Takipçileri ve fikirleri iktidarda. Kendisi ise ayni metrobüs hattının bir sonraki durağında. Hep olduğu gibi. Epey izbe bir yerde,seccadesini sermiş, İstiklal Marşı okuyor. Kaprisli bir yırtıcılıkla bir sonraki hamlesini yapmış durumda.
Onunla yüzleşmekten kaçınan; onun aynasında kendi gerçeklerini ve geleceklerini görmek istemeyen hayranları ise başlarını kuma veya iktidara gömercesine sakınmada. Karşısında ağzı açık oturup yaptığı yırtıcı çıkışları hayran hayran takdir edecek artiz ve bıçkın İslamcı gençler şimdi ona atılacak bir tekmeye onay verme sırasına girmişler. Açken otantiklik iyi gidiyor. Sofra basındayken, tok karına hiç çekilmiyor belli ki.
Hazırdakiyle yetinmeyip taşan bu bıçkın şairin trajedisi, sadece bir şair olmaması, aynı zamanda şiirin teorisini de bilmesi. Kendi kendinin farkında olan bir şair. Ne kadar iyi bir şair olursa olsun (ki herkes onun iyi bir şair olduğunda hemfikir) kendinin farkında olması onun ihlasını elinden alıyor.
Kendi kendinin farkında olmak insanı insan yapar. Şiire, şiirin felsefesi eşlik ettiğinde büyü bozulur: Şiir’in ihlası kaçar, söz ticaretine yahut hakikat mühendisliğine benzemeye başlar. Halbuki şair sadece ilhamın musluğu kadar kendinden habersiz olmalı: Sadece sözün aktığı, hakikatin dile geldiği bilinçsiz, meczup bir kaynak kalmalı. Bu anlamda şairin iyisi bir nevi hayvan olandır. Kendidir. Sadece “-dir.”
O ise hayvan taklidi yapan bir insan. Cahil pozundaki bir bilge. Bir nevi faşizme taammüden teşebbüs ediyor. Halbuki ihlasa niyet ihlası kaçırır. Şiire niyet de şiiri. Bir defasında bir televizyon programında adi bir adamın cahilane ihlasını taklide çalışınca yani (“ben üstünüm çünkü Türk’üm” gibi sözlerle) bir milli hayvan eminliği gösterince karşısındaki hakiki bir cahille bozuşmuştu.
Diğer konuk olan kaba saba militan tip, onun yırtıcı ve kalın Türk sözlerine cevaben (ve mealen) şunu demişti: “Bunlar yeni şeyler değil. Zaten Türk-İslam sentezcilerinin yıllardır söylediği…” Bunun üzerine şair çok hiddetlenmişti.
Nasıl olur da benim büyük teorik ve felsefi tahkikat neticesi ulaştığım bu milliyetçi-mukaddesatçı kabalığı, hiç yontulmamış Türk-İslamcı cühelanın kabalığı ile bir tutarsınız diyen bir tepki göstermişti. Beni anlamıyorsunuz, ben o ucuz ırkçılardan değilim der gibiydi. Haksız sayılmazdı, zira altın çekiçle paslı çivi çakıyordu. İmam Gazali’ye atfedilen bir söz var: Bir cahille tartışmayı asla kazanamazsınız. O da cahille sohbeti kaybetmişti.
Şairin trajedisi: Doğru yerde duruyorsa peygamberane bir saygınlığa muhatap olur. Yanlış yerde durduğunda dalga geçilen bir meczup sayılır. Bilmenin bir bedeli olamamadır. Kendi kendinin farkında olan şairin trajedisi kendi kendinin farkında olmayan şairin ihlasına erişememesidir.
Bu aralar Donald Trump isimli cahil adamın Müslümanlar için söylediği millici sözlere çok ayıp diyenler, birkaç yıl önce cahil ve sığ adamlarla arasında kasten 360 derece fark bırakan İsmet Özel’in Kürdler için söylediği benzer sözlerden pek rahatsız olmamışlardı. ‘Kürdler Türkleşmeli, Aleviler Sünnileşmeli’ ile başlayan şair, Kürdlere hitaben ‘Müslüman olmak için Türk olmak zorundasınız’ diyordu.
Şair, neredeyse “iki seçenek var, ya Türk’sünüz, ya Amerikalı” derken, Trump “iki seçenek var, ya Amerikalısınız ya terörist” demeye getiriyor. Aralarında kaba’ca 360 derecelik bir fark var. Onlara gösterilen tepkiler arasında ise 180 derece. Bir siyasetçinin halisane faşizmi, bir şairin ihlassız faşizmine oranla çok daha rahatsız edici geliyor. İhlasın gücü.
{ Mücahit Bilici - Yeni Yüzyıl }