erotik shop
Bugun...


Çözüm Sürecinin Serencamı-8: PKK’nın Süreç'te Tutumu
Ortalama bir Kürt 80 yıldır devletten çektiği zulmü şimdi farklı bir mekanizma ile yeniden yaşamak istemiyor. Bırakın dünyadaki iyi örnekleri, Türkiye'nin batısında yaşayan bir “vatandaş” kadar özgür olmak istiyor. Yerelde ve ulusalda kaynağını yasalardan almayan hiçbir gücün kendi gündelik yaşamına müdahale etmesini istemiyor. Bu nedenledir ki bugün örgütün devrimci halk savaşı çağrılarına cevap verilmiyor.

facebook-paylas
Tarih: 07-10-2015 15:26
Çözüm Sürecinin Serencamı-8: PKK’nın Süreç'te Tutumu
+ -

Silahsızlandırma süreçleri iki yönlü gözükse de esas belirleyici olan silahı elinde tutanın tutumudur. Devlet kapıları sonuna kadar açsa bile silahlı örgütün buna mukabele etmemesi halinde devletin yapacağı hiç bir şey yoktur. Mevcut ceza kanunlarımıza göre; silahı bırakıp gelecek bir militan için tamamen cezasızlık imkanı da mevcuttur. 

Silahsızlanma süreçleri elbette uzun sürebilecek ciddi ve karmaşık süreçlerdir. Bu nedenle silahsızlanmanın ilk adımı çatışmasızlıktır. Çatışmasızlığı tahkim etmenin yolu da güvenlik görevlileri ile örgüt mensuplarının temas ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Bunun da en sağlıklı yolu ülke topraklarının terk edilmesidir. 
 
Çatışmasızlık, geri çekilme, silahsızlanma, demokratik entegrasyon olarak sıralanabilecek süreçte yeni dönemin ilk işareti; PKK’nın 13 Mart 2013’te elinde tuttuğu sekiz kamu görevlisini bir iyi niyet gösterisi olarak serbest bırakması oldu. 
 
Öcalan’ın 21 Mart’ta silahlı dönemin sonlandığını ilan edip yeni döneme hazırlık için güçlerini sınırdışına çekmesi yönünde PKK'ya yaptığı çağrı, 3 Nisan’da gönderilen bir mektup ile teyit edildi. 
 
Öcalan’ın hedefi; geri çekilmeyi, 1 Eylül Dünya barış gününe kadar tamamlayıp o gün yeni bir mesaj yayınlamaktı. Kandil başta buna dirense de daha sonra bu talebi kabul etti. Murat Karayılan 26 Nisan 2013’te Türkiye ve Dünya basını ile birlikte AA’nın da 3 ekiple katıldığı geniş katılımlı bir basın toplantısı ile, 8 Mayıs'ta Silahlı güçlerini sınırdışına çekmeye başlayacaklarını ilan etti. Bu toplantıda; “Öcalan’ın talimatı ile”, “örgüt içi bir çatlak yaşanmadan”, “siyasetin önünü açmak üzere” bu kararı aldıkları mesajları dikkat çekmişti.  Geri çekilme için yasal bir düzenleme gerekip gerekmediğine ilişkin tartışmalara da değinen Karayılan mevcut durumun yeterli olduğunu belirtmişti. Selahattin Demirtaş da bir soru üzerine geri çekilmenin 3-4 ayda tamamlanabileceğini belirtti. Bu arada 25 Mayıs’ta Ankara’da yapılan Kürt Ulusal Kongresi toplanmasına yönelik ilk toplantı da süreçte pozitif bir gelişme olarak kaydedildi. 
 
Geri Çekilme ve Kaygılar 
 
Bu süreçte PKK’dan beklenen, ilk belki de tek adım, geri çekilme idi. Geri çekilme sürecinde temel kaygı, askerin geri çekilen gruplara bir saldırı veya operasyon yapıp yapmayacağı idi. Örgüt tabanı 1999 geri çekilmesinde Devlet tarafından verilen söze rağmen 500 kayıp verilmesinin yarattığı travmayı unutmuş değildi. Hükümet ateşkes ilanına operasyonları durdurarak olumlu cevap verdi. Geri çekilmede sıcak bir temas gerçekleşmemesi için önce Kuvvet komutanlığı ve İçişleri Müsteşarlığı seviyesinde bir protokol imzalandı, bu protokolun yetersiz kaldığı görülünce de bir Bakanlar Kurulu kararı ile yurtiçinde operasyon yetkisi Valililere bırakıldı. 
 
