Zalim Esed'in Tuğ Generali PYD/YPG'ye yılbaşına kadar süre veriyoruz Halep'ten çıksın. PYD/YPG 'ye teslim ettiğimiz bölgeleri de teslim edecek. diyor. (Kaynak, Nerinaazad)
PYD/YPG'nin Rojava devrimi havucunun, aslında Esed canisinin muhalifleri zayıflatmak parçalamak amacıyla bir bölgeyi teslim etmesi, silah ve para desteği sağlaması ile sağlandığını bilmek gerekir. Esed rejiminin generalleri aynı zamanda PYD/YPG’ye teslim ettikleri yerlerin de teslim edilmesini istediler. Neticesi itibariyle PYD/YPG tarafından Esed rejimi ile varılan anlaşma uyarınca artık Rojava adı kullanı9lmayacak ve Suriye bayrağı asılacaktır. Bu anlaşma üzerine PYD/YPG Kantonları üst meclisi de Rojava değil Kuzey Suriye isminin kullanılacağına dair karar almış bulunmaktadır.
Durumun bu şekilde gerçekleştiğini söyleyenlerin de,PYD/YPG ve destekçisi networkler tarafından çok acımasızca suçlandıkları biliniyor.
PYD/YPG'nin yalnız kendisinin var olacağı bir bölge için yaklaşık 480 bin Kürdü Irak Kürdistan'ına sürdüğü, yaklaşık 700 bin Kürdü de Türkiye'ye sürdüğü bilindiği ve Suriye Kürdistan'ını insansızlaştırdığı açık olduğu halde bu konuyu dile getirmek de söz konusu olmadı.
Suriye Kürdistan’ında kendine muhalif olup kalanlara hayat hakkı tanımadığı en ufak bir hareketlenmeyi silahla bastırdığı, muhalifleri zindanlara tıktığı da bir başka gerçektir.
PYD/YPG rejim güçleriyle birlikte istenilen yerde savaşmaya hazırız dediği ve bu tutumunu birkaç kez deklere ettiği halde bu da tartışılmadı, unutuldu. PYD/YPG bu anlamda özel bir tartışma dışı tutulma zırhına sahip sanki.
PYD/YPG Kürtleri zor durumlarda bırakmaktadır. Türkiye'den militan takviyeleriyle bir alan kontrolü yapmakta, kanton adıyla (ki bu tarz bir model yeryüzünde asla uygulama alanı bulamamıştır, felsefi fantezi olarak addedilmektedir.) ucube bir sistemi Kürtler üzerinde baskıyla zorla uygulamaktadır. Kürtleri Kanton fantezilerinin kobayı olarak görmekte ve kullanmaya çalışmaktadır.
Kobani olayları sırasında Türkiye’ye göç eden yaklaşık 200 bin Kürdün dönmesine de izin vermeyen PYD/YPG, her nedense demokrat falan diye sunulmaktadır epey çevreler tarafından. İşin bir diğer boyutu ise Türkiye ve Batıda var olan sol networkler PYD’ye ciddi algı desteği vermekte ve demokrat bir örgüt gibi sunmaktadırlar.
Bir diğer garip olan durum ise kendini anti emperyalist olarak konumlandıran solun; özünde, emeperyalist Batı çıkarlarına hizmet ettiği fakat bunu dahi ustalıkla gizlediği gerçeğidir. Şöyle bir geri çekilip büyük fotoğrafa bakıldığında solun Batılı olduğu, Batı menfaatlerini öne aldığı, hatta yaşadığı Devlette ulusçu olduğu kendi ulusunun çıkarlarını koruma mücadelesi verdiği gerçeği de rahatlıkla görülecektir. Türkiye solu bu anlamda istisnadır. Türkiye solu da kendi Ülkesinde Batı çıkarlarına hizmet etmekten asla geri durmamaktadır. Rahmetli Ali Şeriati’nin deyimiyle “Batının bu coğrafyada ki ekosudurlar.”
Bu kısa tespitlerden sonra PYD/YPG konusu ve konumuna geri dönmek gerekirse şunları da tespit etmek gerekir.
PYD/YPG bir yandan Barzani öte yandan Türkiye düşmanlığı üzerinden yürümekte, öte yandan Peşmergelerin Suriye’ye girmesine izin vermemekte, Esed ile geçmişte ortak saldırı ve operasyonlara imza atmış bulunmaktadır. Bağımsızlık- federasyon istemediğini deklere eden PYD/YPG meydana gelecek gelişmelere vaki olabilecek Esed rejimi saldırılarına karşılık bağımsızlık istediğini, federasyon ilan ettiğini falan da söyleyebilir. Hatta Barzani niye yardım etmiyor, Türkiye bize destek vermeli falan da diyebilir. 2014 yılı Kobani olaylarında bu söylemleri gördük, duyduk, yaşadık.
Zorba-zalim Esed rejiminin son çağrı ve uyarıları nasıl bir durum oluşturacaktır?
Rejim teslim ettiği yerleri geri istemeye başladı. Bakalım PYD/YPG'nin buna tavrı ne olacak? ABD ile olan ilişkilerine güvenerek rejimle savaşmayı göze alacak mıdır? Bekleyip göreceğiz. ABD'nin; anti emperyalist olduğunu iddia eden PYD/YPG'yi kara gücü olarak nitelendirdiği, bir element olarak gördüğünü açıkladığı gerçekliklerinden yola çıkarak bu ilişkinin nerelere savrulacağını da görmek gerekecektir.
Öte yandan eğer PYD/YPG bir şekilde rejim ile savaşacaksa ve saldırılara uğrayacak ise başkalarını suçlaması, suçlu araması gerekmeyecektir ve böyle bir suçlamanın muhatabının kendileri olduğu da tartışmasızdır.
Kürtleri, ABD gibi emperyal devletlerin elementi haline dönüştürmenin, meydana gelecek fil tepişmelerinde Kürtlerin nelerle muhatap olacakları, ne tür bedeller ödeyecekleri düşünülmeden siyaset geliştirildiği iddialarının içinin boş olduğu acı tecrübeler ile görülecektir maalesef.
Öte yandan PYD/YPG tarafından hala bu tekçi-baskıcı tutumunu sürdürülmekte ve Sincar Bölgesinde Irak Kürdistan Federal Bölgesini ve lideri Barzani’yi zor durumda bırakmak, gerekirse devirmek amaçlı uluslararası oyunlara alet olmak da bir başka fecaata karşılık gelmektedir. Bir çok oyunun oynandığı, toplumsal mühendislik faaliyetlerini acımasızca sürdürüldüğü bu ortamda uzatılan lolipop şekerlerine kanmak, sunulan havucu yutmak öncelikle kendi halkına zarar vermektir. Kendi halkına zarar vermeyi geçici güç halisünasyonlarına feda eden bir anlayışın tarihsel olarak mahkum olacağı da bir gerçektir.
Unutulmamalıdır ki, Ortadoğu coğrafyasında yerli olan ve bu coğrafyada birlikte yaşayan halkların Batılı emperyal güçlere sırtlarını dayayarak tavırlar almaları, her halkın kendisine bizzat o halk adına zarar vermek anlamına gelmektedir. Kürtler ile Türkler birlikte yaşıyorlar, Batılılar işleri, parçacıklar şeklinde yeni mühendislikleri bitirip gittiklerinde yine bir arada veya komşular olarak yaşayacağız.
Birbirimizi tamamlarsak, adalet üzere ittifak etmenin yollarını açar ve gerçekleştirirsek; hem Batılıların emperyal arzularını kursaklarında bırakmış oluruz hem de geniş anlamda Bölgenin şekillendirici, çekip çevirici gücü oluruz.
Tarih buna şahittir.