Türk milliyetçiliği ve onun tarihsel,siyasal,kültürel boyutları üzerine çok sayıda bilimsel çalışma yapılmıştır. Milliyetçiliğin felsefesi, tarihi, siyasal anlayışı üzerine yazılmış en önemli kitaplardan biri de sosyolog Ergün Yıldırım tarafından kaleme alınan “Ergenekon Ötesi Türk Milliyetçiliği” adlı eserdir.
Kaba hatlarıyla bakıldığında milliyetçilik, kendi tarihsel ve kültürel değerlerine, diline atıf yapan,yaşadığı toprakları yücelten ve etnisiteye bağlı üstün değerlere vurgu yapan romantik- idealist bir akımdır. Türk milliyetçiliğinin siyasal temsilcisi olan MHP'yi bu değerlere bağlı, romantik, taşralılığı ağır basan köylü hareketi olarak görmek gerekir. Entelektüel yönü bir hayli zayıftır. Dahası Türkiye’deki siyasal hareketler içerisinde entelektüel derinliği en az olan siyasal akımdır. Dolayısıyla düşünsel yönü değil eylem yönü ön planda olan bir harekettir. Bu yüzden değişen dünya siyaseti karşısında uygun pozisyon alamaz. Bu anlamda milliyetçilik Türkiye'nin önünü açacak bir misyona sahip değildir. Çok kültürlü ve çok etnisiteli bir toplumda kültürel milliyetçilikten çok siyasal milliyetçiliğe evrilen MHP tipi milliyetçiliği hep tehlike görmek gerekir. MHP’nin siyasal tavırları, Türkiye ve Dünya tasavvuru, çözüm süreci karşısındaki pozisyonu kendini geliştirme ve yenileştirme anlayışından çok uzakta olduğunu gösteriyor.
Türk milliyetçiliğinin din anlayışı da temelde sorunlu bir anlayıştır. Bir zamanlar Türk milliyetçileri Türk islamını yüceltmeye çalışırken, Arap anlayışını gericilikle suçlayıp "Yunus Emre " ve "Ahmet Yesevi'yi öne çıkarıyordu. Buradaki temel düşünce Türk islamı insancıl, ahlaki ve Kur'an'a uygun, Arap İslamı ise kötü, gerci ve ilkeldir. Milliyetçilik sadece kendi özelliklerini olumlamakla yetinmez, aynı zamanda başkalarının anlayışını da küçümsemek gerekir. Milliyetçiliğin hallerinden biridir din üzerinde kendini yüceltirken diğerini aşağılamak. Karşılaştırmada kendi kültürünün en iyi örneği ile diğer kültürün en kötü formu bir araya getirilir. Milliyetçiliğin milli bir din oluşturma çabaları hem dinin evrenselliğini bozmuş, hem de dinin kavramsal sistemine semantik müdahalede bulunmuştur.
Milliyetçiliğin hangi aşamada makbul nereden sonra tehlikeli olduğu çoğunlukla iç içe girmiştir. Bunu ayırt etmek mümkündür zihinsel olarak, ancak toplumsal ve siyasal yaşamda o kadar kolay değildir. İşin trajik tarafı, diyalektik diyelim, bütün milliyetçilikler ezilmeye karşı kurtuluş mücadelesiyle başlıyor, sonuçta devlet milliyetçiliğine başkalarını ezen bir siyasal pozisyona varıyor. Yahudi milliyetçiliği mesela, Almanya karşısında mazlum olan Yahudi siyasal aklı devlet konumuna geldiğinde Filistinlileri ezmekten çekinmiyor ve kendi yaşadığı olumsuz tarihsel tecrübeyi yeniden üretiyor. Ezilmişlikten kurtulurken milliyetçiliği egemen devlet ideolojisi olarak yeniden üretmemek gerekiyor. Yoksa bu sonsuza kadar sürecek bir sarmala dönüşüyor.
Milliyetçiliğin ne olduğunu belirleyen faktörler kuşkusuz milliyetçiliğin bir ideoloji olarak dayandığı felsefi temellerdir. "Düşünmeden çok inanmanın ve rasyonaliteden çok duygunun/ hikayenin seferber olduğu bir ortamda radikal milliyetçilik ve fundamentalist dinsellik gittikçe çoğalmaktadır. Hatta her ikisi yan yana durarak birbirlerini beslemeye çalışmaktadır. "(Ergün Yıldırım, Ergenekon Ötesi Türk Milliyetçiliği). Aslında bu durum bütün idealist siyasal yaklaşımlarda ortak bir özelliktir. Duygudaşlık, efsanelerle karışmış bir tarihsel anlayış, ideal olan ütopyaya vurgu milliyetçiliğin temel parametreleri olarak öne çıkmaktadır.
DEVAMI: http://www.fikirzemini.com/yazarlar/yusuf-yavuzyilmaz/turk-milliyetciliginin-bilimsel-analizi/97/