Suriye'nin iç savaşıyla birlikte ortaya çıkan bu hastalıklar içinde en tehlikeli, en bulaşıcı ve sadece Suriye'ye değil, çevre ülkelere de en hızlı yayılanları DAEŞ ve PYD'dir. Emperyalizmin yeni matris/proje örgütü olan DAEŞ, bir yandan Batı'nın İslam dünyasındaki müdahalelerini, işgallerini ve cinayetlerini meşrulaştırıcı bir işlev görürken, diğer yandan küresel sistemin hesaplarına itiraz eden ülkeleri cezalandırmak için kullanılan korkutucu bir enstrüman olarak kullanılmaktadır.
Varlığını olmasa bile, sürdürülebilirliğini DAEŞ tehdidine ve bu tehdide ilişkin küresel hassasiyetin takviye edilmesine borçlu olan PYD ise, ironik bir şekilde, DAEŞ'i var eden ve kullanan aynı mekanizmanın hizmetinde yer almak için DAEŞ ile rekabet halindedir. Şüphesiz PYD'nin kendi gücünü küresel ve bölgesel aktörlere pazarlamaya ilişkin bu çabası yeni bir durum değildir. Çünkü giderek daha yoğun bir şekilde ülkelerin birbirlerine yönelik müdahalelerinde diplomatik bir araç olarak kullanılan terörün kendini en iyi fiyatı verene pazarlaması olgusu terörün kendisi kadar eskidir.
PYD, bütün çelişkilerine ve tutarsızlıklarına rağmen, küresel bir efendi/hami/müttefik arayışı sürecinde kısmi bir başarı kazanmıştır. Bu başarıyı mümkün kılan temel parametreler ise PYD'yi de var eden Kürt sorununun evirildiği son durum, PYD'nin silahlı ve örgütlü milis gücü ve tabii ki ilk iki parametreyi Batı'nın gözünde cazip ve kullanışlı kılan en önemli belirleyici olarak PYD'nin ideolojisidir.
Kürt sorununun varlık alanı olan dört ülkede mücadele eden çatı bir örgütün, PKK'nın bir şubesi olarak PYD, bu sorununun ürettiği sosyo-politik durumu hem bölge devletleriyle hem de bölgeye dair hesapları olan küresel aktörlerle olan ilişkilerinde bir pazarlama enstrümanı olarak kullanmaktadır. PYD bir yandan bunu yaparken diğer yandan kendisini var eden koşulların ortadan kalkmaması için Kürt sorununu derinleştirmeye, uluslararasılaştırmaya ve yeni durumlara göre yeniden üretmeye/manipüle etmeye de çalışmaktadır. PYD, kendisi ile birlikte Kürt sorununu da pazarlamaktadır demek yanlış olmayacaktır.
Şüphesiz, şayet elinde silahlı bir gücü ve sıklıkla şiddete başvurma geleneği olmasaydı, PYD/PKK ne Kürt sorununda bu denli belirleyici olabilecek, ne de pazarlık masasına koyacak bir hizmet listesi olabilecekti. Dört yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan vahşi bir iç savaşın içinde büyüyen PYD, onların Suriye'deki müdahalesine kara gücü olarak yazılmak istendiği zaman Batı tarafından önemsenmeye başlanmış ve Suriye'de çatışan çıkarları olan birçok ülke PYD'ye silah sağlamak için adeta sıraya girmişlerdir. Son dört yılda gelişen sürece dönüp bakıldığında PYD'nin Suriye üzerinde yapılan pazarlığa ancak silahından ve cepheye sürdüğü ve arkası hiçbir zaman kesilmeyecekmiş gibi görünen Kürt gençlerinden dolayı dâhil edildiği görülecektir.
Ancak PYD'nin/PKK'nın Kürt sorunu/siyaseti üzerindeki tekelini ve örgütlü silahlı gücünü Batı nezdinde cazip ve kullanışlı kılan esas durum, bu örgütün laik ideolojisidir. Şayet, ilk iki avantaj anti-emperyalist bir milliyetçilik veya İslamcı bir düşünce ile tamamlanmış olsaydı Batı, PYD'yi potansiyel bir müttefik olarak değil, küresel bir tehdit olarak algılayacaktı. Kürt milliyetçiliği ile sosyalizm arasında gidip gelen PKK/PYD ideolojisinin temel niteliği laiktir. Farklı inanç toplulukları arasında tarafsız/özerk durmayı önceleyen Anglo-Sakson sekülerliğinden farklı olarak, PYD'nin laikliği, İslam karşıtı veya en iyi ihtimal ile anti-İslamcı bir içeriğe sahiptir.
PKK/PYD'nin genel İslam karşıtlığı DAEŞ ile maskelenmektedir. DAEŞ'i Kürtlerin ortak ötekisi olarak benimsetmekte kayda değer bir başarı kazanan PKK/PYD, DAEŞ'e yönelik nefreti giderek tüm İslami oluşumlara genellemekte ve DAEŞ'i genel olarak bölgedeki tüm İslami halkların zaten Kürtlere düşman oldukları söylemini beslemek için ustaca kullanmaktadır. Bunun için 150 yıl önce Taşnak'ın kullandığı retorik restore edilmekte ve emperyalizme eklemlenmiş tuhaf bir milliyetçiliğin hizmetine koşulmaktadır. "İslam(cılığ)ın barbarlığına(!) karşı insanlığı/uygarlığı savunmak" şeklinde özetlenebilecek olan bu söylem üzerinden bir yandan İslamcılığa karşı bir Kürt bloku oluşturulmaya çalışılmakta, diğer yandan PYD'ye modern/demokratik/seküler uygarlığın değerlerini ve Kürtlerin varlığını DAEŞ'e karşı savunan örgüt imajı kazandırılmaktadır.
Sekülerliğin Kürt hareketinin temel siyasal ilkesi olarak sunulması, seküler ideolojiyi Kürtlerin ortak/standart üst kimliği olarak görmek isteyen Batı'dan da, şimdilik, büyük destek görmektedir. Batı, seküler Kürt örgütleri üzerinden hem bölgedeki İslami hareketleri cezalandırmakta hem de Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi çizgiyi aşan rejimlere şantaj yapmaktadır.
Dört yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan vahşi bir iç savaşın içinde büyüyen PYD, onların Suriye'deki müdahalesine kara gücü olarak yazılmak istendiği zaman Batı tarafından önemsenmeye başlanmış ve Suriye'de çatışan çıkarları olan birçok ülke PYD'ye silah sağlamak için adeta sıraya girmişlerdir.
Nihat Karademir - Zaman