PKK/Kandil, 7 Haziran seçimlerinde siyasal uzantıları olarak gördükleri HDP'nin barajı aşarak 80 sandalye ile Meclis'e girmesini bir milat gibi telakki edip, çözüm süreci ve ateşkesin sona erdiğini ilan etti. Hatta, PKK'nın şehir yapılanması olan KCK, seçimin hemen ardından, bölgede/Kürdistan'da mevcut bir kısım dernek ve vakıf ve parti teşkilatlarının temsilciliklerine bildiriler göndererek, bu seçim sonuçlarının bölgede insiyatifi kendilerine verdiğini, bundan böyle bölgedeki her türlü faaliyet konusunda kendilerinin izni olması vs. gerektiğini tebliğ ediyordu.
Açıkçası, PKK/KCK, seçim sonrasında, PYD'nin Suriye'de otorite boşluğundan dolayı ele geçirdiği bölgelerde ilan etmiş olduğu, Kantonlara benzer bir yapının oluşumu teşebbüsünde bulunuyordu. Rojava Devrimi (!) hayalini, bölgede de toprağa el koyarak gerçekleştirmeye soyundular. Zaten, PKK/Kandil ilanda bulunmasa bile, KCK'nın bildirileri ve Özyönetim(!) teşebbüsü, çözüm süreci ve ateşkesin PKK/Kandil tarafından fiilen sona erdirilmesinin adıydı. Ayrıca, evinde uyuyan polislerin PKK tarafından katledilmesi şiddet seçeneğini açıkça tercih etmeleriydi. Örgütün, HDP'nin 80 milletvekiline rağmen şiddet seçeneğini tercih etmesi, elbette ki, karşılığında askeri operasyonları getirecekti.
PKK/Kandil'in KCK marifetiyle Kanton kurma denemeleri, şiddet seçeneğini işaretlemesi, çözümden yana olmadığının, şiddeti esas alıp, kan ve gözyaşı üzerinden bir siyaset takip ettiğinin göstergesi. İzlediği bu siyaset ve yöntemle PKK/Kandil bu ülkede Kürtlerin haklarını temin edecek, anayasal bir güvenceye kavuşturacak köklü sistem değişikliğine de kesinlikle taraftar olmadığını, eski sistemin, tek-parti devri statükosunun devamından yana olduğunu ortaya koymuştur. Zaten, özellikle, son dönemlerde Resmi İdeoloji yanlıları ile kurdukları sıcak diyaloglar da bunu göstermektedir.
Oysa ki, bu ülkenin/coğrafyanın uzun süredir, resmi ideolojinin vesayet ve prangalarından kurtulmak için köklü sistem ve anayasa değişikliğine ihtiyacı vardı. Üstelik, resmi ideolojiden en çok sopa yiyen, darbe alan kesim de ülkenin asli bir unsuru olan Kürtlerdi. Asıl itibarıyla Kürtler, bu köklü sistem ve anayasa değişikliğinin bu anlamda katalizörü ve güvencesiydi. PKK/Kandil ise, Kemalizm'in aynadaki aksi/yansıması olan bir ideolojik alt yapı ve anlayışı/algıyı benimseyip, aynısını bölgede/Kürdistan'da uygulama, hayata geçirme peşinde oldu. Üstelik buna Stalinist örgütlenme yapıları da eklenince korkunç bir hal almaktadırlar. Örgüt, Kürtler/Kürt kimliği üzerine silahlı ve siyasal organizasyonları ile tahakküm kurarak bu değişim sürecinin önünü kesti. Örgüt için, Kürt kimliğinin inkarının sona ermesi, anayasal güvenceye kavuşturulması, anadile ilişkin, eğitim sorunu dahil, sorunların çözülmesi gibi öncelikleri ve önermeleri aslında bulunmamaktadır. Bunlar tümü ile çözülüp, eşit yurttaşlık ilkesi ile anayasal güvenceye kavuşturulması durumunda bile silah ve şiddetten vazgeçmeyeceğini göstermiştir. Halbuki, Kürtler bu bölge ve coğrafyanın artık en dinamik ve enerji dolu topluluğudur. Tüm bir bölgenin lideri/öncüsü/efendisi olabilecek ve değişim/dönüşümleri dinamize edecek bir potansiyele sahiptir. Kimlikleri üzerinde son yüzyılda,ulus-devletlerin kurulduğu toplulukların enerji ve potansiyeli, hatta kredileri bu ulus-devletler tarafından bir hayli tüketildi. Ulus-devlet tecrübesi/dönemi bu toplulukları olabildiğince yorup bitâb düşürdü. Kürtler ise, ulus devletlerin baskılarına, hatta Halepçe katliâmı gibi katliâmlara, trajedilere maruz kalsa bile, kimliği/kredisi ve enerjisi kullanılmadığı için tüketilemedi. Anadolu/Küçük Asya ve Orta Doğu'da sözü olabilecek bir topluluk olarak kaldı. Ancak, PKK/Kandil Kürtlerin bu enerji ve potansiyelini ecnebi lobilerinin desteği ile geç kalmış, anlamsız ulus-devlet hayalleri ile hapsetmekte ve ideolojik şiddet sarmalında tüketmektedir. PKK/Kandil, Balkanlar'dan, Basra'ya, büyük bir coğrafya'da, İslâm âleminin en can alıcı noktasında tümünü etkileyip olumlu yönde dönüştürebilecek, çevresindeki diğer Müslüman topluluklara da lider olabilecek enerji birikimine sahip Kürtlere, geç kalmış küçük ulus-devlet ukdesi aşılayarak, çevresindeki asırlardır beraberce yaşadıkları halklara düşman etmeye çalışarak, Andorra, San Marino, Lesotho, Botswana olmayı öngörmekte/vaat etmektedir.
[ Müfit Yüksel / Yeni Şafak ]