Faşist ve Nasyonal Sosyalist ideolojiler 2. Dünya Savaşı’ndan yenik çıktıkları için, günümüzde faşist kelimesi ülkemizde ve dünyada çoğu kez siyaseten hakaret amaçlı olarak kullanılıyor. Hayek’in tespitiyle, faşizmin ikiz kardeşi Komünizm ise galipler arasında yer aldığı için bu akıbete uğramadı ancak, büyük entelektüel desteğe rağmen o da gün geldi ve miadını doldurdu.
***
SSCB, Çin, Küba vb. sosyalist-komünist denemelerin Almanya, İtalya, İspanya ya da Güney Amerika’da görülen açık faşist rejimlerden daha iyi olduğunu bugün iddia edebilecek çok kimse yok. Ama yine de romantikler var ve romantiklerin mottosu “Onlar sosyalist-marksist sapmalardı” cümlesidir ve böylece ideolojilerini temize çıkarırlar.
Ülkemizde sağda ve solda çok güçlü bir faşist damar var ve bu iki damar da tüm siyasal yelpaze gibi kurucu rasyonalist eğilimlidir ve içinden çıktıkları toplumu küçümser. Bu nedenle de dindar, muhafazakâr, liberal, sosyal demokrat veya sosyalist sandığımız pek çok kişi ve örgütlenmenin kritik eşiklerde yalpaladıklarını ve hemencecik faşizme kaydıklarını görürsünüz. Sağda iyi kötü bir renk ayrımı oluşmuşken maalesef sol da iç içe geçmiş farklı duruşlar ve eklektik yapı nedeniyle gerçek manada bir sol ve sosyal demokrat hareket bir türlü oluşamıyor.
***
Ve ortalık sosyal faşistlere kalıyor ve bunları tanımak aslında çok kolay.
Bunlar evrensel değerlerle konuşur ama içini boşaltmaktan da çekinmezler. Dillerinden kardeşlik, eşitlik, adalet, özgürlük hiç eksik olmaz ama bütün bunlar sadece kendileri içindir.
Kendileri gibi olmayan herkesten nefret ederler. Onların sizi sevebilme ihtimali sizin onlara benzeme ihtimaliniz kadardır. Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali vb.nin ardından ağıt yakarlar ama onlara kimlerin zulmettiğini bir türlü telaffuz edemezler.
Bunlar inanç özgürlüğüne çok önem verirler ama okul ile camiyi, din ile bilimi birbirinin karşıtıymış gibi göstermekten zevk alırlar ve iktidara gelseler ilk yapacakları iş her türlü dini dört duvara ve mümkünse kafaların içine hapsetmek olacaktır.
Dinin siyasete alet edilmesinden nefret ederler ama yeri geldi mi kullanmayı da çok iyi bilirler; “Benim babam da hafızdı, anneannem başörtülüydü” dediklerini her an duyabilirsiniz. İslamofobiklikleri Batılılardan bile daha derindir.
Onlara göre çocuklar ailelerine bırakılamaz, eşit ve özgür bireyler olarak yetişmeleri için 18 yaşına kadar din gibi her türlü gerici(?) akımdan bilhassa korunmalı ve bilimin şefkatli kollarına bırakılmalıdırlar.
***
Etnik siyaseti küçümser ve tüm dünyaya kucak açar gibi görünürler ama yaldızlarını biraz kazıyınca içlerinden vıcık vıcık ırkçılık taşar. Bunları en iyi Kürtlere ve Araplara bakışlarından tanırsınız. Bu aralar Kürtlere göz kırpmaları da tamamen konjonktürel ve Erdoğan düşmanlığına dayanıyor.
Ve Batı’dan nefret ederken aynı zamanda aşıktırlar; doğulu ve yerel olandan nefret ederler. Güya hepsi de anti-emperyalisttir ve ülkemizdeki iktidarları da ABD’nin atadığına samimiyetle inanırlar. Bugünlerde hepsini baya baya Amerikancı görürsünüz ve Batı’dan Türkiye’ye gelen her eleştiriyi büyük bir coşku ile karşılarlar.
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de darbelere çanak tutup sevindikleri halde; darbelerden en çok biz zarar gördük edebiyatını da kimseye bırakmazlar ama umutla ABD’den sandıkta indirebileceklerine inanmadıkları Ak Partiyi götürecek bir darbe iznini dört gözle beklerler.
Üzücü olan bu sosyal faşistler yüzünden Aziz Nesin gibi namuslu solcuların hakkının yenilmesi ve gerçek manada bir sosyal demokrat hareketin doğmasına izin verilmemesidir. Maalesef bu yüzden Türkiye siyaseti sol ayağı olmayan topal ördek durumundadır.
Şenol Kaluç - Karar.com