erotik shop
Bugun...


Dindar Kürt Aydınının Bitmeyen Dramı
Ortadoğu'da iki yüzyıllık modernleşme/batılılaşma sürecinin en dramatik sonuçlarını muhafazakar/dindar/İslamcı Kürt aydınları tecrübe etti. Onlar hem bu sürecin evirildiği seküler kurum ve sistemlerle hesaplaşırken, hem de aynı sürecin başat kurbanları olan Kürt toplumunun ulusal davasının sorumluluğunu da yüklenmek zorunda kaldılar.

facebook-paylas
Tarih: 15-10-2015 00:04
Dindar Kürt Aydınının Bitmeyen Dramı
+ -

Ortadoğu'da iki yüzyıllık modernleşme/batılılaşma sürecinin en dramatik sonuçlarını muhafazakar/dindar/İslamcı Kürt aydınları tecrübe etti. Onlar hem bu sürecin evirildiği seküler kurum ve sistemlerle hesaplaşırken, hem de aynı sürecin başat kurbanları olan Kürt toplumunun ulusal davasının sorumluluğunu da yüklenmek zorunda kaldılar.

Bu durum dindar Kürt aydınlarını neredeyse iki yüz yıldır içinde çıkamadıkları bir girdaba soktu. Müslüman aydınlarımız, İslami kimliklerinden dolayı seküler/milliyetçi sistemle mücadele ederken, Kürt kimliklerini de muhafaza etmenin ve Kürt toplumunun ulusal meseleleri ile ilgilenirken, İslami kalabilmenin zorluklarını her an hissettiler, hala hissediyorlar.

Kürtlüğe fazla vurgu, dindar Kürt aydınının evrensellik/ümmetçilik iddiasına zarar verip, onu ümmetin geri kalanına yabancılaştırıyordu. Kürt milliyetçiliğine mesafe koyması isen dindar aydını, gittikçe daha da milliyetçi bir topluma dönüşen ve bunun sonucunda kendini seküler örgütlerle ifade etmeye başlayan Kürt toplumundan dışlanma riski ile karşı karşıya getiriyordu.

Üstelik dindar/İslamcı ve aynı zamanda Kürt olmak, bu aydınları devletin ve yakın zamanlarda neredeyse devlet otoritesine ortak olan seküler/milliyetçi örgütlerin desteğinden de mahrum bırakıyordu.

Muhafazakar aydınlarımız bu meydan okumanın altından çoğu zaman kalkamamış ve toplumsal/siyasal gelişmelere tepki verirken net bir duruş sergileyememişlerdir. Bu yüzden dindar Kürt aydınının son iki asırlık durumu adeta bir Araf'ta olma durumudur. Belki de tüm çabalarına ve iyi niyetlerine rağmen, ne Musa'ya ne de İsa'ya yaranamadıkları gerçeği Araf'ta takılıp kalmanın temel sebebidir.

Araf'ta kalmak ise toplumsal sorumluluklarının bilincinde olan bir aydın için acıların en büyüğüdür. Bu acı Müslüman Kürt aydınına Seyyid Abdülkadir'den miras kalmıştır. Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti gibi önemli Kürt örgütlerinin başkanlığını ve Osmanlı’nın son Şura-ı Devlet Reisliğini yapmış olan Seyyid Abdülkadir, Kürt kimliği ile İslam inancı arasında sıkışıp bocalayan Kürt aydınların ilk örneklerindendir. Her ne kadar ondan önce ve sonra da birçok dindar Kürt aydını aynı çelişkileri yaşamışsa da hiçbirinin acısı Abdülkadir'in trajedisi kadar tipik değildir. Abdülkadir, muhtemelen hiç bir zaman olumlamadığı bu Araf'ta kalma durumunun bedelini hayatıyla ödemiştir.

O'nun tecrübesi aynı zamanda soylu bir tecrübedir. Çünkü Abdülkadir, genç Cumhuriyet'in Türkçülüğü ile anavatandan kopuk Kürt aydınlarının Kürtçülüğü arasında, Kürtlüğü de inkar etmeyen bir ümmetçiliği benimsemiş ve o günün koşullarında gerçekleşmesi imkansız olan soylu bir ütopya uğruna kendisine dayatılan reel-politiği reddetmiştir.

