* Müfit Yüksel yazdı..
***
Geçen Pazar günü gerçekleşen referandumda 18 Maddelik anayasa değişikliği paketi %51,4 lük bir oy oranı ile kabul edildi. Beklentiler %55 ve üstü olsa bile, yine de evet oylarının fazla olması kabulü anlamında yeterli bir neticeyi hasıl etti. Çok gerilimli ve tansiyonu yüksek geçen, iktidar ve bürokrasi içerisindeki bir kısım kadrolarda müstağniliğin zirve yaptığı , bir kampanya sonunda ortaya çıkan bu sonuç yine de ciddi bir başarıdır.
Artık bundan sonrasına bakılmalıdır. Çözüm bekleyen bir iç ve dış sorunlar yığını bulunmaktadır. Mevcut tablo, Kürt sorununun çözümü konusunda adım atılmasını bir hayli kolaylaştırdığı gibi, mecbur da kılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde Kürtler içinde evet yönündeki ciddi oy artışı bu yönde mesajlar vermiştir. Bölge halkı/Kürtler sağduyu göstererek önemli oranda ülke sorunlarının Örgüt yöntemleri ile değil, teenni ve İslami temelde toplumsal barışı esas alan bir yönelim doğrultusunda mesaj vermiştir. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri ile kıyaslandığında büyük bir oy artışı gözlemlenmiştir. Örgüt baskısının azaldığı bir ortamda Kürt Halkının aslında çatışmadan yana değil, İslam'ın hoşgörü zemininde sağduyudan yana bir tutum içinde olduğu görülmüştür. Referandum kampanyası boyunca, hatta 15 Temmuz sonrasından beri, sergilenen abartılmış, ötekileştirici/incitici milliyetçi söylemlere rağmen, bölge halkı/Kürtler ciddi bir sağduyu örneği göstermiş, MHP/milliyetçi tabandan ise evet yönünde ciddi bir oy kayması gözlenememiştir. Bu tabloda Kürt seçmenin ülkede bölünmeye kesinlikle karşı çıktığını ve tercihini bu yönde yaptığını açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, barışı ve birlikteliğin devamını temin edecek kalıcı reformlar artık daha bir cesaretle gerçekleştirilebilir. Bu yönde adımlar atılması zorunluluk arz etmektedir.
Cumhurbaşkanlığı/Başkanlık sistemini öngören değişiklik haricinde, toplu, baştan sona yeni bir anayasa değişikliği için meclis aritmetiği elvermezse bile bir kısım acil kanun değişiklikleri beklemektedir. Tevhid-i Tedrisat kanunu ve 677 Sayılı Tekke-Zaviyelerin seddine ilişkin 677 sayılı kanunda değişiklik yapılması, hatta gerekirse ilga edilmeleri aciliyet kesbetmiştir.
Her iki yasa, İnkılap Kanunları kapsamında Anayasa'nın 175. Maddesinde belirtilmişse de, Anayasa'nın ilk üç maddesi için öngörülen 4. maddedeki “Değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ifadesinin kesinlikle kapsamında değildir. Dolayısıyla, değişime hatta ilgaya açıktır. Nitekim, Tekke ve Zaviyelerin seddine ilişkin 677 sayılı kanun daha önce ilki, İsmet Paşa döneminde olmak üzere üç kez değişikliğe uğrar. 90 yılı aşkındır yürürlükte olan bu her iki yasa bu ülkenin can damarlarını adeta tıkamakta, toplumsal barış ve huzuru sürekli tehdit etmektedir.
Her iki yasaya yönelik bir müdahale, Türkiye'de Din-Devlet ilişkilerinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması, Din ile sorunlu, Din'le savaşan bir devlet yapısından çıkarılması, Kürt sorunu, Anadilde eğitim/yayın vb. kronik toplumsal sorunların çözümüne yönelik adımların atılmasının önünü açacaktır.
Yanı sıra, Türkiye'nin dış politikası ve çevresi ile ilişkilere yönelik ciddi bir neşter vurulmalıdır. Suriye'den başlayarak Ortadoğu meselelerine ilişkin yeni bir yol haritası belirlenmelidir. Suriye'de kalıcı bir ateşkesin sağlanması, tüm yabancı paramiliter güçlerin ülkeden çekilmesinin, DAEŞ ve PYD sorunun çözülmesine , yönelik uzun vadeli yol haritasına ihtiyaç vardır. Irak'ın geleceği, Kürtlerin gelecekte Orta Doğu'daki rolüne ilişkin uzun soluklu siyasetin belirlenmesi icap etmektedir. Suriye ve Kürt sorununa ilişkin politikalarda sergilenen hataların ne kadar olumsuz neticelerin hasıl olmasına yol açtığı görülebilmelidir. Libya'dan, Irak'a/Kürdistan'a, Yemen'e kadar ateş çemberine dönmüş, kaos içinde boğulmuş bir coğrafyada, bu ülke içinde dahi istikrarı daha ne kadar koruyabiliriz. Türkiye'nin mevcut Hariciye kadrosu sorunlarla kolaylıkla baş edebilme yetenek ve kapasitesine maalesef sahip değildir. Zaten yüz yıla yakındır, Yüzünü sözde Batı'ya/Avrupa'ya çevirme; Orta Doğu coğrafyasına, güneyine yabancılaşma üzerine kurulmuş olan bir dış politika ve Hariciye kadrosu; onlarca yıllık bir zaman kaybına, yabancılaşmaya yol açtı. Bu kaybı ve bölgede son 6 yıldır yaşanan bunalımı aşabilmek için Hariciyede baştan sona yeni bir yapılanmaya ihtiyaç hissedilmektedir. Yeni yapılanmada, temelsiz/dipsiz maceralara asla bir daha sürüklenmemek şartı ile, Balkanlardan, Kafkaslara, Mezopotamya ve Orta Doğu'ya sağlıklı bir açılımı sağlayabilecek uzun vadeli adımların önünü açacak yeni bir zemin oluşturulmalıdır.
* Yeni Şafak