Bu dönemde Örgüt tarafından ileri sürülen tek şikayet Heronların izleme faaliyeti oldu. Geri çekilme döneminde patlayan tek silah Hakkari'de içinde generallerin de bulunduğu askeri helikoptere İkiyaka bölgesinde PKK'lılar tarafından ateş açılması oldu. Örgüt ise bu eylem Hakkı'nda soruşturma başlatıldığını duyurdu. 
 
Gezi ve Geri Çekilmenin Durdurulması 
 
Herkes sorunsuz bir geri çekilme için stres ve heyecanla beklerken 28 Mayıs’ta Gezi olayları patlak verdi. PKK’nın sokak olaylarına destek vermemesi, Kürtlerin kitlesel gösterilerden uzak kalması Türk Solunda ciddi bir eleştiri sebebi oldu. O kadar ileri gidildi ki, "PKK sokağa inse hükümet devrilecekti" denildi. 
 
Erdoğan da yeni dönemin ruhuna uygun bu tutuma 25 Haziran 2013 Salı günü Grup toplantısında “Kürt Kardeşlerine teşekkür ederek” memnuniyetini ifade etti. Gezi olaylarının sürece etkisini başka bir başlıkta detaylı incelemeye çalışacağız. 
 
26 Haziran 2013 gün Dolmabahçe Sarayında Akillerle yapılan final toplantısında ise Başbakan Erdoğan geri çekilmenin istenen seviyede olmadığını sadece %20 civarında bir geri çekilme gerçekleştiğini ifade ederek aslında işlerin çok da yolunda gitmediği mesajını vermiş oluyordu. 
 
Dağa Katılımlar Devam Ediyor
 
24 Temmuz 2013’te  Siirt Valisi Ahmet Aydın, çözüm sürecinde sadece Siirt’ten 100 kişinin örgüte katıldığını, toplamda ise örgüte 2 bin 500 civarında yeni katılım olduğunu açıklarken, PKK da 9 Eylül’de yaklaşık 600 kişiden oluşan 29 grubun Türkiye dışına çekildiğini ancak geri çekilmeyi durduklarını açıkladı. 
 
YDGH ve Sürecin Getirdiği Körlük
 
Bu dönemde dikkatlerden kaçan çok önemli bir gelişme de; 24 Haziran 2013 günü, Şırnak’ın Cizre ilçesi, Nur Mahallesinde  vatandaşların da izlediği, askeri tören temalı bir toplantı ile “Yurtsever Devrimi Gençlik Hareketi (YDG-H)”nin kuruluşunun ilanı idi. Grup, asayişi artık kendilerinin sağlayacağını belirtiyor, “Kürt halkını korumak için” şehirlerde “öz savunma gücü”nü oluşturduklarını duyuruyordu. Tören sonrası mahallede yürüyüş düzenlenerek, kimlik kontrolü yapıldı. Ortaya çıkan fotoğraf rahatsız edici olsa da büyük bir krize dönüştürülmeden geçiştirildi. Kuruluş bildirgesinde ise YDGH kendine şu görevleri tevdi ediyordu:
 
Fuhuş bataklığını kurutmak
Uyuşturucu zeminini yok etmek
Cemaat sömürüsüne son vermek
Asimilasyon zincirini engellemek
Sömürgecilik bilincini ortadan kaldırmak
AKP polislerinin zorbalığından ve zulmünden korumak
Ahlaki ve politik toplum gençliğine ulaşmak.
 
YDGH kurulduktan sonra 2013 Temmuz ayı içerisinde; Lice’de karakol inşası gerekçesi ile kitlesel olaylar, Şırnak’ta cami ve dersanelere saldırılar, değişik illerde fuhuş evi baskını, uyuşturcu tacirlerine darbe(!), molotoflama, kimlik kontrolü, kırsal alanda heykel ve mezarlık oluşturma gibi haberler artmaya başladı.
 
