erotik shop
Bugun...


II. Şeyh Abdusselam BARZANÎ
Şeyh Abdusselam döneminde Barzan Aşireti önemli bir konuma geldi. Bununla da kalmayarak Şeyh Abdusselam dini ve ulusal bir lider olarak parladı. Her bakımdan yeni bir lider tipini temsil ediyordu. Bölgede önemli sosyal ıslahatlar gerçekleştirdi. Şeyh Abdusselam Barzani’nin 1905’te hayata geçirdiği reformlar, Güney Kürdistan’daki bu günkü kazanımların temel dinamiğini oluşturmuştur.

facebook-paylas
Tarih: 21-09-2015 05:15
II. Şeyh Abdusselam BARZANÎ
+ -

II. Şeyh Abdusselam BARZANÎ: 100 Yıllık Özgürlük Mücadelesinin Asıl Mimarı

''Barzan Aşireti, adını aşiretin merkezi olan Barzan köyünden alır. Barzan Şeyhleri, Amediye emirleri soyundan gelmektedirler. Aşiretin atası sayılan Mesud, Barzan’a yakın Hewînka köyüne yerleşir ve o köyden bir kızla evlenir. Bu evlilikten Said adında bir çocuk dünyaya gelir. Aşiretin liderliği ondan sonra oğlu Said’e geçer. Onu da torunu Şeyh Taceddin izler. Şeyh Taceddin vehbi bir din alimi idi. Bu nedenle de etrafında birçok mürit toplanır. Bunun üzerine Barzan tekkesini kurar ve ölünceye kadar bu tekkede şeyhlik görevini sürdürür. Onu,  oğlu Şeyh Abdurrahman, Şeyh Abdurrahman’ı da oğlu Şeyh Abdullah izler. Abdullah, Zühd (dünya nimetlerine önem vermeme, dünyadan el etek çekme) ve takvasıyla (Allah’tan korkma, sakınma) ünlüydü. Büyük Şeyh Seyyid Taha Nehri’den dini ilimleri öğrensin diye oğlu Şeyh Abdusselam’ı Nehri Medresesi’ne gönderir. Şeyh Abdullah’ın vefatından sonra Şeyh Abdusselam, Barzan Tekkesi’nin başına geçer. Onun yönetime gelmesiyle tekkenin müritlerinin sayısı daha da artar. Bunun üzerine, O da Barzan’da dini ilimleri öğreten bir medrese kurar.  Şeyh Abdusselam’ın kurduğu medresenin önü kısa sürede her tarafa yayılır ve gruplar halinde öğrenciler bu medreseye okumaya gelir. Şeyh Abdusselam, Seyyid Taha Nehri ile sıcak ve samimi bir ilişki sürdürür. Mevlana Halid Nakşibendi, tekkelere yaptığı ziyaretlerin birinde Barzan tekkesine de uğrar ve Şeyh Abdusselam’ı halifesi olarak atar ve birlikte daha sonra Mevlana Halid’in halifelerinden biri olacak Seyyid Taha’yı ziyaret ederler.
Şeyh Abdusselam 1872’de vefat etti. Ölümünden üç yıl önce İslam Fıkıh’ına dair değerli bir kitap yazdı. Ondan sonra oğlu Muhammed Şeyhlik postuna oturdu. Şeyh Muhammed de zühd ve takvasıyla önlüydü. Vakar ve erdemliliği dillere destandı. Eğitimini babasından aldı. Onun zamanında Barzan Tekkesi komşu aşiretlerden mazlumların sığınağı oldu. Bu durum bu aşiret liderlerinin Şeyh Muhammed’i Osmanlı Sultanı’na şikayet etme- lerine neden oldu. Osmanlı Hükümeti Şeyh Muhammed’i Türkiye Kurdistanı’nda Bitlis kentine sürgün etti. Şeyh burada bir yıl kadar hapis yattı. Barzan’a geri döndüğünde fazla yaşamadı ve 1903 yılında vefat etti. Şeyh Muhammed geride Abdusselam, Ahmed, Muhammed Sıdık, Babo ve Mustafa adında beş oğul bıraktı.
Barzan bölgesi Erbil vilayetine bağlı olarak Irak Kurdistanı’nın en uç noktasında yer alır. Bölgenin merkezi Mergesor kazasıdır. Kaza üç nahiyeden oluşur. Mergesor, Barzan, Şirvan. Doğusunda Revanduz, batısında Amediye, güneyinde Akre kazası ve kuzeyinde Türkiye sınırı yer alır.
400 köyden oluşan bölge halkı tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. 60’lı yılların sonlarında yapılan nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 35-40 bin civarındadır. Bölge dağlık ve engebelidir. Ulaşımı güçlükle yapılmaktadır. Bölgeyi batıdan Zapê Mazin(Büyük Zap) nehri böler ve Barzan köyünün güneyinden geçer. Bihme Deresi’nden geçip Musul’un güneyinde Dicle Nehri’ne karışır. Kuzeyden Rukuçek çayı akar, bölgenin ortasından geçerek Rezan yakınlarında Zapê Mazin’e karışır. Bölgenin tanınmış dağları şunlardır. Barzan’a doğru uzanan Şîrîn, Batin, Pîran, Kalender, Bradost, Zerdene ve Korîhûrî.
Şeyh Abdusselam döneminde Barzan Aşireti önemli bir konuma geldi. Bununla da kalmayarak Şeyh Abdusselam dini ve ulusal bir lider olarak parladı. Her bakımdan yeni bir lider tipini temsil ediyordu. Bölgede önemli sosyal ıslahatlar gerçekleştirdi. O zamana kadar bütün Barzaniler, Barzan tekkesiyle irtibatlı değildiler. Fakat o günden sonra aşiretin bütün kolları Şeyh Abdusselam’a bağlılıklarını ilan ettiler. Aşağıda isimlerini verdiğimiz aşiretler Şeyh Abdusselam’ın liderliğinde ittifak ederek onun reformlarını desteklediler: Şîrvanî, Dolamerî, Mizorî, Berojî, Nizarî, Gerdî, Herkî ve Binecî. O günden sonra Barzan adı bu aşiretlerin tümünü temsil eder oldu.

Şeyh Abdusselam’ın ufkunu gözlemlemek için yaptığı reformlara göz atmakta yarar var:

1-  Mülkiyetin ortadan kaldırılması.
2-  Toprakların çiftçilere dağıtılması.
3- Başlık parası ve zorla yapılan evliliklere son verilmesi.
4- Sosyal ilişkilerin adalet ve eşitlik esasına göre düzenlenmesi.
5-  Her köyde bir mescidin kurulması, bu mescidin dini farzların eda edilme yerleri olmalarının yanı sıra sosyal merkezler, istişare yerleri ve köylüler arasındaki ihtilafların çözüm yeri olarak kullanılması.
6- Köy meselelerini her yönden ele alıp çözümlemek üzere her köyde bir konseyin kurulması.
7-  Her aşiretten silahlı güçlerin oluşturulması ve bunların başına sorumlu kişilerin tayin edilmesi.

Şeyh Abdusselam Barzani’nin dayısı Ahmed Ağa Birsiyavi bu reformların pekişmesi ve korunması için büyük fedakarlıklarda bulundu. O ve aşireti, Şeyh Abdusselam’ın en büyük gücü sayılıyordu.

Barzanilerin siyasal mücadelesinin 20. yüzyılın başlarına ve özellikle Şeyh Abdusselam Barzanî dönemine dayandığını söyleyebiliriz.
Liderliği Barzan bölgesiyle sınırlı ve kısa sürmesine karşın dini ve dünyevi liderlik bağlamında yüksek düzeyde bir yeterliliğe sahip olduğunu kanıtlamıştı. Gerçekleştirdiği reformlar sayesinde Kürt aşiretlerinin büyük bir kısmıyla sağlam ilişkiler kurdu. Bütün aşiretlerden büyük saygı gördü. İlişkilerini salt Barzan bölgesine komşu olan aşiret-lerle sınırlı tutmayarak Kurdistan’ın diğer bölgelerindeki başka aşiretlerle de  sıcak ilişkiler geliştirdi.

Şeyh Abdusselam, Kürtlerin Osmanlı Devleti’nden gördüğü baskıların farkındaydı. Bu yüzden Osmanlı baskısından kurtulmanın yollarını aradı. Bu amaçla aşiret liderlerini ziyaret etti, görüşmeler gerçekleştirdi. Kürdistan’da siyasal reform düşüncesinin yayılmasında büyük bir rolü oldu. O dönemde faaliyet gösteren Kürt Teali ve Terakki Cemiyeti, Hêvî Cemiyeti gibi Kürt örgütleriyle sağlam ilişkiler kurdu. Aynı şekilde Şeyh Mahmud Berzenci , Şeyh Abdulkadir Nehri ve İsmail Ağa Şikakî (Simko) gibi dönemin önde gelen Kürt liderleriyle de iyi ilişkileri vardı.
1907 senesinin baharında Şeyh Abdusselam, Brifkan köyündeki Kadiri Tekesinin lideri Şeyh Nur Muhammed Brifkani’nin evinde önemli bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıya Kürt aşiretlerinin liderlerinin önemli bir kısmı katıldı. Bu toplantıda, İstanbul’da  Babıali yönetimine aşağıdaki istekleri içeren bir telgrafın gönderilmesi kararlaştırıldı.
 
1-Kürt bölgelerinde Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi.
2- Eğitimin Kürtçe yapılması.
3-Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürtçe’yi iyi derecede bilenlerden tayin edilmeleri.
4-Devletin dini İslam olması hesabiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslam şeriatına göre verilmesi.
5-Vergiler (zorunlu hizmetlerin karşılığı olarak) eskiden olduğu şekliyle alınacak. Ancak bunların Kürt bölgelerindeki yolların onarımı, okulların açılması için kullanılması.

Behdinan Emirliği kitabının yazarı (El Demluci) bu telgrafın birer kopyasının Şeyh Abdulkadir’e, Şeyh Abdullah Nehri’ye, Emin Ali Bedirhan’a ve General Şerif Paşa’ya gönderildiğini söyler. Bu ise telgrafa imza atanların telgrafın sadece resmi makamlara gönderilmesi şeklindeki görüşlerine aykırıydı. Şeyh Abdusselam bu şahıslara da gönderilmesini istemiştir.
Bu toplantıya katılanların tümü, bu isteklerinin takipçileri olacaklarına ve savunacaklarına dair yemin ederler. Şeyh Abdusselam katılımcılar adına telgrafı imzalayarak gönderir.
Bab-i Ali telgrafı alınca, bunu, devlete karşı bir isyan, bir ayrılık talebi olarak değerlendirerek, genel seferberlik ilan eder. Askeri kuvvetler, 1907 yılının sonlarında Dağıstanlı Ferik Mehmet Paşa komutasında harekete geçer. Diğer aşiret liderlerinin hiçbiri mukavemet etmediğinden baskı bütünüyle Barzan Aşireti üzerinde yoğunlaşır. Şeyh Abdusselam bunun üzerine savunma ve direniş emri verir. Barzaniler 2 ay boyunca direniş gösterirler. Bunun karşısında diğer aşiretlerden bazıları tarafsız kalır, bazıları ise saldırganların safında yer alır.
Sonunda Şeyh Abdusselam bölgeyi terk etmek zorunda kalır ve Teyar bölgesine Mar Şemun’un yanına çekilir. Mar Şemun, Şeyh Abdusselam’a yer yurt sağlar ve ona saygıda kusur etmez. O günden beri Barzanilerle Asuriler arasındaki ilişkiler sevgiye dayalı olarak sürmektedir. Barzaniler, Mar Şemun’un bu onurlu tavrına karşı her zaman minnettarlık duyarlar.
Dağıstanlı, kuvvetleriyle bölgeye girdi. Köyleri yaktı, halkın malını yağmaladı, kadınları ve çocukları dahi tutsak etti. Bu olayda henüz üç yaşında bir çocuk olan Mustafa Barzani de Osmanlı kuvvetlerinin yakaladığı esirler arasındadır. Annesiyle birlikte Musul hapishanesine atılır. Aşiretin silahlı güçlerinin büyük bir kısmı, Şeyh Abdusselam’ın talimatını beklemek üzere uzak bölgelere çekilirler.
Şeyh Abdusselam 1908 tarihinde Barzan’a geri döner ve adamlarını Barzan’ın kuzeyindeki Şîrîn Dağı’nın ardında Welatê Jêr denilen yerde toplar ve bölgedeki Türk kuvvetlerine ani ve şiddetli bir baskın düzenler. Dağıstanlı Ferik yönetimindeki Türk güçleri bu beklenmedik saldırı karşısında bozguna uğrarlar ve böylece bölge tümüyle Türk kuvvetlerinden temizlenir. Şeyh Abdusselam’ın kuvvetleri Osmanlı ordusuna ağır zayiatlar verir. Bu büyük zaferin ardından hükümet görüşme talebinde bulunur. Şeyh bu talebi olumlu karşılar. Taraflar arasında barış antlaşması imzalanır. Barış gereğince karşılıklı olarak tutuklular serbest bırakılır ve Osmanlı Devleti bölgeye verdiği zararları tazmin eder. 12. tabur komutanı ve Musul valisi Mir Liva Esat Paşa, bölgenin sorumluluğunu vekaleten üstlenerek, kin ve terörden uzak objektif ve makul bir siyaset uygular. Hayat yeniden normal mecrasına girmiştir. Ancak Süleyman Nazif, Musul valiliğine tayin edilince, önceki tüm dönemlerden çok daha şiddetli olmak üzere terör esaslı bir yönetim izler. 1913 tarihinde Şeyh Abdusselam’ı yakalamak üzere bir ordu gönderir. Bunun üzerine Şeyh Abdusselam bölgeyi terk ederek İran Kurdistanı’na çekilir ve Muhammed Sıdık Nehri’nin oğlu Seyyid Taha’nın misafiri olur. Seyyid Taha’nın evi Urmiye yakınlarındaki Rajan köyünde bulunuyordu.  Bab-i Ali, Şeyh Abdusselam’ı ölü veya diri getirene büyük bir ödül tahsis eder.
Şeyh Abdusselam bu sırada Sımail Ağayê Şıkaki’yi ziyaret eder ve ikisi birlikte Tiflis’e giderler ve orada, Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için mücadele veren Kürtleri destekleme vaadinde bulunan Rus Çarı’nın temsilcisiyle görüşürler. Geri dönüş yolunda, Salmast’da Sımail Ağayê Şıkaki’den ayrıldıktan sonra Gıngeçin köyünden geçer. Köyün sahibi Sofi Abdullah, kendisine misafir olması için ısrar eder. O da daveti kabul eder ve ona misafir olur. Şeyh  uyuduğu sırada, Sofi ihanet ederek Şeyh Abdusselam’ı ve üç korumasını yakalar ve Sîro denilen yerde Türklere teslim eder. Sofi bu ihanetinin ödülünü de alır. Şeyh Musul’a nakledilir. Süleyman Nazif’in gerçekleştirdiği göstermelik bir yargılamadan sonra onun ve korumalarının idamına karar verilir ve karar 14.12.1914 tarihinde infaz edilir. Ancak bu tarih kesin değildir. Başka bir söylentiye göre Şeyh Ocak 1915’te idam edilmiştir. Şeyh Abdusselam’ın şehit edilmesiyle Kürtler büyük bir önderlerini kaybettiler. Eğer Şeyh I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yaşasaydı, Kürtlerin bu günkünden farklı bir durumda olacakları kuşkusuzdur. Şeyh Abdusselam’ın şehit edilmesiyle Ahmed Ağa Bırsiyavi 100 silahlı adamıyla birlikte Barzan köyüne gelerek Şeyh Ahmed ve kadeşlerini komşu aşiretlerin saldırılarından korumak için köye yerleşir.
Şeyh Abdusselam’ın şehit edilmesinden sonra, kardeşi Şeyh Ahmed Barzanî aşiretin liderliğini üstlenir. Şeyh Ahmed henüz 18 yaşındadır. Şeyh Ahmed ağabeyinin yöntemini izler ve uğruna şehit düştüğü prensipleri sürdürür. Ulusal ilişkileri sağlam tutan Şeyh Ahmed, onun yürürlüğe koyduğu toplumsal reformlara sıkı sıkıya bağlı kalır. Şeyh Ahmed dinsel ve ulusal misyonunu en güzel şekilde yerine getirmiştir. Bu prensiplere bağlılığının  en somut göstergesi, 1919 tarihinde İngilizlere karşı  isyan eden Şeyh Mahmud Berzenci’ye yardım için harekete geçen ilk kişi olmasıdır.
Şeyh Abdusselam’ın oynadığı büyük rolü takdir etmenin bir ifadesi olarak Şeyh Abdulkadir Nehrî, Şeyh Abdurrahman Şernexî aracılığıyla Şeyh Ahmed’e bir mektup gönderir ve bu mektupta Şeyh Ahmed’ten Kürt hareketinin liderliğini üstlenmesini ister. Ancak Şeyh Ahmed bu teklifi kabul etmez ve liderliğin Şeyh Abdulkadir’de olmasında ısrar eder. Şeyh Abdulkadir’in isteği üzerine Şeyh Ahmed, kardeşi Mustafa Barzanî’yi Şeyh Abdurrahman Şernexî ile birlikte Türkiye Kurdistanı’na gönderir. Mela Mustafa’dan Şeyh Abdulkadir ve Şeyh Saidê Pîranî ile Muş bölgesinde buluştuğunu bizzat duydum. Bu olay 1917-1919 yılları arasında gerçekleşmiştir.” 

