendi. Güneşin parlayan kılıcından ikbal sabahının çevresinin belirdiği seher vaktinde… Yiğit Kürtlerin kılıçlarının parıltısından düşmanın gözüne bir kıvılcım düştü. Kılıcını kınından çekemedi, kaçmaya başladı ama yanlış yola… Kükreyen aslandan yaban eşeği gibi kaçtılar, malları silahları ve hayvanları yerinde kaldı. Düşman kaçıp hezimete uğradı. Mümin soylu Kürt kumandanlar sayesinde Safeviler’in eli ayağı kırıldı.”
1. BÖLÜMÜN SONU…
İdris-i Bitlisi ‘Şah-Name’ eserinde 1514 Çaldıran Savaşı ve Öncesinde yaşanan gelişmeleri gayet açıklayıcı bir şekilde kaleme almıştır. Kürdistan’ı bir ülke olarak ele alan İdris-i Bitlisi, günümüz tarihçilerinin ‘Doğu Anadolu’ kavramının ‘Osmanlı Toprağına ilhak’ edildiği tezlerini çürütmektedir. İkinci bölümde, Kürdistan memleketleri, Osmanlı memleketleri ifadeleri üzerinden Kürt-Osmanlı ittifakını irdelemeye devam edeceğiz. İdris-i Bitlisi İslam Sultanı olarak ifade ettiği ‘Yavuz Sultan Selim’in’ ‘Türk ve Fars ülkesinin Padişahı’ olarak tanımlerken, Kürdistan’ın Kürtler tarafından yönetildiğini belirtmiştir. Kürtler ve Osmanlı arasında bağlayıcı unsurun ‘Sunni-İslam’ olduğu bu çatı altında birleştiklerini anlamaktayız. Bununla beraber, ikinci bölümde Osmanlı ve Kürt ordusunun Türkmenler üzerine ‘İç Anadolu’da’ nasıl yürüdüklerine de değineceğiz.
1514 Çaldıran Savaşı’nın sonuçları;
Osmanlı ve Kürt Beylikleri Arasında Yapılan antlaşma:
A– Yavuz Sultan Selim Kürt beyliklerinin özerkliklerini tanıdı ve bunu fermanla onayladı.
B– Sultan Selim Kürt beylikleri ile bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre Kürtler, Osmanlı Devleti’nin müttefiki olarak onların komşu ülkelerden herhangi birine karşı yapacakları savaşa katılmaya mecburdurlar. Bu antlaşmanın metni şöyledir.
1. Bu antlaşmayı imzalayan beyliklerin herbiri kendi bağımsızlıklarını koruyacaklardır.
2. Kürt Mirliklerinde yönetim babadan oğula geçecek veya eskiden beri devam etmekte olan oranın örf ve adetlerine dayanılarak yeni emir seçilecek ve padişahtan onaylanacak fermanla bu emirin yetkisi kabul edilecek.
3. Kürtler, Osmanlıların bütün savaşlarına katılacaklardır.
4. Osmanlılar Kürt beyliklerini bütün dış saldırılardan koruyacaklardır.
5. Kürtler, halifeliğe ananevi dini hediyelerini ödeyeceklerdir.
KAYNAKLAR;
Şerefname – Kürt Tarihi
Bitlis Beyliği Dönemi – Mir Şeref
İdris-i Bitlisi ‘Şah-Name’ (Hicabi Kırlangıç)
İtalyan Pietro Della Valle 1617 Maktupları
Thoma Ardzrotmi, Hist. des Ardzouni I, 106
| Bitlisname.com |