Ancak ilginç bir şekilde Batman'da Hüda Par ile gerilim sonrası hayatını kaybeden Özcan Temel olayı sonrası gelişen olaylarda Cizre’deki birkaç gözaltı dışında 6-8 Ekim olaylarına kadar yüzlerce olay faili meçhul (!) kaldı. Emniyet neredeyse hiç kimseyi gözaltına almayarak kabul edilemez bir politika izledi. 
 
YDGH’yi özgürleştiren Emniyet politikasının arka planı basitti aslında. "KCK davaları yoksa asayiş de yok". Şehirlerde artan olaylara göz yumularak oluşturulan bu kaotik ortam ile hem Kürtlere hem de Türklere süreç karşıtı önemli mesajlar veriyordu. Kürtlere devletin onları alanı terkederek örgütün insiyatifine terk ettiği, Türklere ise PKK'nın artan etkinliği/görünürlülüğü ile Hükümetin PKK ile anlaştığı mesajları veriliyordu. 
 
Bugün dönüp de geriye baktığımızda; 
 
Geri Çekilmenin Durdurulması
YDGH’nin kurulması 
Örgüte katılımların hız kesmemesi gibi durumlarda 
 
Hükümetin Süreci durdurmasa bile dondurması gerektiği halde, bunların tolore edilmesinin bedelinin 6-8 Ekim olaylarında ve de bugün fazlasıyla ödendiği görülmektedir. 

9 Haziran 2014’te Diyarbakır 2. Hava Kuvveti Komutanlığı'nın bahçesindeki bayrağın indirilmesi, Ağustos’ta Lice’de Mahsun Korkmaz Heykelinin dikilmesi nedeni ile yaşanan gerilimler belki de 6-8 Ekim olaylarının öncülü olaylar idi. 

22 Eylül 2014’te Öcalan’ın önce avukatı Mazlum Dinç daha sonra kardeşi Mehmet Öcalan’la ilettiği mesajları takiben, KCK ve Demirtaş Kobane gerekçesi ile halkı sokaklara çağırdılar.
Oysa Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ifadesi ile Öcalan, Devlet heyetine Kandil’in de onayını alarak “kamu düzenini bozucu her türlü faaliyetin 15 gün içerisinde sonlandırılacağını” Eylül ayının sonunda taahhüt etmişti. Devlet’in bu beklenti içerisinde, 6-8 Ekim olaylarını hazırlıksız, şaşkınlık ve tepkiyle karşıladığı görüldü. Devletin zihni ve fiili hazırlıksızlığı 50’nin üzerinde kişinin canını kaybetmesine ve onbinlerce kişinin mağduriyetine sebep olmuştu.
 
Olaylar Öcalan’ın çağrısı ile sona erdi ama Başbakan Ahmet Davutoğlu “Kamu düzeni tesis edilmedikçe sürecin dondurucuda olduğunu”  ilan etti. Buna rağmen devam eden günlerde Yüksekova’da 3, Diyarbakır’da bir asker sivil bir şekilde çarşı pazara alışverişi yaparken öldürüldüler. 
 
Kamu Düzeni ve Çözüm Süreci 
 
Kamu düzeni kavramı artık sürecin gidişatını belirleyecek ana başlıklardan birine dönüşmüştü. 2002 yılından bugüne kadar devlet, önemli ölçüde kendi meşru sınırlarına çekilmiş, derin devlet benzeri tüm yapılanmalarla mücadele etmiş ve bunları tasfiye hedefinde kararlılık göstermişti. Mamafih devletin boşalttığı alanları örgüt hızla doldurmaya çalışmış ve bunda da önemli ölçüde başarılı olmuştu. 
 
İşadamlarına vergi salma, örgüt talimatlarına uymayanları yargılama, hatta özel hukuk problemleri için mahkeme kurma girişimleri, köy, ilçe, bölge, illere atanan komiserlerle her yeri zapturapt altına alma, meslek örgütlerinin seçimlerine dahi aktif müdahalede bulunma gibi eylemler 90'lardan beri bir şekilde zaten vardı. Ancak özelde son iki yılda genelde de son on yılda bunun arttığı izlenimi, hükümeti sadece batı değil doğu kamuoyu önünde de hep zor duruma düşürmüştü. 
 
Daha önce bu uygulamalar kirli bir savaşın zorunlu sonuçları olarak tolore edilir, vatandaşın gündemine girmez iken, artık bu eylemler sert olarak eleştirilmekte hatta, bu durumdan hükümet sorumlu tutulmaktaydı. Hükümete yönelik eleştiriler sadece bunları engellemediği değil, bazen bunlara sebep olduğu şeklinde de olmaktaydı. 
 
Kamu otoritesinin, bazen ne yapacağını bilememesi bazen de bilinçli bir ihmal ile,  suç olan bu eylemlere karşı sessiz kalması, bölgede büyük tartışmalara sebebiyet vermiştir. Özellikle 2014 yılında bu şikâyetler bariz bir şekilde artış göstermiş, hatta birçok yerde AK Partili aktörlere "Çözüm Süreci bu ise biz bunu istemiyoruz" şeklinde isyana dönüşmüştür. 
 
Aslında o günkü tabloda hükümet Kamu Düzenini tesis meselesinde durumu geç de olsa farketmiştir. 
 
Bu nedenledir ki 2014 Ağustos'unda İmralı ile görüşmelerin ana gündem maddesi, kamu düzenini bozucu faaliyetlerin tek taraflı olarak sonlandırılması olmuştur. Devlet yetkililerine, kırsalda çadır kurma, mahkeme yapma, şantiye basma, adam kaçırma, vergi salma, şehirlerde hendek kazma ve diğer YDGH faaliyetlerine Eylül başında son verileceğinin teminatı verilmiştir.
 
Bu tabloda arka planı oldukça karanlık olan 6-8 Ekim olayları patlak vermiştir. Aslında 6-8 Ekim olayları, Türkiye'nin IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonu Esed'e karşı kullanma girişimlerine karşı İran'ın verdiği bir cevaptır.  Bu, belki de çağrıyı yapan HDP'nin de beklemediği bir durumdu. Bingöl saldırısının açıkça reddedilmesi, olayların henüz ikinci gününde kullanılan provokasyon ifadesi, 11 Ekim’de bölge illerinde olaysız bir “telafi” yürüyüşünün yapılması, örgüt ve parti tabanında yaşanan yaklaşık 30 can kaybına rağmen bunun siyasi polemik konusu yapılmaması gibi tavırlar HDP’nin ve Kandil’in 6-8 Ekim olaylarına koydukları mesafenin birer göstergesi olarak okunabilir. 
 
Şüphesiz bu “durum” karar alıcıların siyasi hatta hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu ret tutumuna rağmen şehir içinde ve kırsalda bu olaylarda rol alanlara yönelik iç disiplinin işletilmemiş olması da önemli bir eksiklik olmuştur. 
 
Diğer yandan 6-8 Ekim olayları ile simgeleşen, Cizre'de stabil hale gelen kamu düzenini bozucu faaliyetlerin neden tam olarak sonlandırılmadığına dair yeterli bir tartışma yapılmamasının maliyetini de bugün ödemekteyiz. 
 
Ortalama bir Kürt 80 yıldır devletten çektiği zulmü şimdi farklı bir mekanizma ile yeniden yaşamak istemiyor. Bırakın dünyadaki iyi örnekleri, Türkiye'nin batısında yaşayan  bir “vatandaş” kadar özgür olmak istiyor. Yerelde ve ulusalda kaynağını yasalardan almayan hiçbir gücün kendi gündelik yaşamına müdahale etmesini istemiyor. Bu nedenledir ki bugün örgütün devrimci halk savaşı çağrılarına cevap verilmiyor. 
 
Hülasa PKK süreçte hem geri çekilmeyi gerçekleştirmeyerek hem de süreci kırsalda alan hakimiyeti, şehirlerde otorite tesisi için bir fırsata çevirerek sürecin gereğini yapmadı. Bu durumu zamanında, kararlılıkla sorgulamayan hükümet de süreç bozulunca şehirlerde negatif bir tablo ile karşı karşıya kaldı. 
 
[ Mehmet Emin Ekmen / Karar.com]



Bu haber 3763 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI