erotik shop
Bugun...


Darbeler ve ihtilaller kuşağıyız
12 Eylül Darbesi olduğunda, beni sabah namazına uyandıran rahmetli babam, darbeyi “Kenan Evren İnkılap yaptı” diyerek haber vermişti. İhtilal gecesi nezarete alınan ağabeyim hapisten ancak 1983 Kasımında çıkabilmişti. Tam hapisten çıkmışken rahmetli babam yazdığı bir kitabından dolayı, Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığının marifetiyle içeri, Selimiye Kışlası cezaevine atılmıştı.

facebook-paylas
Tarih: 08-08-2016 10:29
Darbeler ve ihtilaller kuşağıyız
+ -

Yeni Şafak yazarı Müfid Yüksel'in 23.07.2016 tarihli yazısı... 

Tarihimize baktığımız zaman askeri müdahaleler ve darbelerle dolu bir tarih zincirine sahibiz. Sutan II. Abdülhamîd Han hatıralarında “ Biz Yeniçeriliği lağvettik, ancak askeri bir türlü siyaset ve idareden uzak tutamadık” diye yakınır. Yeniçerilerin Osmanlı tarihindeki rollerine nazar ettiğimiz zaman bir çok ihtilal, ayaklanma görebiliyoruz. Genç Osman'ın tahttan indirilmesi Yedikule zindanına hapsedilip, Yeniçerilerce boğdurulması gibi acı hadiseler karşımıza çıkıyor. Sultan IV. Murad'ın ilk yıllarında Hafız Paşa'nın katledilmesi hadisesi, 1656'daki ünlü Çınar Vak'ası Yeniçeri ayaklanmalarının başka kanlı örnekleri. Sultan IV. Avcı Mehmed'in tahttan indirilmesi, 1115/1703 tarihindeki meşhur kanlı Edirne Vak'ası Yeniçerilerin dahil olduğu önemli vak'alar. (Bakınız. Eremya Çelebi Kömürcüyan/H. Andreasyan, Çınar Vak'ası, İstanbul Enstitüsü Dergisi, No:3, 1959; Şefik Efendi, Şefiknâme)

Sultan III. Selim'in tahttan indirilmesi ve Rusçuk A'yanı Alemdar Mustafa Paşa Vak'aları Yeniçerilerin siyaset ve idareye en doğrudan müdahalelerinin zirve noktasıydı. Tüm bu olaylar, Sultan II. Mahmud döneminde 1826'da Yeniçerilerin maalesef çok kanlı bir şekilde kaldırılıp yok edilmesi ile neticelenmişti. (Bakınız, M. Es'ad efendi, Üss-i Zafer 1241, Matbaa-i Amire, 2. Baskı, 1293)

Ordunun yeniden teşkili ve teşkilatlandırılması, yine de askerin/ordunun müdahalelerini sonlandıramamıştı. 1276/1859'da, Süleymaniyeli Kürt Nakşibendi Hâlidî Şeyhlerinden ve Zohablı Şeyh Hüseyin'in kardeşi Süleymaniyeli Şeyh Ahmed, 1853-55 Kırım Harbi'nde, Kars cephesinde tanıştığı Ferik Çerkes Hüseyin Daim Paşa'nın desteği ile İstanbul'da Fedâiler Cemiyeti teşkil eder. Daha önce 3000 civarında müridi ile, Kars cephesindeki savaşlara Mısır ordusu ile birlikte iştirak eden Şeyh Ahmed burada Ferik Çerkes Hüseyin Daim Paşa ile tanışır. Savaşın akabinde İstanbul'a gelir Hüseyin Daim Paşa'nın konağına yerleşip bir süre burada kalır. Hatta bu sırada ünlü Oryantalist/Casus Arminius Vambéry ile bu konakta tanışır. (The Life And Adventures Of Arminius Vambéry, Written By Himself, With An Apreciation By Max Nordau, NewYork PP. 24; Third Edition, London 1884, PP. 23). Daha sonra Bayezid Medresesinin bir odasına yerleşen Şeyh Ahmed, burada Gazzali'nin İhyâsını talebelere okuturken aynı zamanda Darbe hazırlıkları da yapıp, Fedailer Cemiyetini teşkil eder. Teşkil edilen Cemiyette Çerkes Hüseyin Daim Paşa, Hidayet Paşa, Arnavut Caferdem Paşa, Rasim Paşa gibi cihet-i askeriyenin önemli isimleri yer alır. Evliyâzâde Şeyh İsmail Hakkı, Tophane Müftüsü ve Kâdiri meşâyihinden Mareşal Fevzi Çakmak'ın dedesi Hacı Bekir Efendi, Nakşibendi-Hâlidi meşâyihinden Hezargradlı Şeyh Feyzullah Vidini (Faruk Nafiz Çamlıbel'in dedesi), bir kısım medrese müderrisleri, talebeleri ve Süleymaniyeli Babanzâdelerden bazı Kürt beyleri yer alır. Cuntanın sekreteryasını ise Tophane-i Amire Kâtiplerinden olan ve Alparslan Türkeş'in büyük dedesi olduğu söylenen Didon Arif yürütmekteydi. Didon Arif Kıbrıs'a sürgün edildikten 10 gün sonra eceliyle burada vefat eder. Hatta Didon Arifin marifeti ile ünlü edebiyatçı Şinasi de kesin bir şekilde bu işe dahil olur. Islahat Fermanında Gayr-i Müslim tebaaya verilen yeni statüleri bu kalkışmanın gerekçesi olarak gösteren Süleymaniyeli Şeyh Ahmed ifade tutanaklarına (İstintaknâme) göre Tanzimât'ı kaldırmayı hedeflediğini bizzat ifade eder. Tophane Camiinde 3000 Çerkes fedai ile toplanıp, Sultan Abdülmecid'i alıkoyup, tahttan indirip, Abdülazîz'i tahta çıkarmayı hedefleyen oluşumun bu teşebbüsü, Serasker Paşa'nın bunu haber alması ile teşebbüs aşamasında akim bırakılır. Çok kimse tevkif edilir. Yakalananların sorgulama ve muhakemeleri Kuleli Askeri Kışlasında gerçekleştirildiğinden olay tarihe Kuleli Vak'ası olarak geçmiştir. Olayın sanıkları çeşitli idam ve hapis, küreğe konulma, sürgün cezaları ile tecziye edilirler. İdam cezaları, olay teşebbüs aşamasında kaldığından, Padişah tarafından müebbed hapse çevrilir. 1861'de Sultan Abdülmecid vefat edip, yerine Sultan Abdülazîz tahta geçince Cülus affı getirilerek, Şeyh Ahmed dışında tümü affedilir., rütbe ve itibarları iade edilir. Şeyh Ahmed sürgünde kalmaya devam eder.

