Arnavutluk’un başkenti Tiran, Osmanlı’dan Günümüze Arnavut – Türk İlişkileri konulu bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Sempozyum Türkiye’nin tanınmış yardım kuruluşlarından olan İHH İnsani Yardım Vakfı ve Balkan forumu desteğiyle Alsar Vakfı tarafından düzenlendi.
Türkiye'den çok sayıda davetlinin katıldığı sempozyuma Arnavut basınının da ilgisi büyüktü. Sempozyuma araştırmacı yazar Müfid Yüksel, Sosyal Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Zyhdi Dervishi ve Alsar Vakfı Başkanı Mehdi Gurra konuşmacı olarak katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Mehdi Gurra, Osmanlı devleti döneminde Arnavutlar’ın rollerine değindi. Bugün de Arnavutluk'un en güçlü müttefikinin Türkiye olduğunu ifade etti.
Araştırmacı yazar Müfid Yüksel de konuşmasında Arnavutluk ile Türkiye arasında tarih boyunca gelişen ilişkiler konusunda bilgi verdi. Arnavut dilinin 18. Yüzyılda Osmanlı saraylarında kullanıldığını kaydeden Yüksel, "Arnavutlar’ın Balkanlar'daki gücünün artması veya azalması, Osmanlı'nın güçlenmesi ve zayıflaması ile doğru orantılıdır." diye konuştu.
Müfid Yüksel, sempozyuma katılımı nedeniyle Büyükelçiliğin takdim ettiği onur ve şükran belgesini almıştı.
***
Müfid Yüksel'in Yeni Şafak'ta yazdığı ''Arnavutluk ve Arnavutlar'' başlıklı yazı dizisi:
1- Osmanlıların Arnavutlarla ilk karşılaşması/tanışması Kosova savaşı öncesinde, Timurtaş Paşa'nın 785/1383 tarihinde Debre bölgesinden başlayarak Arnavut diyarına seferler yaptığı döneme uzanır. Özellikle Kosova harbi akabinde Yıldırım Bayezid döneminde Arnavutluk'un güney bölgeleri Osmanlı devletinin denetimine girer. Çelebi Mehmed zamanında ise bazı Arnavut Beyleri Müslümanlığı kabul eder. O dönemde Arnavutlarla meskun bölgeler. Bugüne nazaran daha sınırlı bir bölge olduğu gibi. Bu mıntıkalar irili ufaklı Arnavut derebeylerinin/Prenslerinin (Premedi, Merdita Prensliği, Dugacinler gibi) idaresindedir. Bu dönemde bölgede güçlü bir hükümdarın varlığı bilinmemektedir. Müslüman olarak ilk bilinen bey Premedi beyi Todor Muzak oğlu Yakup beydir. Ancak Arnavut diyarına gerek Timurtaş Paşa gerekse Evrenoszade İsa Bey komutasındaki askerlerle çeşitli akınlar düzenlense de, Osmanlıların bu diyara yerleşmesi 1431 yılında Sinan Paşa'nın akınlarıyla olur. Çelebi Mehmet zamanından başlayarak bölgenin tahriri de gerçekleştirilir. 835/1432 tarihli tahrir defteri ise (Defter-i Sancak-ı Arvanid) (Defter-i Sancak-ı Arvanid, 835 Hicri Tarihli, Hazırlayan: Halil İnalcık, TTK Yayınları, Ankara) ise bu konuda elimizdeki en eski belge niteliğindedir. Bu tarih artık Osmanlının iyice bölgeye yerleştiği tarihtir.
Arnavutluk II. Murad devrinin başlarında artık tamamen fethedildiği sıralarda Merdita prenslerinden Krujalı/Akçahisarlı Jean Castrioty Osmanlı Sultanına metbuiyyetini bildirir, sadakatini göstermek için de dört oğlunu talim ve terbiye görmek üzere o sırada Osmanlının payitahtı olan Edirne Sarayına gönderir. Dört oğlundan en küçüğü ve en cevval olanı George Castrioty (Yorgi Kastriyoti) padişahın (Sultan II Murad) gözüne girer. Bir hayli iltifata mazhar olur. Diğer kardeşleri gibi Müslüman olarak İskender adını alır. Padişah onu şehzadeleri arasında bulundurarak eğitim ve tahsiline özel itina gösterir. Genç yaşta sancak beyliğine yükselir. 25 yaşlarında iken Kruja hakimi olan babası eceliyle ölür. Bunun üzerine babasının makamını padişahtan ister. Ancak Padişah II. Murad onu daha önemli mevkilere getirmek istediğinden ( Belki sonradan baş vezir yapmak istiyordu ) Kruja sancağına başkasını gönderir. İskender Bey bu duruma pek içerler ve intikam yolları arar. Sultan II. Murad Avusturyalılarla uğraşırken ve Osmanlı ordusu sefer için Morova'da bulunurken İskender Bey de o sırada bu ordu içindedir. Bu esnada kaçış planları yapan İskender Bey, bazılarıyla gizlice anlaşarak sahte bir ferman düzenler. Nihayet ordudan gizlice ayrılarak Kruja'ya gider. Burada çevresine toplanan kimselerle birlikte Kruja kalesini gösterdiği sahte fermanla teslim alır ve içeride müslüman asker katliamı yapar. Ardından Venedikliler ve Macarlar'la, hatta Sırplar'la Osmanlı aleyhinde ittifak kurar.
Uzun süren İskender Bey gâilesi/ayaklanması Osmanlı devletini bu coğrafyada bir hayli zaman meşgul eder. Özellikle Fatih Sultan Mehmed bu gâilenin ortadan kalkması için bir hayli çaba ve zaman sarf eder. Osmanlıları 25 yılı aşkın uğraştırır. Kruja ve İşkodra'yı Venediğe bağlayarak bu zaman zarfında hüküm sürer. Yılları gerek II. Murad, gerekse Fatih Sultan Mehmed döneminde, sürekli Osmanlılarla savaşmakla geçer. Fazla bir şey elde edemez. Ancak, sadece İtalya ve Adriyatik'te Venedik ve Papalık adına Osmanlı'nın önünde set vazifesi görür. Bunda kendisi de karlı çıkmaz. Nihayet Osmanlılarla 25 kez Papa ve Venedikliler adına savaşan İskender Bey pes etmek zorunda kalır. İşkodra'dan sonra Kruja da Bizzat Fatih tarafından zaptedilir. Fatih Kruja'nın anahtarlarını kendisi teslim alır ( 883/1478 ). İskender Bey ise önce Alesyo'ya sonra da Lisa adasına kaçar ölümüne kadar münzevi bir hayat yaşar. (873/1468)
İskender Bey'in iki torunu Kanuni Sultan Süleyman zamanında tekrar İstanbul'a gelerek Osmanlı'ya dehalet edip Müslüman olurlar. Bunlardan biri yine İskender Bey adını alarak Simkeşbaşılığa kadar yükselir. Simkeşbaşı İskender Bey, Eyüp'te Zal Mahmud Paşa Cami ve Medresesi yakınında bir sıbyan mektebi, Haliç kıyısında Ayvansaray –Korucu Mehmed Çelebi Cami-i Şerifinin altında yer alan bir çeşme de inşa ettirmiştir. Mimar Sinan yapısı çeşmesinin 2004 yılında çalınan kitabesi 975/1567 tarihliydi:
Acâyib hayra girdi Sîm-keşbaşı Skender Beğ
Döküp sîm u zeri bu şeşme-sâra urdı bünyânı
Binâsı Sedd-i İskender suyu âb-ı hayât oldı
Hayât-ı sermedî buldı Hızır-veş nûş iden ânı
Safâ-yı tab'la Sâ'i bunun itmâmı târihin
Didim bulmuş Skender aynıyle âb-ı hayvânı
975
İskender Beğ 990/1582 tarihinde vefat etmiş olup, Eyüp Sultan civarında defn edilmiştir. Mektebi ise, Sultan III. Mustafa'nın kızı Şah Sultan tarafından hedm edilerek yerine halen mevcut olan Şah Sultan Mektebi Ve Sebili yaptırılmıştır. Bugün mevcut olmayan Ayvansaray/Korucu Mehmed Çelebi Camii altındaki çeşmesinin ise kitabesi çalınmış ve harap vaziyettedir. Dugacinzadelerle akrabalık tesis etmiş olduğundan Sicill-i Osmani gibi bazı kaynaklarda zuhul eseri olarak Dugacinzâde olarak kaydedilmiştir.
İskender Bey gâilesinin bertaraf edilmesi akabinde, Arnavut diyarı kâmilen Osmanlı idaresi altına girmiş. Prizren ve civarında hüküm süren Dugacin Prensleriden iki kardeş Fatih devrinde İstanbul'a gelerek Ahmed ve Mahmud adlarını almışlardır. Bunlardan Mahmud genç yaşta vefat etmiş, Ahmed ise vezâret rütbesi ile valilik yapmıştır. Dugacinlere ait bir aile mezarlığı halen Eyüp'teki Şah Sultan Mektep ve sebili bitişiğinde yer almaktadır.
***
2- Fatih döneminde ayrıca ilk Arnavut sadrazam da Avlonyalı/Vloralı Gedik Ahmed Paşa olur. Akkoyunlu ve Karaman seferleri ile Otlukbeli savaşındaki yararlılıkları ile ön plana çıkan Gedik Ahmed Paşa Kırım'ın Osmanlılara bağlanması, Arnavutluk sahillerinin Osmanlı topraklarına katılması, en son İtalya çizmesinin topuğunda yer alan Otranto/Tarrant'ın ele geçirilmesi gibi faaliyetleri ile göze çarpar. Fatih Sultan Mehmed'in vefatı akabinde Sultan Cem meselesinin zuhuru üzerinde Otranto'dan geri çağrılır. Saltanat rekabetinin Sultan Bayezid'in lehine neticelenmesinde de rolü olur. Ancak Otlukbeli savaşındaki bir azarlanmadan dolayı kinini yenemeyen Sultan Bayezid bu pek şecaat sahibi kahraman, dirayetli vezirini 887/1482 tarihinde Edirne'de tamamen haksız yere boğdurtur.
Gedik Ahmed Paşa ile ilgili olarak şu makalemize bakınız:
http://mufidyuksel.com/osmanlida-ilk-arnavut-sadrazam-otranto-fatihi-gedik-ahmed-pasa.html
Gedik Ahmed Paşa'dan sonra, Kanuni Sultan Süleyman derinde ilkin yine Avlonyalı Ayas Paşa'yı Sdarazam/Vezir-i A'zam olarak görürüz. 942/1535-36 tarihinde Mühr-i Hümayunu alarak Sadrazamlık makâmına oturan Ayas Paşa 26 Safer 946/13 Temmuz 1539'da vebâ hastalığından vefat ederek, Eyp Sultan'da, Türbenin Haliç tarafında yer alan giriş kapısının sol tarafındaki müstakil türbesinde medfundur.
Ayas Paşa ile ilgili olarak bakınız:
http://mufidyuksel.com/osmanli-devletinde-arnavut-sadrazamlar-2-avlonyali-ayas-pasa-mufid-yuksel.html
Ayas Paşa'dan sonra ise halefi olarak yine bir Arnavut olan İşkodralı Lütfi Paşa sadrazamlık makamına getirilir. Harem-i Hümayundan Ağalık rütbesi ile çerağ olan Lütfi Paşa önceleri çuhadarlık ve müteferrikalık payelerini ihraz etmiştir. Sırasıyla çaşnigir başılık ve miralemik vazifelerini deruhde etmiştir. Sancak beyliğine yükselen Lütfi Paşa Kastamonu, Aydın ve Yanya sancaklarında beylik yapmıştır. Daha sonra Karaman, Şam ve Rumeli beylerbeyliği vazifelerine tayın olunmuştur. 936/1529-30 Tarihinde Kanuni Sultan Süleyman Lütfi Paşa'yı kızkardeşi Şah Sultan ile şaşaalı bir düğünle evlendirmiştir. 946 tarihinde Ayas Paşa yerine Vezir-i A'zam olmuştur. Daha sonra bir münazza yüzünden sadaretten azledilmiş ve Dimetoka'ya ikamete tabi tutulmuştur. Dimetoka 'da çiftliğinde tekaüd halinde iken, medrese tahsili de olması hasebiyle Arapça ve Türkçe 20'yi aşkın kitap kaleme almıştır. Türkçe eserlerinden ise “Tevârih-i Al-i Osmanéı ve “Asafnâme” adlı eserleri ile ünlenmiş ve bu iki eseri de basılmıştır.
Sadrazam Lütfi Paşa ile ilgili bakınız:
http://mufidyuksel.com/osmanli-devletinde-arnavut-sadrazamlar-3-iskodrali-lutfi-pasa-mufid-yuksel.html
16 Yüzyılın ikinci yarısında ise Ferhad Paşa Ve Yemen Fatihi Koca Sinan Paşa'yı Arnavut sadrazam olarak yükselmişlerdir.
Sadrazam Frhad Paşa ve Koca Sinan Paşa ile ilgili olarak bakınız:
http://mufidyuksel.com/osmanli-devletinde-arnavut-sadrazamlar-4-ferhad-pasa.html
http://mufidyuksel.com/osmanli-devletinde-arnavut-sadrazamlar-5-koca-sinan-pasa.html
16. Yüzyılda Arnavutlar artık Osmanlı Saray bürokrasisinin/idaresinin en güçlü topluluğu haline gelir. Halep, Şam, Bağdat, Mısır, Budin, Mora gibi eyalet ve merkezlerin vali ve idarecileri de çoğunlukla Arnavutlar arasından çıkar. Bunlar arasında Budin ve Şam Valisi/Beylerbeyi Plak Mustafa Paşa en önde ge lenlerdendir:
Plak Mustafa Paşa : Plak, Arnavutça'da yaşlı/ihtiyar manasına gelmektedir. Enderûn-ı hümâyûndan çıkarak Yanya beyi oldu. Sonra Rodos beyi olup 926 (1520) de kapdân-ı derya olmuştur. “Şah-ı Hûbân” adında bir harem muteberesi ile evlendikten sonra vezirliğe nail oldu. Akabinde Budin Beylerbeyi oldu. 939 (1531/2) de şam beylerbeyisi olup o sene azledildi. Sonra Mısır'a gidip uzlet ve tekâüdü ihtiyar etti. Sonra Dersaadet'e gelip 940 (1533/4) da vefat etmiştir. Eyüp'deki bu türbesine defnedilir. Gelibolu'da cami ve medresesi vardır. Oğlu Ahmed Bey Estergon Beyi olarak vefat etmiştir. Plak Mustafa Paşa'nın Yunanistan-Serez/Siroz'da bulunan Camii ise bugün harap ve minaresi yıkık vaziyettedir.