Dini bir aileden geliyor olması onda derin bir İslam itikadı oluşturmuştu, ancak İstanbul’da bulunduğu süre içinde milliyetçi düşünceyle tanışmış ve bu düşünceye sahip Kürt aydınlarıyla aynı muhitlerde ve kuruluşlarda bulunmuştur. Bu tecrübeler kendisinde dini hassasiyetlerle beraber Kürt kimliğine ve Kürt toplumunun sorunlarına yönelik hassasiyetler de oluşturmuştur. Bu anlamda Abdülkadir çoklu kimlikler arasında bocalayan ve acı çeken Kürt aydın sınıfının öncülerindendir.

Abdülkadir’in acıları ve kaderi kendisinden sonra medreselerden, tarikatlardan ve cemaatlerden yetişen ancak Kürt kimliğinin farkında olan Müslüman Kürt aydınlara miras olarak kalacaktır. Ne Abdülkadir ne de onun mirasçısı olan bu aydınlar kimseye yaranabildiler. Nitekim Seyyid Abdülkadir, bağımsız Kürt devleti projesini desteklemediği için önce Kürtçü aydınlar tarafından terk edilmiştir. Uzun zaman kendi vatanı dışında yaşamaya mahkûm edilen Seyyid Abdülkadir I.Dünya Savaşı’ndan sonra bu bölgeye yönelik politikalar uygulamaya çalıştığında, bölgeden uzak kalmış olmanın sıkıntılarını yaşamış ve kendisinin yerel halk üzerinde etkili olamayacağını anlayan İngiltere Abdülkadir’i bölgeye yönelik hesaplarının dışında tutmuştur. Abdülkadir, Kürt ayrılıkçılığına karşı olmakla beraber Cumhuriyet’in milliyetçi/seküler toplum projesine de muhalif olduğu için Şeyh Said isyanı bahane edilerek Cumhuriyet rejimi tarafından idam edilecektir.

Şüphesiz Abdülkadir, imtihanını en şerefli şekilde, şehadetle sonlandırmış ve her ne kadar görünüşte kaybetmiş gibi olsa da, tercihleri ile bize örnek olmuştur. Müslüman Kürt aydını I.Dünya Savaşı'ndan tam yüz yıl sonra, bir kez daha Abdülkadir'in yaşadığı imtihan ile karşı karşıyadır. Ancak henüz yolun başında aydınlarımızın önemli kısmı anlaşılmaz bir inat ile seküler/sosyalist bir partinin saflarında mücadele etmeyi seçerken, yine azımsanmayacak bir kısmı "yeni Hamidiye Kürtleri" olmaya talip olmuşlardır. Hem Kürt kalmakta ısrar edip, hem de Müslüman komşuları ile yeni bir ortak-gelecek kurmayı tercih edenlerin sayısı ise oldukça azdır.

Müslüman Kürt aydınının bu korkaklığından/edilgenliğinden dolayı, kendi çocukları dahil, genç kuşaklarımızı, temel hedefi bölgenin Müslüman halklarını onlarca yıl sürecek bir savaşa sürüklemek olan ve Batı'nın Haçlı seferlerine gönüllü asker yazılmak için sıraya giren bir örgüte kaptırdık. Örgütün etkisinde kalan gençlerimiz artık dindar babalarını küçümsüyor ve onların öğrettiklerini ciddiye almıyorlar.

Aydınlarımızın bu edilginliği daha saldırgan ve eylemci bir gençliğin ortaya çıkması ile sonuçlandı. Ancak bu dinamizmi dengeleyecek tutarlı bir ideolojimiz ve köklü kurumlarımız yoktu. Üstelik gençlerimizin önemli bir kesimi yaşanan krizi ve Kürtlerin ulusal yazgısını Müslüman aydınların pasifizmine ve hatta doğrudan İslam'ın kendisine bağlayan ideolojilere/söylemlere kolayca teslim oldular.  

Son yaşananlar dindar Kürt aydınlarının topluma ve siyasal alana yeniden dönüşünü zorunlu kılmaktadır. Çünkü Kürt toplumunun gençleri kendisini Kürtlüğü belirleyen ve tanımlayan tek otorite olarak kabul ettirmeye başlayan ve kendisi dışında kalanlara adeta "Kürtlüğün dışına çıkmış" düşkünler muamelesi yapan bir örgütün kurbanları olmaya devam etmektedirler. Kemalizm'in "ne mutlu Türk'üm diyene" tekçiliğine yenilmeyen Müslüman Kürt halkımız, PKK'nın "biji Apo" sloganına da teslim edilmemelidir. 




Bu haber 981 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI