Almanya'da Federal parlamentonun Perşembe günü aldığı “Ermeni Soykırımı” kararı şu günlerde gündeme oturdu. Daha önceki yıllarda İtalyan ve Fransız parlamentolarının Ermeni Meselesi ile ilgi aldığı kararlar gibi.
Bir yandan, Ermeni Diasporasının ABD ve Avrupa'daki gücü, diğer yandan Batılı ülkelerin bu meseleyi Türkiye'yi sopalayıp hizaya getirmeye matuf bir araç olarak kullanması. Her iki faktör bir araya geldiğinde Türkiye'nin bir ölçüde kıskaca girmesine neden olmuş durumda.
Eskiden, Soğuk Savaş devrinde, Nato'nun, iki kutuplu dünyada bugünden farklı bir işlev gördüğü dönemlerde, Türkiye'nin Ermeni Diasporası karşısında, Nato/Batı bloku garantisi dolayısıyle eli daha bir rahattı. İkincisi, ABD'de Temsilciler Meclisi veya Senatoya gelen her Ermeni tasarısı, o dönemlerde Türkiye'ye muzahir görünen, Musevi lobileri marifetiyle rafa kaldırılıyordu. Üçüncüsü Ermeni lobileri günümüzde geçmişe nazaran çok daha güçlü hale geldi.
1990'lı yıllardan itibaren yeryüzünde güç dengeleri değişti. İki kutuplu dünya statükosunun sona ermesinin ardından Nato'nun konsepti ve bu çerçevede Türkiye'ye biçilen roller değişti. Türkiye ise, Tek-Parti dönemi resmi ideolojisi ve süregelen statükonun verdiği alışkanlıklarla bunu fark edemedi/fark etmekte çok geç kaldı.
Uluslararası siyasette, Türkiye'nin uzun yıllar açılım yapamamış olması/bu konuda çok geç kalınması ve kendi iç sorunlarını çözme becerisinin gittikçe zayıflaması hazırlıksız yakalanmasının ana nedenlerinden biri. Özellikle, Kürt sorununun çözümünün gecikmiş olmasının biriktirdiği sorunlar yumağı olayı daha da çetrefilleştirmektedir. Resmi İdeoloji statükosunun, askeri vesayetin müdahaleleriyle çok uzun sürmesi, geleceğe ilişkin sağlıklı öngörülerin oluşup, bu yönde uzun vadeli siyaset geliştirilmesinin önünü tıkadı.
Kuzey Batı İran Bölgesi/Güney Kafkasya orijinli ve Urartulardan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Ermeniler, bu bölgedeki eski/otokton kavimlerden birisidir. Helenistik ve Roma dönemlerinde bu imparatorlukların saldırılarına maruz kalan Ermeniler zaman zaman irili ufaklı krallıklar da oluşturmuşlardır. Miladi ilk yüz yıllarda Hristiyanlığa meyleden Ermenilerin St. Thaddeus ve St. Bartholomew aracılığıyla bu dine girdiği kabul edilmektedir. 4. yüzyıl başlarında kurulmuş olan Ermeni krallığı, Hristiyanlığı benimseyen ilk krallık olarak ortaya çıkar. Miladi 451 yılındaki Doğu Roma İmparatoru Marcian devrindeki Kalkedon/Kadıköy Konsülünün kararlarını benimsemeyen, karşı çıkan Ermeniler yollarını ayırarak Ermeni Kilisesini kurarlar. Kitab-ı Mukaddes'in (Eski Ve Yeni Ahit) Ermenice'ye çevrilmesinin ardından Ermeni Kilisesi merkeze oturur. Miladi 405'te Mesrob Mashtots tarafından oluşturulan alfabe bugünkü Ermeni alfabesinin aslını oluşturmaktadır. Hristiyanlığın Ermeni nüfusla meskun bölgelerde yayılışı ile daha önce yaygın olan purperestlik ve Zerduştilik bölgede iyice zayıflar. Zira Ermeniler arasında Hristiyanlık öncesinde paganizm yaygındı.
Hz. Ömer (r.a) devrinde başlayan fetihlerle, Ermenilerin ve Kürtlerin yaşadığı bölgeler İslam hakimiyetine geçer. Miladi 885 yılında Ani bölgesi merkezli olarak İbrani kökenli Bagratuni/Pakraduni hanedanından Ashot yeniden bir Ermeni krallığı kurar. 1045 yılında Bizanslılar bu krallığa ait toprakların önemli bir bölümünü istila eder. Krallık Bizanslılarca ortadan kaldırılır. 1064 yılında ise Büyük Selçukluların akınları başlar. 1071 Malazgirt zaferi sonrasında ise bölgede artık Selçukluların hakimiyeti söz konusu olur.
Milattan önce ve İslam öncesi devirlerde komşu topluluklar haline gelen Ermenilerle Kürtler arasındaki ilişkiler tarihte genellikle olumsuz yönde seyreder. Xenophon, Anabasis'te, Dicle'nin kolu olan Kentrites/bugünkü Batman Çayı'nın Karduklularla Armenialılar arasında doğu batı-sınırını teşkil ettiğini, iki taraf arasında ilişkilerin düşmanca olması hasebiyle nehir sahillerinde yerleşim yeri bulunmadığını kaydeder.
Gerçekten de Gregory Ebu'l-Ferec'in Tarihi, Urfalı Mateos'un Vekâyinâmesine bakıldığında Kürtlerle Ermeniler arasında pek hayırhah bir ilişkinin bulunmadığı gözlenebilmektedir. Hatta, Paganizmin yaygın olduğu Ermeni toplulukları Hristiyanlığı kabul ederken, Kürtler arasında Hristiyanlık yayılmamış, rağbet bulmamıştır. İslâmiyet'in yayılış döneminde Kürtler topluca Müslümanlığı kabul ederken, Ermeni Kilisesi'nin oluşturduğu şemsiye/inhisar ile Ermeniler Hristiyan inancı üzere kalmışlardır. İslam tarihi boyunca Kürtler, Kuzeye ve Batıya doğru ilerleme/yayılma gösterirken çoğu zaman Ermenilerle karşı karşıya gelmişlerdir.
Müfid Yüksel - Yeni Şafak