2010 yılında Duhok Üniversitesi’nin düzenlediği bir sempozyuma katılmak için Irak Kürdistanı’na gitmiştim. Bölgeye ilk ziyaretimdi. “Gelmişken çevreyi de gezip tanıyalım” dedik, iki arkadaşımla birlikte arabayla Kürdistan’a gittik. Sempozyumun ertesinde bir hafta boyunca bütün Kürdistan bölgesini dolaştık.
Şehirlerde ve kasabalarda yoğun bir hareketlilik vardı. Havada heyecanı solumak mümkündü. O vakitler çok kullanılan bir tabirle “Kürdistan, şantiyeye dönmüştü.” Yollar yapılıyor, elektrik direkleri çekiliyor, üniversite kampüsleri inşa ediliyordu. Acelesi vardı Kürdistan’ın. Yıllar yılı her türlü hizmetten yoksun bırakılmış, ayrımcılığın binbir türlüsüne uğramıştı. Arayı kapatmak için çok çalışmak, hızla yol almak gerekiyordu.
IŞİD saldırısından sonra
2015’in Şubat’ında bir kez daha Kürdistan’a gitme fırsatı buldum. IŞİD’in Erbil’e yönelik saldırısı püskürtülmüştü. Ancak endişeli bir hal vardı. Umdun ve heyecanın yerini kaygı almıştı. IŞİD’in taarruzu bir yandan yönetimin ve peşmergenin gücüne dair bir sorgulamaya neden olmuş, diğer taraftan da milli hisleri ayaklandırmıştı. Beş yıl öncesinden çok daha fazla Kürdistan bayrağına rastlıyordunuz sokaklarda. Her taraftan marşlar yükseliyordu.
Arada geçen on aylık süre zarfında Kürdistan’da işler maalesef daha da kötüye gitti. Bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni (KBY) tehdit eden dört önemli sorun alanı var:
- 1- Geniş bir sahaya yayılan IŞİD tehdidi
- 2- Merkezi Bağdat Hükümeti’nin uyguladığı ekonomik ambargo
- 3- Giderek ağırlaşan mülteci sorunu (Irak ve Suriye’nin çatışmalı bölgelerinden Kürdistan’a gerçekleşen yoğun göç)
- 4- Başkanlık krizi (YNK ve Goran’ın, KBY Başkanı’nın yetkilerinin azaltılmasını ve Başkan’ın parlamento tarafından seçilmesini istemesi, buna mukabil PDK’nin mevcut yetki ve seçim yönetiminin devamında ısrar etmesi)
KDP’yi yakmak
Bilhassa başkanlık krizi son dönemde harareti yükseltmişti. Ancak tartışma, parlamentoda ve siyasetçiler arasında cereyan ediyordu. Fakat kısa bir süre önce kriz derinleşti, sokaklara taştı ve tehlikeli bir boyut kazandı. KBY’nin birçok kentinde memur ve öğretmenler maaşlarını alamadıkları için protesto gösterileri yaptılar. Meşru talepleri içeren gösteriler daha sonra Goran taraftarlarınca amacından saptırıldı ve şiddete evirildi. Süleymaniye bölgesindeki hükümet ve PDK binaları ateşe verildi. Çıkan olaylarda çok sayıda insan hayatını kaybetti ve yaralandı.
KBY Hükümeti, büyüyen yangını kontrol altına almak ve istikrarı sağlamak adına radikal adımlar attı. KBY Başkanı Mesud Barzani, tüm siyasi ve toplumsal kesimlerin sağduyuyla hareket etmeye davet etti. Başbakan Neçirvan Barzani, Goran’ı hükümetten azletti, dört bakanı ve parlamento başkanını görevden aldı, onların yerine vekâleten atamalar yaptı. Şiddetin olayları içinden çıkılamaz bir hale getirdiğini ve her türlü şiddet yöntemini kesinlikle reddettiğini açıklayan YNK, Goran ile arasına mesafe koydu.
İran parmağı
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. O da Goran’ın hükümette yer alması. Goran, aralarında Ekonomi ve Maliye Bakanlığı’nın da bulunduğu dört bakanlıkla kabinde temsil ediliyordu. Bunlar arasında da var. Keza Parlamento Başkanı da Goran’dan geliyordu. O halde nasıl oluyor da Goran, kendisinin de içinde bulunduğu bir kabineyi felç ediyor, bir bombanın pimini çekip Kürdistan’ın kalbine bırakıyor?
Cevap için İran’a bakmak lazım. Goran’ın politik tercihlerinde şekillenmesinde İran’ın etkisi yadsınamaz. Dolayısıyla Goran’ın yapıp ettikleri de İran’ın KBY siyasetinden ayrı mütalaa edilemez. İran ise Barzani ve PDK’den hoşnut değil. En az iki sebeple. Biri, Barzani’nin bağımsızlıkçı duruşu, diğeri ise Barzani ile Ankara arasındaki ilişkilerin düzeyi.
Ölüm öpücüğü
İran, bunları kendisi için bir tehlike addediyor: Kürdistan’ın bağımsızlığına açıkça karşı koyuyor. Kürdistan Bölgesi’nde tam anlamıyla bir birliğin oluşmasını engellemek için elinden geleni ardına koymuyor. Erbil/Süleymaniye ayrılığını diri tutmaya ve güçlendirmeye çalışıyor. PDK’ye karşı açıktan YNK ve Goran’ı destekliyor. Bugün Kürdistan’da birçok huzursuzluğun ardında İran parmağı olduğu biliniyor.
İran, bir süredir Kürdistan’ın başına bir çorap örüyor. Ne yazık ki Goran da tez zamanda çok güç elde etmek için İran’ın dümen suyuna gidiyor ve onunla birlikte da hareket ediyor. Bunun Goran için doğru bir yol olduğu söylenemez. Çünkü Goran, siyaset sahnesine adım attığında büyük umutlar yaratmıştı. Ondan toplumsal problemlere somut çözümler üretmesi, sistemi olumlu yönde dönüştürmesi ve PDK ile YNK’nin geleneksel siyasetlerine karşı çağdaş bir alternatif oluşturması bekleniyordu. Ancak Goran beklentileri karşılayamadı.
Son İran öpücüğü de, Goran’a kuvvet kazandıracak gibi görünmüyor. Aksine İran gölgesinin, Goran’a bağlanan son ümitlerin de pörsümesine ve Goran’ın politik olarak zayıflamasına yol açma ihtimali çok daha yüksek.
* Vahap Coşkun - Serbestiyet