Kürt meselesi ile İrlanda ve İspanya örnekleri karşılaştırıldığında, esas olarak PKK’nın İRA ve ETA ile benzerlik ve farklılıkları üzerinde durulur. Ancak Türkiye’nin bu iki ülkeye hiç benzemeyen bir tarihsel dönemden geçtiği nedense unutulur. İrlanda ve İspanya Batı Avrupa coğrafyası içinde, demokratik geleneği yerleşmiş olan ülkeler. Türkiye ise Ortadoğu’nun hemen kenarında olmanın yanında, Kemalizmin çarpık ve yaralı demokrasi deneyiminden henüz kurtuluyor. Bu durum Kürt meselesinin çözümünü fazlasıyla karmaşık hale getiriyor. Ortadoğu’nun çalkantılı yapısı bu sorunu ‘tanımlanabilen’ bir mesele olmaktan çıkarıyor. Kürt meselesi bölgesel konjonktürün değişimine paralel olarak sürekli farklı bir meseleye dönüşüyor. Öyle ki siz şu anki sorunu çözmeye yöneldiğinizde, belki de bir an sonraki sorunu daha da derinleştirebiliyorsunuz. Dolayısıyla başka yerlerde apaçık bir doğru olan ‘demokratik müzakere yaklaşımı’ Türkiye’de sonucu belirsiz riskli bir yol anlamına gelebiliyor.
Ancak farklılık bununla sınırlı değil. Türkiye ile İrlanda ve İspanya arasında çok temel bir ayrışma var: Türkiye’de sorunu çözmeye soyunan siyasi hareket, rejimin seksen yıl boyunca kimliksel olarak dışlamış olduğu İslami kesimden geliyor. Çözümü gerçekleştirmek isteyen aktörün kimliği ve niteliği Türkiye’de ilave bir sorunlar yumağı üretmiş durumda. Eğer aynı sorunu laik kesimden gelen CHP çözmeye kalkmış olsaydı her şey çok daha kolay olurdu, çünkü rejimin kurumsal yapısı ve yönetici sosyal sınıflar bu politikayı meşru bulup onaylarlardı. Ama AKP’nin ‘özne’ olduğu bir Çözüm Süreci bizzat o rejimin kurumsal yapısı ve yönetici sosyal sınıflar için tehlike işareti taşıyor. Kürt meselesini çözen bir AKP’nin iktidar şansını uzatacağından ve devlete ‘yerleşeceğinden’ korkuluyor. Bu nedenle de bugün laik kesimin önemli bir kısmı içten içe savaşın yeniden başlamasından ‘siyaseten’ memnun.
İrlanda ve İspanya karşılarındaki ayrılıkçı ve bağımsızlıkçı örgütle mücadele ederken ne rejimlerinin değişeceği kaygısını taşıdılar, ne de kültürel bir ayrışma yaşayacakları… Oysa Türkiye’de bu iki unsur da mevcut… İrlanda ve İspanya için çatışmanın çözümü daha demokratik bir sistem ve daha bütünlükçü bir toplumun yaratılmasıydı ve halkın buna bir itirazı yoktu. Oysa Türkiye’de çatışmanın çözümü sonucunda gelecek olan demokratikleşmeye itiraz edenler ve bütünlükçü bir toplumun kendi kimliksel cemaatlerinin çıkarına aykırı olduğunu düşünenler var.
İrlanda ve İspanya’da mesele tek eksenli: Bir kimliksel grubun devlet karşısında hak, özgürlük ve siyasi alan arayışı… Ancak Türkiye’de üç eksen üst üste oturuyor. Birincisi PKK’nın ayrı devlet kurmaya yönelik alan hakimiyeti hedefi karşısında devletin mücadele ve reform arasındaki gelgitlerinden oluşuyor. İkinci eksen çözüm stratejisinin çeperden gelen AKP tarafından yürütülmesi sonucu, varılacak barışın kaçınılmaz olarak bir rejim değişikliğini ifade etmesi. Kürt meselesinin çözümü Kemalizmin de sonu olacak… Üçüncü eksen ise AKP’nin ‘İslami’ niteliğinden hareketle bunun sosyal gruplar arasındaki hiyerarşiyi tersyüz edecek olması. Eğer AKP barışı sağlarsa, o noktadan sonra laik kesimin seksen yıldır sürdürdüğü imtiyazlı konum da sona erecek.
İrlanda ve İspanya’da mesele sorunun çözülmesinden ibaret… Türkiye’de ise sorunu ‘kimin’ çözdüğü hayati öneme sahip. Nitekim görünen o ki örneğin laik/sol kesim için sorunu AKP’nin çözüyor olması sorunun çözülmesinden çok daha önemli. O nedenle bugün Türkiye’de PKK’ya destek veren çok güçlü bir savaş lobisi var ve daha uzun süre de olacak.
Etyen Mahçupyan / Akşam