Ulusalcı sol Kemalist düşüncenin düşünce alanındaki kısırlığı, cenaze törenleri üzerinden yürütülen sembolizmi gündeme taşımıştır. Kuşkusuz bu törenlerde yapılan konuşmalar, atılan sloganlar,yapılan konuşmaların her biri sembolik değerlerle yüklüdür.
Ulusalcı sol Kemalist düşünce Türkiye’nin bütün demokratik birikiminin başlangıç noktası olan Menderes dönemini, Amerikan emperyalizmi üzerinden olumsuzlar. Bu düşüncenin ana tezi, Menderes dönemi ile birlikte Cumhuriyet aydınlanması (Bu terim ulusalcı sol Kemalizm’in zihinsel paradigmasını oluşturan anahtar kavramlardan biridir.) kesintiye uğramış ve gericilik Türkiye’yi adım adım teslim almıştır. Aslında burada eşitlenen şey demokrasi ve halk iradesinin olumsuzlanması ve buna karşıt olarak tek parti dönemi otoriter modernleşme uygulamalarının yüceltilmesidir. Aslında Menderes eleştirisi üzerinden yapılmaya çalışılan,demokrasinin Cumhuriyet modernleşmesini etkisizleştirdiği anlayışıdır. Ulusalcı sol Kemalistlerin 27 Mayıs darbesinin arkasında hizalanmalarının ve desteklemelerinin temelinde de bu tez bulunmaktadır.
Ulusalcı sol Kemalistler, demokrasi alanındaki gelişmeleri boğmak için “irtica” kavramını araçsal bir değer olarak kullanmaktadır. Ancak “irtica” kavramının içine öyle olayları doldurmaktadırlar ki, aslında karşı olunan şeyin dinin temel değerlerinin görünür hale gelmesine itiraz olduğu görülmektedir. Nitekim Menderes dönemimde Ezanın tekrar Arapça aslıyla okunması bile irtica kapsamında değerlendirilmiştir.
“İrtica” kavramı o zamandan beri, muhafazakar-dindar siyasetin önünü kesmek ve onu etkisizleştirmek için araçsal bir değer olarak kullanılmıştır. 28 Şubat döneminde de tesettür talepleri, irtica ve cumhuriyet karşıtlığı üzerinden temellendirilmeye çalışılmıştır.
Tarık Akan etrafında oluşan siyasal mirastan demokrasi ve insan hakları çıkmayacağı açıktır. Oradan ancak, 28 Şubatın ünlü savcısı Vural Şavaş’ın “militan demokrasisi” çıkar. Tarık Akan, 27 Mayıs darbesinin kurumsallaştırdığı darbe kültürünün temsilcisiydi. İnanç özgürlüğü alanındaki en küçük talepleri bile Atatürk karşıtlığı ile temellendiren bir siyasal kültürün sanat alanındaki en önemli figürüydü.
Tarık Akan’ın üzerine oturduğu ve temsilcisi olduğu siyasal miras, romantik bir sol ulusalcı Kemalizm’e yaslanan, içeriksiz bir emperyalizm karşıtlığı ile kendini ifade eden, dini değerleri devlet hayatından tamamen dışlanmasını öneren, Deniz Gezmiş’in askerle el ele militarist devrim ütopyasına dayanan, solun teröre bulaşan örgütlerini sempatik gösteren bir siyasal mirastı.
Tarık Akan, Erdoğan'a karşı yapılacak her tür askeri darbeyi destekleyen, ona oy verenleri küçümseyen bir zihniyet dünyasının insanıydı. Aslında Erdoğan üzerinden karşı durduğu bu toprakların inancı ve kültürüydü. Aslında O kendi insanına, onun değerlerine düşmandı. Toplumu oryantalist gözlükle okuyan bir sosyolojinin aktörüydü. "İstikbal köklerdedir" diyen Yahya Kemal'in kültürel perspektifiyle hiçbir ilgisi yoktu. Siyasal olarak 27 Mayıs darbesinin yarattığı darbe kültürünün ve militarist geleneğin yılmaz savunucusuydu. Deniz Gezmiş'in militarist, devrimci, Kemalist, kendi topraklarının değerlerine yabancı solculuğunun militanıydı. Ona rahmet dilemememizin ve sevmememizin nedeni bizden olmaması değildi. Sürekli inanan insanları küçük görmesi ve İslami değerlerle alay eden bir siyasal yaklaşıma sahip olmasıydı. Bir Konya yolculuğunda üniversite öğrencisinin Cemil Meriç'e söylediği ve onu derinden sarsan ifadeyi biz de Tarık Akan hakkında kullanabiliriz: " Sen bizden değilsin."
Tarık Akan öldü. O artık hiç kimseye haksızlık yapılmayacak en adil mahkemenin önünde yaptıklarının, yapamadıklarının hesabını verecek. Müslümanlara karşı tahammülsüz biriydi ve ötekileştirici bir yaklaşıma sahipti. İslam konusunda son derece yetersiz ve karşıt ideolojik bir donanıma sahipti. Verdiği demeçlerle sürekli inanan insanları Kemalizm üzerinden incitti. İkiyüzlülüğe gerek yok. Onun siyasal duruşuna, insanların başka siyasal tercihlerini küçümseyen elitist tavırlarına, otoriter Kemalizm yorumuna, Türkiye'yi siyasal ve kültürel algılama biçimine hiçbir zaman yakınlık duymadım.
Tarık Akan'ın inanıp inanmaması bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren kendisi gibi olmayanlara hakaret etmesidir. Devamlı devletin asıl sahibi gibi davranan, üst perdeden kibirle konuşan, muhafazakar siyasal geleneği adam yerine koymayıp küçümseyen elitist tavırları bizi ilgilendirir.
Ayrıca Tarık Akan’ın militarist, otoriter Kemalizm yorumuna yapılan eleştirilere “ölünün arkasından konuşulmaz" gerekçesiyle set çekilmeye çalışılmasını anlamlı bulmuyorum. Ölünün arkasından rahmet dileyip dilememek konusunda bir zorlama olamaz. Bu her Müslümanın kendisine bırakılmış bir tasarruftur. Onun için cenazelerde "nasıl bilirdiniz?" diye sorulur. Birey onunla olan hak ve hukukuna göre bir tavır takınır. Bu tavır kişiden kişiye değişir.
Şurası açık ki, ölünün arkasından yapılan bu tanıklıklar, kişinin durumunda bir değişiklik yaratmaz. Allah'ın rızası üzerine yaşamayan bir kişiye bütün dünyanın tanıklık etmesi onu cezadan kurtaramayacağı gibi, iyi birinin aleyhine çoğunluğun tanık olması onun cezalandırılmasını sağlayamaz. Çünkü adil mahkeme kimsenin tanıklığına ihtiyaç duymaz. Onun yargılamasında zerre haksızlık yapılmaz. Ölünün arkasından rahmet dileme bireylerin tercihlerine bırakıldığı için hiç kimse tercihinden dolayı kınanamaz.
Ayrıca rahmet dilemeyi reddedenleri "Allah'ın işine karışmakla suçlayanlar bilmelidirler ki, aynı mantıkla rahmet dilemek de Allah'ın işine karışmak sayılabilir.
Müslüman bireylerin kendi inançlarını alaya alan, onlara karşı savaşan,onları küçümseyenlere ve onların siyasal tercihleriyle alay eden kişilere karşı rahmet dilememe hakları vardır.
Tarık Akan’ın terör örgütleri karşısındaki tavırları da son derece sorunluydu. İstanbul'da bir savcıyı hunharca katleden iki DHKP-C' li terörist için " Ben onlara terörist diyemem" diyen adamdır Tarık Akan. Yetim bırakılan savcının oğlunun iki eli yakasında olacaktır Onun hakkında övücü sözler söyleyenlerin.
Ömrü boyunca müdahaleci bir siyasal anlayışın temsilciliğini yapmış, dine ve dindarların en temel haklarına duyarsız kalmış, bununla da yetinmeyerek dindarların en çok sıkıntı çektikleri 28 Şubat dönemi uygulamalarını sahiplenmiş bir profile değer vermeme, siyasal düşüncelerine muhalefet etme hakkımız vardır.
Yusuf Yavuzyılmaz - Fikir Zemini