 
ŞEYH ABDUSSELAM BARZANÎ’NIN ATTIĞI TEMEL ÜZERINDEN
FEDERE KÜRD DEVLETI’NE

 

Şeyh Abdusselam Barzanî’yi yazmak istememin nedeni, dergimizin Kürd Ünlüleri (Navdarên Kurd) adlı çalışması çerçevesinde bu ünlü kişiyi okuyucuyla bir anlamda buluşturmak ve diğer yandan da Barzanilerin  yüz yılı aşkındır sürdürdükleri Kurdistan özgürlük mücadelesine bir nebze de olsa ışık tutmaktır.
Geçmiş yıllarda Kürtlerin en önemli eksikliği yazın alanındaki yetersizlikti. Bu nedenle Şerefxanê Bedlîsî’nin yazdığı Şerefname adlı kitabın dışında kayda değer bir tarih kitabı bulunmamaktadır. Yabancı yazar, seyyah ve araştırmacılar tarafından yazılan kitapların objektifliği ve gerçekçiliği tartışmalıdır. Şeyh Abdusselam Barzanî ile ilgili yazı yazmayı önüme koyduğumda doğal olarak Mesud Barzanî’nin kaleme aldığı ve Doz Yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilerek yayınlanan Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi adlı kitabı esas aldım. Şeyh Abdusselam Barzanî ile ilgili bölümü olduğu gibi buraya aktardım. Bunun dışında Wadie Jwaideh’in ‘Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi’ isimli kitabını da inceledim. Şeyh Abdusselam Barzani ile ilgili önemli bir bölüm olmasına rağmen birbiriyle uyumlu olmayan çelişkilerle dolu bir takım bilgilerle karşılaştım. Anladım ki yabancıların senin tarihini yazması büyük bir dezavantajdır. Bu anlamda Sayın Barzani’nin o kadar meşakkatli yaşam içinde bu duyarlılığı göstererek 20. yüzyılın kısa ve öz tarihini belgelere ve birinci ağızdan tanıklıklara dayanarak böyle bir eseri meydana getirmesini takdirle karşılamak gerekir. Eğer bu kitap yazılmasaydı Şeyh Abdusselam Barzani ve 1905’de Barzan Aşireti içinde uyguladığı reformların detaylarını nasıl bilecektik.

Gerçi War Dergisi’nin 10.-11. sayısında Mela Mustafa Barzani’nin Sovyet Rusya’da zorunlu ikamettey- ken Sovyet Azerbaycan’ı Başkanı Bakırov’a gönderdiği mektupta kendisini ve aşiretini tanıtırken ağabeyi Şeyh Abdusselam Barzani’nin Barzan bölgesinin topraklarını, toplam 400 aileden oluşan aşiret üyeleri arasında eşit bir şekilde paylaştığını belirtmektedir. Böylelikle aşiretin temel sorunlarını çözerek adalet duygularının egemen kılındığını, birlik ve beraberlik ruhunun aşiret üyeleri içinde pekiştiğini ifade etmektedir. Toprak reformunun yanında sosyal sorunlardan, örgütlenmeye, hatta silahlı güç oluşturmaya kadar 7 madde şeklinde ifade edilen reform paketi toplumu tepeden tırnağa reorganize etme anlamına gelmektedir.


Şeyh Abdusselam Barzanî, bir anlamda yaklaşık bir asır önce devletleşmenin çekirdeğini oluşturmuştur. Bundan yüzyıl önce Ortadoğu coğrafyasının merkezindeki Kürdistan’ın küçük bir parçasında  başta toprak reformu olmak üzere çağını aşan sosyal reformlar yapılması ve hayata geçirilmesi inanılır gibi değil. Bunu düşünmek bile insana heyecan veriyor. Sovyet Bolşevik Devrimi’nden tam 12 yıl önce Kürdistan’da bir şeyh, bir düşünce adamı kendi küçük coğrafyasındaki aşireti içinde toprak reformunu gerçekleştiriyor. Bunun yanında sosyal alanda çağını aşan bir dizi reformu hayata geçiriyor. O günün Ortadoğu coğrafyasını göz önünde bulundurduğumuzda buna benzer örnekleri görmek mümkün değildir. O nedenle çağını aşan reformlar demekle abartma yapmadığımı düşünüyorum. Yine şu noktaya parmak basmak istiyorum.Tarihimizi bilmememiz veyahut tarihimizi başkalarının yazdıklarından öğrenmemizin olumsuzlukları hemen göze çarpmaktadır. Eğer bu değerli kitap olmasaydı biz tarihimizin bu altın sayfasını bilemeyecektik. Tarihi-mizde övünç ve iftihar edeceğimiz, insanlığa ışık tutacak bu değerli düşün adamını tanıyamayacaktık.

Kurdistan’ı çepeçevre kuşatan güçlerin birinci amacı tarihimizi, kültürümüzü, dilimizi yok edip, bizi tarih sahnesinden silmek değil midir? Bu nedenle uzunca yıllar Feqiyê Teyran, Melayê Cizîrî, Ahmedê Xanî, Ali Harîrî gibi filozof ve kültür adamlarından yeni yetişen Kürt kuşakları uzak durmadı mı? Bu tarih bilincinin eksikliği, üzerimizde özgüven eksikliği yaratmadı mı? Oysa tarihimizi iyice inceleyip öğrenseydik, Şeyh Abdusselam Barzanî ve benzeri nice övünç duyacağımız insanlarımızın olduğunu görecektik.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim 20. yüzyıl boyunca süregelen ve 21. yüzyıla federal bir Kürt devletine önderlik ederek geçiş yapan Barzanilerin bu enerjilerinin, bu dinamizmlerinin, bu yüksek ahlak ve seciyenin kaynaklarına biraz neşter vurmaktır. Bilindiği gibi son iki yüzyılda Kürdistan’da bir çok aile (Babanlar, Bedirhaniler, Nehriler, Berzenciler, Şeyh Saidler, Seyid Rızalar ve Qadî Muhammedler) büyük bedeller ödeyerek Kürdistan tarihine isimlerini altın harflerle yazdırmayı hak eden büyük mücadeleler verdiler. Bedirhanilerin kültürel alandaki uzun erimli mücadelelerini ayrı tutarsak yukarda adı geçen isimlerle adlandırılan Kürt hareketlerinin ömrü 5-10 yıl veya en fazla 20 yılla sınırlı kalmıştır. Barzanilerin mücadelesi ise yüzyılı aşkındır tüm gelgitlere rağmen varlığını sürdürmekte, bu gün gelinen noktada Güney Kürdistan’da Federal Kürt Devleti biçiminde bir kazanımla taçlandırılmıştır.

***

20. yüzyılda iki dünya savaşı yaşandı. 1914’de başlayan 1. Dünya Savaşı süreci içinde, 1917 Ekim’inde dünyayı sarsan büyük Sovyet Bolşevik devrimi oldu. 1918’de savaşın bitimi 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirdi. Savaşın sonucunda Ortadoğu’da özellikle Arap coğrafyasında yeni manda devletler oluşturularak, yepyeni bir konjonktür tarih sahnesine çıktı. 1923 Lozan Antlaşmasından sonra Kürdistan; Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında dört parçaya bölündü. I. Dünya Savaşı’nın galibi olan güçler Kürdistan’a bu talihsiz statükoyu biçti. Kürtlerin işgal güçlerine karşı verdikleri büyük mücadeleler dünya egemenlerinin ördükleri duvara çarparak geri tepti. 1939’da başlayan ve 1946 da biten 50 milyon insanın kaybıyla sonuçlanan II. Dünya Savaşı’ndan sonra da dünyadaki büyük alt-üst oluşlara rağmen Kürdistan’ın statükosunda bir değişiklik olmadı.
Bunca alt-üst oluşların içinde Barzanilerin mücadelesi de dur durak bilmeden devam etti. 1914’ün sonunda Şeyh Abdusselam Barzani’nin idamı ile liderlik Şeyh Ahmed Barzani’nin eline geçti. I. Dünya Savaşı döneminde Güney Kürdistan’daki hareketin liderliğini yapan Şeyh Mahmud Berzenci’ye, Barzaniler tüm güçleriyle destek oldular. Şeyh Ahmed Barzanî, o dönem Kuzey Kurdistan’daki örgütlerle de ilişkilerini sürdürüyordu. 1930’lardan 1945’e kadar İngiliz mandası, Irak hükümetine ve İngiliz savaş güçlerine karşı Şeyh Ahmed ve Mela Mustafa Barzani önderliğinde çetin bir silahlı direniş yürütüldü.1946’da Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin kuruluşu aşamasında Mela Mustafa Barzanî binlerce kişilik peşmerge gücüyle Qazî Muhammed önderliğindeki cumhuriyete iştirak ettiler. 11 ay ayakta kalan cumhuriyetin yıkılmasından sonra Qazî Muhammed ve diğer yöneticiler İran yönetimi tarafından hunharca idam edildiler. Mela Mustafa Barzanî, peşmerge güçleriyle İran devletine karşı büyük bir çatışmaya girdi. Bu silahlı direniş zaman zaman Güney Kürdistan’a kaydırıldı. Burada İngilizlere ve manda hükümet güçlerine karşı direnişlerini sürdürdüler. Bir tarafta İran güçleri, diğer tarafta Irak ve İngiliz güçleriyle savaşan Barzaniler, kuzeyde de Türkiye’nin askeri çemberiyle karşı karşıya kaldılar. Barzanilere, Sovyet Rusya’ya zorunlu ilticadan başka bir yol kalmamıştı. 1947’ün sonlarına doğru Mela Mustafa Barzanî 520 savaşçı arkadaşıyla tarihi uzun yürüyüşünü dört devletin askeri çemberi altında sürdürerek Sovyet topraklarına vardı.
Sovyetlerde 12 yıllık zorunlu ikametten sonra 1958’de Irak’ta iktidar değişikliği sonucu oluşturulan yeni anayasada Kürtlerin ulusal demokratik haklarının güvenceye alınması sonucu Barzanî, savaşçı arkadaşlarıyla beraber Kürdistan’a dönüş yaptı. Ne var ki anayasada verilen haklar pratikte hayat bulmayınca Mela Mustafa Barzani, 1961’de Irak hükümetine karşı büyük bir silahlı direniş örgütlemeye başladı. Eylül Devrimi olarak adlandırılan bu direniş.1970’e kadar amansız bir şekilde devam etti. Irak hükümetinin Kürtlerin talebine olumlu yanıt vermesi üzerine 11 mart 1970’te otonomi anlaşması yapıldı. Bu anlaşma 1975’e kadar devam etti. Ne var ki Irak hükümeti anlaşmanın başından itibaren anlaşmada samimi olmadığını kanıtlayan bir sürü komplo ve entrikaya başvurdu. Mustafa Barzanî’ye karşı iki kirli suikast girişimi yapıldı. Her iki girişim de başarısız oldu. İdris Barzanî ve Mesud Barzanî’ye karşı da aynı kirli yöntemlerle başarısız suikast girişimi oldu. Ne var ki IKDP’nin bazı lider kadroları da suikastlar sonucu şehit edildi.

Anlaşmanın başından beri Irak hükümeti Kerkük sorunu üzerinde zaten problemler çıkarıyordu. 1975’lere gelindiğinde Barzani’nin  Irak Hükümetine karşı sabrı tükenmişti. 200 bin kişilik peşmerge ordusuyla Irak hükümetine karşı yeni bir silahlı saldırı başlattı. Irak’ın kuzey komşusu Türkiye başta olmak üzere, Arap ülkelerinde büyük bir teyakkuz başladı. Barzani’nin Irak’ı sarsacak bu yeni hamlesi hepsinin uykularını kaçırıyordu. ABD’nin İran üzerinden gelen lojistik desteğinin kesilmesi için söz konusu devletler ABD üzerindeki nüfuzlarını sonuna kadar kullandılar. İran Şahı Rıza Pehlevi’yi ve Irak liderini Cezayir’de bir araya getirerek anlaştırdılar. Anlaşmaya göre İran Şahı, İran üzerinden gelen desteği kesecek, karşılığında Irak’tan Şattülarap bölgesini alacaktı. Bu anlaşmanın sonucunda güney Kürtleri tarihlerinin en büyük trajedilerinden birini daha yaşayacaktı. Bu büyük trajediye rağmen pes etmek yoktu. Bir yılı bile bulmayan bir zaman dilimi içinde 26 Mayıs 1976’da Mayıs Devrimi olarak adlandırılan yeni peşmerge güçleri Irak’ın işgalci-diktatör yönetimine karşı yeni bir silahlı mücadele süreci başlatıyordu. Bu yeni silahlı mücadele süreci, 1991 baharına kadar aralıksız bir şekilde devam edecekti.
Bu süreç içinde Kürtlere ihanet eden Şah Rıza Pehlevi, Humeyni önderliğinde gelişen ayaklanma sonucu, asırlara dayanan tahtını bırakıp kaçmak zorunda kalacaktı. İran ve Irak arasında 1980’de başlayan ve 1988’de bir buçuk milyon insanın ölümü, bir o kadarının yaralanmasıyla sonuçlanan kirli bir savaş oldu. 1983’de Barzan Enfali olarak adlandırılan Barzan Aşiretinden 8.000 kişinin Irak askeri güçleri tarafından katledildiği trajediler yaşandı. 16 Mart 1988’de 5.000 kişinin ölümü, 5.000 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan Halepçe katliamı yaşandı. Halepçe katliamını takiben  tarihe Kürd Soykırımı olarak adlandırılan Büyük Enfal Katliamı yaşandı. 182.000 sivil Kürt köylerden, kasabalardan ve şehirlerden toplama kamplarına alınarak üstü açık iş kamyonlarıyla Arap çöllerinde kazılan toplu mezarlara diri diri gömüldüler. Bütün bunlar yetmiyormuşçasına işgalci Irak hükümetinin bütün savaş güçleri Kürdistan dağlarındaki peşmerge güçlerine ateş kusmaya başladılar.
Hakurk bölgesinde 50 gün devam eden çetin çatışmalar oldu. Peşmergelerinin başında direnen Mesud Barzanî bütün bu vahşetin karşısında metanetini kaybetmiyordu. Babasından ve atalarından aldığı o yüksek ahlak ve seciye gereği peşmergelerine şöyle sesleniyordu. ‘İyi ki biz mazlumuz, zalim değiliz. Bize bu vahşeti reva görenler zavallılardır. Bu vahşet onların korkusunun delaletidir. Bir gün gelecek, bu döktükleri kanda kendileri boğulacaktır.’ Atalarından ve özellikle Şeyh Abdusselam Barzani’den aldıkları ilim, irfan, adalet duygusu, yüksek ahlak ve yüksek karakter, işgalci Bağdat diktatörlerinin vahşi ateş gücü altında dahi metanetlerini ve sağduyularını kaybetmeden ayakta tutabiliyordu.

1990 yılı, 20.yüzyılın en büyük olaylarından birine sahne oldu. 1917 Ekim Devrimi ile meydana gelen SSCB, 73 yıl sonra yıkılıyordu. 1917’de kuruluşuyla dünyada yarattığı büyük etki neydiyse, 1990 ‘daki yıkılışı da benzer etkilere yol açıyordu. Doğu Avrupa’dan Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar uzanan yeni bağımsız devletler ortaya çıktı. 
Böylece iki kutuplu dünya yıkıldı, yerine ABD’nin müttefikleriyle egemen olduğu yeni bir konjonktür ortaya çıkıtı. İran’la olan savaşından yeni çıkan Irak, bir gecede Kuveyt’i işgal etti. Irak’ın bu pervasız davra- nışını fırsat bilen ABD ve müttefikleri Irak’a askeri müdahalede bulundu. Böylece I. Körfez Savaşı başlamış oldu. Bu yeni durum, Şeyh Abdusselam Barzani’den bu yana her koşul altında varlığını sürdüren Barzanilerin önderliğindeki Güney Kürtleri’ne tarihi bir fırsat yaratıyordu. Barzaniler tüm olumsuz koşullara rağmen yıllarca verdikleri silahlı mücadelenin kirletilmesine asla müsaade etmemişlerdi. Verdikleri silahlı mücadelede militarist hedeflerin dışında hiçbir sivili hedef almamışlardı. Sivillerin zarar göreceği eylemlerden devamlı kaçınmışlardı. Bu uluslararası alanda kendilerine olumlu bir referans oluşturmuştu. Mücadelenin ideolojik boyutunu da hiçbir zaman uç noktalara taşımamışlardı. Mücadeleyi mazlum bir milletin özgürlük mücadelesi kalıpları içinde tutmaya özen göstermişlerdi. Bütün bu tutum ve davranışları uluslararası alanda ellerini güçlendiriyordu. Yüzyıllık mücadele pratiği içinde kendi mevcudiyetlerini dosta, düşmana ve Kürdistan halkına  ispatlamışlardı.

Bütün bunlar 1991’den itibaren ortaya çıkan yeni konjonktürde Kürtlerin güçlü bir şekilde tarih sahnesine çıkmasına yetiyordu.  
I.Körfez Savaşı’nın yarattığı fırsatı değerlendiren güney Kürtleri, 1991 baharını serhıldan baharına çevirdiler. Güney Kürdistan’ın büyük bölümünü (Süleymaniye, Erbil, Duhok gibi il- ilçe ve köyleriyle beraber) işgal güçlerinden temizlediler. Irak hükümetinin Kürdistan’daki kurum ve kuruluşlarını darmadağın edip kendi öz yönetimlerini oluşturdular. Bu olağanüstü şartlarda dahi metanetlerini ve sağduyularını korudular. Irak Baas Partisi’nin faşist yönetici ve komutanlarının ailelerine ve sivillere herhangi bir zarar vermediler. Çatışmalarda esir düşen Irak askerlerini dahi sağ salim ailelerine teslim ettiler. 1992’de Güney Kürdistan’da tüm Kürdistani partilerin özgürce katıldığı demokratik, özgür, parlamenter bir seçime gidildi. Belki Kürdistan tarihinde bir ilk yaşanarak seçim sonucuna göre Kürdistan parlamentosu oluşturuldu. Parlamentonun içindeki tüm partilerden müteşekkil bir Kürdistan hükümeti oluşturuldu. Yaşanan bir takım ciddi iç sorunlara rağmen 2003 te meydana gelen II. Körfez Savaşı’na kadar bu hükümetler varlıklarını sürdürdü.

II.Körfez Savaşı’ndan sonra hükümetin içindeki iç sorunlar peyderpey çözümlenmeye başlandı. 2005’te yapılan yeni parlamenter seçimlerle, parlamentoya yeni bir işlerlik kazandırıldı. Bu süreçte başta Mesud Barzanî olmak üzere, Kürdistanî partilerin ortak çabasıyla Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı seçildi. Tarihte ilk olarak bir Kürt kendi kimliğiyle Irak Cumhurbaşkanlığına seçiliyordu.

Kürdistan Bölgesi’nde yapılan başkanlık seçimleri sonucu Mesud Barzanî de Kürdistan Bölgesi Başkanı seçiliyordu. Bugün gelinen noktada parlamentosuyla, hükümetiyle, üniversiteleriyle, peşmerge ordusuyla, polis teşkilatıyla ve bayrağıyla Güney Kürdistan Bölgesi tarihinin en parlak dönemini yaşamakta ve dünyadaki tüm Kürtlere ilham kaynağı olmaktadır. Bu kazanımlar Irak’ta yapılan ve referandumla oylanan yeni bir anaya- sayla güvence altına alınmıştır. Irak tarihinde ilk kez Kürdistan’daki etnik ve dini grupların (Asuriler, Keldaniler, Yezidiler, Türkmenler) kültürel hakları da anayasal güvence altına alınmıştır.
Şeyh Abdusselam atalarından aldığı yüksek erdemliliği, ilim ve irfanla 1905’de kendi toplumunu dönüştürecek toplumsal adımı atarak bu günün toplumsal kazanımlarının temelini oluşturdu. Bugün elde edilen ulusal demokratik kazanımların temelinin Şeyh Abdusselam’ın 1905’te hayata geçirdiği reformlara dayanmaktadır. Bu reformlar, yüzyıl boyunca Barzanilerin kuşaktan kuşağa motivasyonunu sağladı. Çünkü Kürdistan tarihine baktığımız zaman, yukarıda yedi madde halinde düzenlenen ekonomik, sosyal ve siyasal reformların benzerini Ortadoğu coğrafyasında hiçbir yerde görememekteyiz.

Barzaniler hak ve adalet duygularını en zor koşullarda bile ayakları altına almadılar. Bu duyguları devamlı yükseklerde tuttular. Yüzyıllık müca- dele süreci içinde bazen ABD’de, bazen SSCB’de, bazen Avrupa ülkelerinde, zaman zaman da Ortadoğu ülkelerinde saraylarda ağırlandılar. Hiçbir zaman mütevazi yaşam tarzlarını yitirmediler. Barzan köyündeki yaşamı, Bağdat’taki Nuri Said Paşa Sarayına tercih ettiler. Bir köylü, bir çoban gibi yaşamasını bil- diler. Savaşan peşmergeleriyle yaşamlarını bütünleştirdiler. Aristok rat yaşam tarzını, ağalığı, hayat tarzlarına asla koymadılar. Yaptıklarıyla hiçbir zaman böbürlenmediler. Onları övenleri, biz ne yaptık, biz hiçbir şey yapmamışız gibi mütevazi tebessümleriyle cevaplandırdılar. Şeyh Ahmed Barzanî, genç kardeşi Mela Mustafa Barzanî’yi her bir göreve gönderdiğinde, ‘adaletli ol ve asla böbürlenme’ tavsiye ve telkinleriyle uğur- ladı. Karşılarında dünyanın en vahşi düşmanı bulunmasına rağmen ve çocuk, kadın, yaşlı ayrımı yapmadan her türlü soykırımı kendilerine reva görmelerine rağmen bu vahşi düşmandan sadece tiksindiler ve zavallı acınacak insanlar olarak gördüler. Onların yöntemlerini asla benimsemediler. Atalarından aldıkları erdem ve yüksek seciyeyi bu vahşi düşmanlardan bile esirgemediler.
Barzanilerin diğer önemli bir meziyeti de ekonomik ve eğitim açısından düşmanlarının kapsama alanına hiç girmemeleridir. 
Devamlı özgür bir toprak parçasını ellerinde bulundurdular. Bu özgür topraklarda ekonomik yaşamlarının yanı sıra eğitimlerini de kendi medreselerinde ve parti okullarında sürdürerek asimilasyon politikalarının önüne bir set çektiler. Kendilerine özgü dillerini,  kültürlerini, inançlarını, adet ve gele-neklerini, tüm orijinalliği içinde bu güne taşımasını bildiler. 

Barzanilerin siyasi çizgisinin diğer önemli bir meziyeti de Kürdistan halkının sosyolojik dokusuyla barışık olmalarıydı. Bu anlamda IKDP’nin bünyesinde Asurileri, Keldanileri, Yezidileri, solcuları ve yüksek din eğitimi görmüş imamları aynı potada demokratik bir hoşgörü ortamı içinde kaynaştırabildiler. Böyle bir örnek dünyada var mıdır diye düşünmekten kendimi alı koyamıyorum.
Sonuç olarak, Şeyh Abdusselam Barzani’nin 1905’te hayata geçirdiği reformlar, Güney Kürdistan’daki bu günkü kazanımların temel dinamiğini oluşturmuştur.

[ Memed Konuk / Kovarabir ]




Bu haber 6589 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI