Bazen ortaya atılan teorilerin sahadaki verilerle desteklenip desteklenmediğini pek önemsemeden teoriyi destekleyecek verileri "üretip" dururuz. Şunu merakımdan soruyorum. Bu teorileri destekleyen araştırmaları yaparken gerçekten gerçeği,sadece gerçeği öğrenmek için mi araştırma yapıyoruz. Meselenin bu yönüyle ilgili çok fazla ayrıntıya girmeden herkesin yakından bildiği bir iki bilim felsefecisinden bahsedeceğim. Sonra asıl meseleye döneceğim.
T.Kuhn "Bilimsel Devrimlerin Yapısı" ve İ.Lakatos'un "Bilimsel Araştırma programlarının Yapısı"
T.Kuhn'a göre, bir paradigmaya inanan bilim adamları "olağan bilim döneminde" kabul gören paradigmayı destekleyen araştırma ve çalışmalar yaparlar. Bu dönemde bilim adamlarının işi bulmaca çözmektir. Ta ki bu bulmacalar artık o bilimsel paradigmanın bakış açısıyla çözülemeyip bir krizle karşılaşana kadar...
Lakatos, çözülemeyen problemlerin bile bir paradigmadan vazgeçmek için yeterli olmadığını söyler. Lakatos, bilim adamlarının bir krizle karşılaşmaları halinde ''biz bu problemi çözemedik, o halde bu bilimsel yaklaşım yanlıştır, hadi vaz geçelim'' şeklinde yaklaşmadıklarını olayın daha karmaşık olduğunu şu harika örnek üzerinden açıklar: Özetle aktaracak olursak "Lakatos, gezegenlerin yanlış hareketiyle ilgili hayali bir örnek verir. Einstein öncesi dönemde bir fizikçi Newton mekaniğini ve kütleçekim yasasını (W) kabul edilen başlangıç koşullarını alır ve bunların yardımıyla yeni keşfedilen bir gezegenin (p) yörüngesini hesaplar. Fakat gezegen hesaplanmış yörüngeden sapar. fakat fizikçi bu sapmadan hareketle Newton mekaniğinin yanlış olabileceğini düşünmez. Bunun başka görünmeyen bir gezegenin çekim alanından etkilendiğine dair yeni bir tez ortaya atar, sonra ödenek bulur ve uzaya bir uydu gönderirler. Bu sözü edilen gezegen bulunmaz, fizikçi yine de vazgeçmez, bu kez gezegenin görünmesini engelleyen bir toz bulutununun olduğunu iddia eder, toz bulutu bulunmasa bu kez toz bulutunu engelleyen ve alıcıları bozan bir manyetik alan olduğu savını ileri sürer. Aslında Newton mekaniği yanlıştır ama Newtoncu fizikçi bunu kabullenmez fakat sapmayı da açıklayamaz. Böylece araştırma rafa kaldırılır. Günün birinde paradigma değişip de tozlu raflardan biri tarafından fark edilirse..." can alıcı bir deney diye baş tacı edilecektir.
Lakatos, Paradigmaya inanan bilim adamlarının paradigmalarından kolay kolay vaz geçemediklerini paradigmaların bir çekirdeğinin yanı sıra onu yardımcı hipotezlerle koruyan "geniş bir koruyucu kuşağın olduğunu iddia etmektedir ve bu konuda da haklıdır.
Fizik biliminde bu böyle ise sosyal bilimlerdeki bilimsellik iddialarını düşünemiyorum bile.
Doğuda çocuk gelinler ile ilgili araştırmaları yapanlar toplumsal değişimi zerre miktar hesaba katmadan araştırmalarını yayınlayıp duruyorlar ve 80-100 yıl önce ileri sürülen hipotezin değirmenine su taşıyorlar. Halbuki o günden bugüne toplum çok değişti. Çocuk nedir? Sosyolojik olarak çocuk kavramının ayrıntılarına ve tartışmalarına değinmeyeceğim bile. 18 yaş ve altını çocuk olarak alsak bile Doğuda eğer bir problemden bahsedeceksek bu problem erken yaşta evlenmek değil. Şahsen erken ya da geç evlenmeye bir problem olarak bakmıyorum. Sosyolojik hatta demografik bir durum tespiti yapmak istiyorum. İlla ki bir problem olarak sunulacaksa da zamanı, yaşı geldiği halde evlenemeyen gençlerden bir problem olarak bahsedilmelidir.
Ben sınavlarda öğrencilerin kimlik kartlarına bakarım bugüne kadar başkalarının yardımıyla da yüzlerce sınavdan veriler elde ettim. Her 20 kız çocuğundan bir ya da en fazla iki kişi evli oluyor. Bekar kızların sayısı onlarca kez daha fazla ve yaşları da 30'un üzerinde. 30 ve 40 yaş arası bekar kızların sayısı son derece yüksek. Bu yeterli değil. Kırsal alanları da incelemek gerek. Kırsal alanlarda da durum %50-60 civarında. Hal böyleyken, yapılan araştırmalar, yayınlanan raporlar nerelerde üretiliyor merak ediyorum. Bir de aile bakanlığı öncelikli meselesi haline getirip sürekli bu raporlar doğrultusunda saçma sapan politikalar üretiyor.
Modernizm paradigması da bir paradigmadır. Bir ezberdir, bir ideoloji üretiyor. Bu ideoloji ile ilgili doğuya yönelik onlarca tez ileri sürülmüş şimdi durup dururken bu tezleri sorgulamaktansa Lakatos'un dediği gibi gezegenin sapmasının nedenini açıklayacak onlarca, koruyucu kuşak oluşturacak hipotezleri dile getirmek daha rahat.
Ayrıca modern öncesi, şehirleşme öncesi bir doğuya yönelik söyleyecek o kadar çok argüman var ki, kim kalkıp yeni verileri yorumlayacak. yeni şeyler söyleyecek. Bu söylenecek şeyler savunduğumuz ideolojinin de işine gelmez.
"Çocuk" gelinlerimiz diye uykusu kaçan o gariban STK'lı şeherlileri görünce neredeyse keşke çocuk gelinlerimiz olsaydı da bu emekleri boşa gitmeseydi diyesim geliyor. Çocuk gelin bir istisnadır. Problem ise bunun tam tersidir.
| Veysel Karataş - Sosyolog, Batman Üniversitesi Öğrt Üyesi |