1876'daki Sadrazam-Serasker Hüseyin Avni Paşa darbesi ise, cihet-i askeriyeden gelen bir darbeydi. Yanında Kayserili Ahmed Paşa, Mithat Paşa gibi kimseleri de bulunduran Hüseyin Avni Paşa İngiliz yanlısı olarak bilinirdi. Hatta, gerek H. Avni Paşa gerekse Mithat Paşa'nın İngilizlerle ve İngiltere'nin İstanbul Sefiri ünlü Sir Austin Henry Layard ile olan ilişkileri de bilinen bir hakikatti. Âli Paşa'dan sonra Ruslarla ilişkileri olduğu bilinen Gürcü Mahmud Nedim Paşa'nın sadâret makâmına getirilmesi İngiliz yanlısı çevreyi iyice rahatsız eder. Birçok icraatı kabul edilmese de Mahmud Nedim Paşa'nın Ruslara yakın görünme siyaseti, Osmanlı'ya yönelik mütemadiyen süreglen Rus saldırı ve savaşlarından uzak tutmayı hedef almıştı. Çariçe II. Katherina devrinden beri Ruslarla savaşmak zorunda kalan Osmanlılar bu tarihten itibaren tüm muharebeleri kaybetmişlerdi. Her defasında Ruslar Osmanlı'ya ağır darbe vurmaktaydı. İngilizlerin hedefi de zaman zaman Osmanlı'yı Ruslara ezdirip, hizaya getirmek ve sonra da kurtarıcı rolünde olmaktı. Mahmud Nedim Paşa'nın siyaseti felakete yol açacak bir Osmanlı-Rus muharebesine mani olmaktaydı. Mahmud Nedim Paşa'yı sadâretten ber taraf etmekle yetinmeyen Hüseyin Ani Paşa Padişah'a olan kininin saikiyle de bununla kifayet etmeyip Padişahı askeri bir darbe ile tahttan indirip, V. Murad'ı tahta çıkarttırır. Hatta bununla da yetinmeyerek Sultan Abdüazîz'i öldürtür. Böylece Hüseyin Avni Paşa ve avanesinin Osmanlı'yı İngilizlerin isteği doğrultusunda Rusya ile savaşa sokmanın yolu açılmış olur. Ve nihayetinde Rusya ile 93 (1293/1877-78) Harbi patlak verir. Bu savaş adeta Osmanlı'nın idam fermanı olur. Ruslar Kars ve Ardahan'ı alıp Erzurum'a kadar ilerlerler. Diğer taraftan Balkanlarda Osmanlılar büyük bir bozguna uğrar. Rus orduları Ayestofanos/Yeşilköy'e kadar ilerlerler. Burada Osmanlı için çok ağır şartları havi Ayestofanos Anlaşması imzalanır. Bu anlaşma neredeyse Osmanlı'nın idam fermanıydı.

1908'de asker ve İttihatçı komitacıların işbirliği ile Resneli Niyazi'nin dağa çıkıp ayaklanması, Firzovik Toplantısı ve nihayet Ferik Şemsi Paşa'nın Manastır'da süikast sonucu şehadeti, Sultan II. Abdülhamid devrinin sonunu getirmişti. 31 Mart Vak'ası ve Mahmud Şevket Paşa idaresindeki Hareket Ordusunun Selanik'ten hareketle İstanbul'a girip Sultan Abdülhamid'i tahttan indirmesi bu müdahalenin de zirvesi olmuştu.

Ömrümüz Örfi İdareler, askeri müdahaleler ve darbeler altında geçti. Biz çocukken Rahmetli vâlidem bazı hadiseleri anlatırken “Beriya inqilabé/Pişté inqilabé” yani inkılaptan önce/inkılaptan sonra diye tarihleyerek anlatırdı. Kastettiği 27 Mayıs 1960 askeri darbesiydi. 60 Darbesi Bir tarih dönümü gibi algılanırdı. Sonra 1971'de 9 Mart cuntasının açığa çıkmasının ardından 12 Mart Muhtırası vâki olmuştu bu Muhtıra neticesinde Süleyman Demirel/Adalet Partisi hükümeti istifa etmişti. Bu olayı, ilk mektep öğretmenimiz küçücük öğrencilerine “Hükümet İstifa Etti” şeklinde duyurmuştu. 12 Mart Muhtırası akabinde yeni Muhtıra hükümeti kurulmuş Örfi İdare ilan edilmişti. Örfi İdare cadı avna girişmişti. Sol kesime mensup olanlar, dindarlar her türlü takibata maruz kalır. Evimize yapılan polis baskınında o dönemde yasak kitap olarak görülen Risale-i Nur nüshaları ele geçirildiğinden rahmetli babam uzun süre yargılanmıştı. Sonra 12 Eylül Kenan Evren darbesi gerçekleşti. Zaten ondan önce uzun ülke uzun süredir Örfi İdare/Sıkıyönetim ile yönetiliyordu. Darbe sürecine giden yolun ön adımıydı Örfi İdare. Biz de bu Örfi İdarenin kurbanlarındandık. Rahmetli ağabeyim 1979 Şubatında, Fatih Cami-i Şerifi avlusunda, Cum'a namazından çıkarken Ülkücü katillerin kurşunları ile şehid edilmişti. Örfi idare/Sıkıyönetim sırasında küçük yaşta tevkif edilip cezaevine atılmıştım. 5 ayı aşan hapsimde Mahir Çayan ve arkadaşlarının firar ettiği Kartal-Maltepe 2 No'lu Askeri cezaevinde de kalmıştım.

12 Eylül Darbesi olduğunda, beni sabah namazına uyandıran rahmetli babam, darbeyi “Kenan Evren İnkılap yaptı” diyerek haber vermişti. İhtilal gecesi nezarete alınan ağabeyim hapisten ancak 1983 Kasımında çıkabilmişti. Tam hapisten çıkmışken rahmetli babam yazdığı bir kitabından dolayı, Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığının marifetiyle içeri, Selimiye Kışlası cezaevine atılmıştı.

Merhum Turgut Özal'ın gerek başbakanlığının son dönemlerinde gerekse cumhurbaşkanlığı döneminde efkâr-ı umumiyede artık darbeler döneminin geride kaldığı/kalacağı yönünde bir kanaat hasıl olmuştu. Özal'ın vefatı akabindeki gelişmeler yeni askeri müdahalelerin emarelerini taşıyordu. 1994'ten itibaren mahalli idarelerde başlamak üzere Refah Partisi'nin yükselişi 12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerinden dolayı 90'lı yılların başında askeri darbelere karşı tutum sergileyen sol/sol Kemalist çevrelerde askeri müdahaleyi mübah gören bir tavır hakim olmaya başladı. Refayol hükümetinin kurulması ile bunu ellerindeki medya aracılığıyla açıkça dillendirdiler. Kemalist Solu temsil eden kesimlerin Ordu içerisinde teşkil edilen Batı Çalışma Grubu cuntası ile işbirliği sonucu 28 Şubat Post-Modern Darbesi gerçekleşmiş hükümet istifaya mecbur bırakılmış ve süreç 2002 seçimlerine kadar iki partinin Anayasa Mahkemesi marifetiyle kapatılması ile devam etmişti. 28 Şubat 1997'deki MGK toplantısında ve daha sonra verilen askeri brifinglerde ailemiz de hedef alınmıştı. 1997'de Ordu içerisinde Küreselci kanatla, Avrasyacı kanat arasındaki çelişki ve rekabet olmasaydı, muhtemelen ağır ve kanlı bir askeri müdahaleye dönüşecekti.

2007 yılındaki 367 krizine yol açan, E-Muhtıra ve Ak-Parti'nin kapatma davası ise son barut olarak görülmüştü. Ardından, Ergenekon ve Balyoz davaları ile uzun zamandır ecnebilerin desteği ile süregelen Askeri vesayetin artık tamamen bir sona geldiğine inandık. Ancak, 17-25 Aralık süreci ile başlayan yeni bir vesayetin cihet-i askeriye içindeki uzun soluklu teşkilatlanmasına dayanarak 15 Temmuz'da bu defa doğrudan ve kanlı/acımasız bir teşebbüsüne maruz kaldık.

Devam Edecek.




Bu haber 2645 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI